Arama

Ekrem Demirli
Temmuz 7, 2022
Kurban ve bilinç
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Kurban, ibadetlerin kurucu unsuru kabul edilebilir. Bir mümin herhangi bir ibadette neye niyet ediyorsa kurban keserken (zibh) ona niyet ediyordur; kurbanın maksadı ne ise öteki ibadetlerin maksadı da odur.

Müslüman toplumun gürlük hayatında kurban çeşitli amillerin etkisiyle görece derinliğini yitirmiş, ibadetin vacip mi veya sünnet mi olduğu tartışmaları ekseninde hakikati belirsizleşmiştir. Bu belirsizlik ve önem yitirme iki kademeli olmuştur: Birincisi İslam'da kurban önceki dinlerle kıyaslandığında daha geride kalmış, onun yerine kurbiyet bir çok başka ibadet ile tahkim edilmiştir. Bunun nedeni hiç kuşkusuz İslam'da Tanrı telakkisinin öteki dinlerden temelde ayrışmış olmasıdır. Bu bakımdan meselenin bu kısmı dinin talep ettiği ve iktiza ettiği bir durum olarak kabul edilebilir. Tanrı telakkisinde değişim derken rahmet ve kerem eksenli bir Tanrı anlayışıyla birlikte kurbanın içerdiği korku, kurtuluş, bedel ödeme gibi ağır sorumlulukların insanın üzerinden kaldırılmasını kast ediyorum. İslam genel anlamda bir 'kolaylık' dinidir; kolaylık dini olmasının en önemli tezahürü ise 'iman' bahislerinde ortaya çıkar. Allah kullarının sorumluluklarını hafifletmiş iken aynı zamanda imanı bir ihsan ve vergi sayarak kulların işlerini 'üstlenen' Tanrı'nın kereminden söz etmiştir. Tevekkül, teslimiyet, rıza vb. yüksek ahlaki erdemler, gerçekte kulun yükünü hafifleten Tanrı anlayışının ahlaki karşılığıdır. Böyle bir Tanrı anlayışı hiç kuşkusuz kurban fikrinin istilzam ettiği büyük korkuyu, kurtuluş için gerekli fedakarlığın, tavizin yerine daha kolay bilhassa 'anmak (zikir)' ile yetinilen ibadetleri koymuştur. Hz. İbrahim'in oğlunu kurban etme niyetiyle başlayan sürecin bir koçun kurbanıyla ikmali dinin pagan inançları ilga edişinin bir ifadesi kabul edilebilir.

Buraya kadar olan kısım kurbanda olması gereken değişim idi. Lakin iş bununla sınırlı kalmamıştır: Müslüman toplumda kurbanın ehemmiyetini görece yitirdiğini, bilhassa farz mı vacip mi şeklinde ortaya çıkan tartışmalarda işin istikametinin başka yönlere doğru gittiğini görmekteyiz. Burada belirleyici olan şey, gelenekler ile kısmen fıkhın yaklaşımının merkeze yerleşmiş olmasıdır. Kurbana mahsus özellikler ise bu yaklaşımları pekiştirmiş, en azından bu yönelimin önünü açmıştır. Her şeyden önce kurban, yenilen hayvanların kesildiği bir ibadettir. İnsanların besine bilhassa et gibi önemli besin kaynaklarına ulaşmaları hiç kolay değildi. Bu nedenle hem geleneksel bir ahlak hem dini erdem olmak üzere cömertlik, zengin insanların sadaka vermeleri büyük meziyet kabul edilmiştir. Kanaatimce kurbanın bir ibadet olarak anlamının fark edilmesinin en büyük engeli kurban ile infak ve cömertlik arasında kurulan zaruri bağdır. Bu bağ günümüzde öyle bir noktaya ulaşır ki kurban paylaşmak, fakirleri gözetmek, yoksulları yedirmek gibi kavramlarla anılır hale gelir. Kurbanın dindeki yerini ve insanın ahlaki dönüşümündeki büyük rolünü anlayabilmek için onu cömertlik, infak gibi ahlaktan arındırarak düşünmek şarttır. Evvelemirde şöyle düşünmek gerekir: Kurbanın cömertlikle, kardeşlikle, paylaşmak ile hiçbir ilgisi yoktur. Bunlarla ilgili olan kurban değil, kurbanın sonucunda ortaya çıkan ve ayet-i kerimede 'Allah'a ulaşmayan kısım' diye beyan edilen etlerdir. Bilhassa vakıf ve derneklerin çalışmaları kurban ile cömertlik arasındaki ilişkiyi daha da güçlendirmiş, kurbanı infak ibadeti haline getirmiştir.

