Bir ömrümüz daha olsaydı...
İnsanların dünya serüvenleri; "keşke" diye hayıflandıkları, "belki" diye kararsız kaldıkları, "iyi ki" diye sevinip kazanç saydıkları amellerden oluşuyor. Herkes, ömür karnesini kendi çapında daha iyi, daha güzel, daha makbul, daha muteber hale getirmeye çalışıyor.
Bu zihin ve ruh halinin kutsal metinlere de yansıdığını görüyoruz. Kur'an-ı Kerim'in, ahiret hayatından söz eden muhtelif sure ve ayetlerinde; insanların, dünya hayatlarıyla ilgili pişmanlıklarının aktarıldığına şahit oluyoruz.
Peygamberler bile; zaman zaman hata (zelle) işlemiş, pişman olmuşlar. İlahi ikazlarla doğrultulmuş, istikametlerini bulmuşlar.
Tövbe, yıkanıp arınmayı; vahiy, uyanıp aydınlanmayı getirmiş. Sarsıntılar sınav olmuş, taşlar yerine oturmuş.
Hz. Âdem (AS), yasak meyveden yemenin; Hz. Nuh (AS), inanmayan oğlu için af dilemenin; Hz. Yusuf (AS), bir an için Züleyha'ya meyleder gibi olmanın; Hz. Musa (AS), haksız yere adam öldürmenin; Hz. Yunus (AS), tebliğ görevini bırakıp toplumu terk etmenin; Hz. Muhammed (SAV), ileri gelenleri inandırmaya çalışırken geride kalanları ihmal etmenin pişmanlığını yaşamış. Allah (CC), bu örnekleri ve öyküleri; "ibret" olsun diye, sonraki ümmetlerin gündemlerine taşımış.
En'am suresi ayet 27'den anlaşıldığına göre; mahşeri ve cehennemi gören günahkârlar, "Keşke (dünyaya bir daha) geri gönderilsek de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak" diyorlar. Kehf suresi ayet 42'nin beyanına göre ise, "Keşke Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmasaydık" diye hayıflanıyorlar.
Fecr suresi ayet 24'de; dünyada iken, "ahiret azığı" olabilecek ameller işlemenin gereği ve önemi üzerinde duruluyor. Zümer suresi ayet 58'de; "Keşke bize bir fırsat daha tanınsaydı da iyilerden olsaydık" diyecekleri haber veriliyor.
Son günlerde, farkındalık oluşturmak amacıyla; dostlarımıza ve yakınlarımıza bir soru soruyoruz. "Azrail gelip ömrünün sona erdiğini söylese, arkasından Allah'ın bir ömür daha bahşettiğini haber verse; o zaman ne yapardın, eski ömrün ile yeni ömrün arasında ne gibi farklar olurdu?" diyoruz.
Verilen cevapların, yapılan yorumların odak noktası; arkasından pişmanlık gelen "kötü ameller" ile hayal edilip de hayata geçirilemeyen "iyi ameller" arasında oluşuyor. Yaşadıklarımızdan ders çıkararak, yaşayacaklarımızı daha iyi yapmaya yönelik hassasiyetler gelişiyor.
Biliyoruz; aslında, bir ömrümüz daha olmayacak. Hiç kimse, anasından bir kere daha doğmayacak ve dünyaya yeniden gelmeyecek.
Ancak biz; her gün, hatta her an yeniden doğmuyor muyuz? Üst limitini bilmediğimiz bir ömür kredisini, bu şekilde taksitlere bölerek kullanıyor olmuyor muyuz?
Eğer istersek; ömrümüzün kalan kısmını, daha akıllıca yaşamanın yollarını bulabiliriz. Eksiklerimizi tamamlayıp, yanlışlarımızı düzelterek; bugün dünden, yarın bu günden daha iyi durumda olabiliriz.
Geçmişi değiştiremeyiz amma gelecek bizim etkimizle ve katkımızla şekillenebilir. İman, amel, tavır bütünlüğü içinde daha iyi olma niyeti ve gayretine girdiğimizde; hayatımız daha anlamlı ve değerli hale gelebilir.
Sadece gençler değil, yetişkinler ve yaşlılar bile; hayallerinden, ideallerinden vazgeçmemeli. Her biri, her anı olumlu ve verimli geçirme hedefine kilitlenerek; "Dün olduğu gibi bugün de sorumluluklarım devam ediyor, yarın da devam edecek" diyebilmeli.
Bunun için, bizden öncekilerin hallerine ve hayatlarına alıcı gözüyle bakabiliriz. Onların düştükleri çukurlardan, takıldıkları tümseklerden sakınarak; daha hızlı ve hayırlı bir şekilde düze çıkabiliriz.
Herkes aynı niyet ve gayret içine girerse; muazzam bir katma değer üretilebilir. Ortaya çıkacak hasılat; yuvamızın da, yurdumuzun da, dünyamızın da cennet haline gelmesine yetebilir.
Zaten yaratılış, var oluş sebebimiz de böyle tanımlanmış. Baki olan ahiret hayatımızın hal ve gidişi, fani olan dünya hayatındaki hal ve gidişimize bağlanmış.
Haydi an itibariyle, bize yeni bir ömür verildiğini var sayalım. Sahip çıkıp, sorumluluklarımızı kuşanarak, onu daha bilgili ve bilinçli yaşayalım.
Biz yürüyelim, sevdiklerimiz de arkamızdan gelsin. Söylemlerimiz ve eylemlerimiz, yeni bir "ibra, ihya, inşa" hareketinin öncüsü olsun.
Mal, mülk, servet, şöhret yerine; sahih iman, salih amel, sağlam duruş sahibi insanlar biriktirelim. Göğü delen görkemli binalar yerine; meyvesi huzur ve güven olan, iyilik fidanları dikelim.
Kişisel mirasımız da, toplumsal müktesebatımız da bunlardan oluşsun. Şeytanın köleleri, ehramlara taş taşırlarken; Rahman'ın kulları, bire yedi yüz veren başaklar için çalışsın.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.