Kurbanın ehemmiyetinin ihmal edilmesinin ikinci nedeni ise kurban ile haccın ilişkisinin ihmal edilmesidir. Bir çok Müslüman için kurban hac ibadetinden kopar, en azından haccın bir unsuru olduğu akla gelmez. Gerçekte kurban haccın tamamlayıcı bir unsuru, ihramdan çıkma kısmıdır. Kurbanda bir can feda ediliyor: Yetişkin-helal bir hayvan eti veya kanı için değil, bir niyet için kesiliyor (zibh) ve böylece ihramdan çıkılıyor. Demek ki kurban ile birlikte düşünülmesi gereken şey, ihramın taşıdığı anlamdır. Biz ihramı niçin giymiştik, ihram ile ne olmuştu? İhram giymek gerçekte dünyadan ve insanın inşa ettiği itibar, değerler dünyasından tecerrüt etmek, kimlikleri ve ayrımları gösteren elbiseleri çıkartmak demektir. Bu itibarla ihram insanın başlangıca, Tanrı'ya verilen söze dönmek üzere mekanın ve zamanın aşılmasını anlatır. Gerçekte ihramlı insan öte dünyaya gitmiş, başa dönmüş. Henüz dönmemiş kişidir. O halden ancak fidye vermekle dünyaya döneriz. İşte kurban o fidyenin ta kendisidir. Kurban insanın ölmüş nefsidir; orada ölen bir hayvan değil, insanın kendisidir, kesilen bir hayvan değil, insanın arzuları, korkuları, hırslarıdır. Binaenaleyh haccın ifade ettiği derin anlamın bir sonucudur kurban. Hac ilk insan, ilk peygamber Adem'in inşa ettiği Kabe'ye dönmek demektir. Hz. İbrahim ile birlikte insanlık Adem'e yeniden döndü; tevhit ikame edildi, insanın insana üstünlüğü fikri yıkılarak bütün insanlar eşitlendi. Hz. Peygamber ise haccı nihai formunda ve evrensel ölçeğinde bir ibadet olarak bize talim etti.

Hac ile birlikte idrak ettik ki: İnsanın insan ile ilişkisi ancak Allah üzerinden tesis edildiğinde anlam ifade eder. Allah hesapta yok ise insanın insan ile ilişkisini bir derinlik içinde düşünmek mümkün olmuyor. Hac, Tanrı merkezli bir insan tasavvurunun hatırlanması demektir. Hacca giden insanlar bütün insanları temsil eden elçiler gibi ilk ahdimizi yeniler, başa döner, ilk sözleşme üzere yeni bir temeddününün ve ferd merkezli toplumsallaşmanın ilkelerini bize getirir. Kurban kestiklerinde ise Tanrı ile aramıza giren vehimler, hırslar, zaaflar, korkular ve kısaca benlik kurban edilmiş, bir fidye ile insan özgürleşmiş olur. Öteki müminler ise bulundukları yerlerden o günü ve anı yaşamak üzere kurban keser, bulunduğumuz yerden esas zaman ve mekandaki -Arafat- sözleşmeye dahil oluruz.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN