Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Ekim 12, 2021
Hulâsa: Özöğretisi – I
Sesli dinlemek için tıklayınız.

  1. Virüs, bakteri ile hücreden beşere dek, canlıyı görünür dirimsel işleyişler bütünlüğünde çözümleyerek inceleyen canlılar biliminden hareketle uzun yolumuza çıktık. Bir üst aşamada felsefesi bizi bekliyordu. Bilimde görünür dirimsel işleyişlerin çözümlenip irdelenişi söz konusuyken, felsefede bunların değerlendirilmesi, anlam çerçevelerinin düzenlenip buna bağlı olarak kavramlar âleminin himmetiyle ıstılahların türetilmesi önplandadır. Bütün bu işlemlerin nizâm intizâm içinde yürütülmesiyse, mantığın sağladığı yöntembilgisi (Fr methodologie) sâyesindedir. Bunların hepsi canlılar bilimi felsefesinin çözümlemeli izâhına belki yeter. Şu var ki, canlılar biliminin bâhusus bilim felsefesini çözümleyerek çetelesini çıkarmak veya teşrih etmek başta gelen amacımız değil. Canlılar bilimi, diğer cümle canlılarla birlikte, tabii ki, insanın salt dirimsel cephesini ifâde eden beşeri de ele alıp açıklamakta veya bunu yapma gayretindedir.

  2. İşimiz uzun; gâyemiz kapsayıcı. Asıl maksadımız, insanı, beşer tarafının temel dirim birimlerinden tutunuz da, metafiziğin en uç, yânî varlık, zât ve varoluş noktalarına taşıyıp temâşa etmektir. O, önünde sonunda, tanış olduğumuz tekmil âlemlerin hulâsasıdır. Onu bi'fasıl çözmeği başarsak, bu, bizlere gerçekliği anlaşılır kılacağı gibi, hakıkat âleminin kapısını dahî aralayabilir.

  3. Gerçeklik, varolanları barındırırken; hakıkat, varolanların aslı olan varlıkların ve bunlarla birlikte kavramların fideliğidir. Bu bağlamda insanın fizyolojik, morfolojik, anatomik, metabolik, evrimsel—kalıtsal özelliklerden oluşan görünür (Fr phenomenal) beşerliliği gerçeklik dünyasında mütâlea olunmalıdır. Burada o, canlılar biliminin deney ve mantıkla işbirliğinden elde edilmiş kurallar ile yasalar çerçevesinde anlaşılır. Ancak, insanın varlık aslına yöneldiğimizde gerçekliği aşarız. Filvâkî, duyular ile algılara gerçeklikötesi kapalıdır. Dirimdışı (Fr abiotique) toplum — medeniyet kurucu, yapıcı insan, gerçeklikte görünüp tesbit olunan, lâkin bu dünyada izâh olunamayan bir varolan — varlıktır. Açıklanışını bu yüzden hakıkat âleminde deniyoruz. Felsefenin, hakıkat âlemine ilişkin belirlemeleri, açıklamaları, irdelemeler ile tarifleri bizlere araştırma sahası olarak metafiziği sunmaktadır. Şu durumda görünürlük, varolan olarak canlı—dirimli beşer, fiziğin —demekki bilimin (Y ^UOlKrç)— nesnesiyken, salt düşünülen, fehmedilen insan, metafiziğin —Aristoteles'in deyimlendirmesiyle Td p,exd Td tyVGlKa/meta ta füsika (yahut nproxn tylkoootyia/prötefilosofia) konusudur.

  4. Ne var ki gerek görünür gerçeklikte beşerin gerekse hakıkat âleminde fehmolunan insanın, bir de, ömür sürmesi var. 'İnsan'ın ömür sürmesi 'hayat' olup bunun 'beşer'e, büyük ölçüde, verilmiş çeşidiyse, 'yaşamadır. Fizyolojik, morfolojik, metabolik, genetik ile evrimsel tekmil temel özellikleriyle yaşamasını beşer, öbür canlı türleriyle paylaşır. Sonuçta beşer, yaşamasını hürce kurmaz, kuramaz. Gelgelelim, diğer canlılara baktığımızda, onların türlerine mahsûs yaşamaları dışında ömür sürme talihleri yoktur. Türün fizik-kimya ile dirim şartlarına mahkûmdurlar. Beşer, insanlaşarak, artık türün fizik-kimya— dirim şartlarının mahkûmu olmaktan kurtulur. Beşer olarak kendisine verilmiş yaşamanın üstüne insan, zihninde geliştirdiği tasarımı binâ eder. İnsanın kurup geliştirdiği bu yeni tarz, verilmiş beşerî olandan farklı olarak, eşi benzeri bulunmaz unsurlar taşır. Bunlar biyolojik olmaktan ziyâde toplumsal—kültü- reldirler. Bu dirimdışı toplumsal—kültürel, başka bir deyişle, manevî—itikâdî düstûr kalıplarına kısmen yahut tamamıyla kendimi hapsedip etmemek bana, kararıma kalmış bir husustur.

    Hayat, hür olmaktır. Edep—ahlâkla mücehhezdir. İmdi görünür gerçeklik ile metafizik—hakıkat vechelerim arasındaki gelişli — gidişli yol hayat olup tür değil, kısmen, toplum tarafından tayin olunmuştur. Parmak izi gibi, her hayat da biriciktir. Toplum, eğitim — öğretim yoluyla hayat inşâsının altyapısını[i] oluştururken, bireyin kendi teşebbüsüyle gelen/getirilen özgün değerler de üstyapıyı teşkil ederler. İkisinin bütünlüklü (Fr integral) mahsûlu kişiliktir.

  5. İnsanın dirimsel cephesini bilimadamı/fizikci irdeleyip çözümlerken, asıl, insan üstyapısı metafizikcinin temâşasına konu olur. Şu var ki, insan, ne görünür dirimsel varolanın ne de metafizik hakıkat âleminin tekelinde anlaşılmalıdır. Bizleri, haddızâtında, söz konusu iki ters uca sevkeden onun görünürdeki hayat tecrübesidir. Buna, güldürüsü ve ağlatısıyla, hayatın draması denir.

    Başkalarıyla birlikte benim şimdiburadolmam ve şimdiburadolmalarımın ard arda dizilişleri, oynadığım dramanın sahneleridir. Her kişinin draması da, oynandığı sahne de diğerlerinden farklıdır. Bunalım sırasında dramalar keskinleşir, acıklı- laşırlar. Böylece daha ilginçleşirler.

    Hayat tecrübesi, edebiyat ile yaşama felsefesine konu olur. Nitekim tanık olduğumuz veya dinlediğimiz insan—hayat hikâyelerini hayat felsefesi çerçevesinde kitabımızda değerlendirmeğe çabaladık. Nıhâyet görünür dirim tabanından metafizik tavana insan — hayat hikâyesi yoluyla uzanan insan gerçekliğinin hakıkat âlemindeki esâslarının, asılları ile kaynaklarının araştırılıp soruşturulduğu çalışma disiplinine özöğretisi diyoruz.
  6. Hâlis insan, geçmişini duyup düşünen,[ii] aslını esâsını özleyen, bundan dolayı özlerini arayan, araştıran varlıktır. Şimdiburadolmayan bir duruma, değere, olaya akıl yoran aşkın akıl varlığıdır (OrtL ens rationis ratiocinatx). Şimdiburadolma, bulunulan durum, yaşanılan gerçeklik olup bunun her önceki basamağı artık gerçeklikaşkındır. Üstünde henüz konuşulabilecek şimdiburadolmayanı bireysel veya toplumsal tarih[iii] ele alır, inceler. Artık kanıtlayarak yahut belgeleyerek konuşmanın imkânsızlaştığı raddedeki şimdiburadolmayansa, metafizik çerçevede fehmolunur.

    Şimdiburadolmayan, gerçeklikaşkın olduğuna göre, tecrübe edilemez. Bununla birlikte bilim bir dereceye dek deneyleyebilir. Tecrübe, daha ziyâde, vaka yollu olup bittiğinden, tekrarı ya çok zor ve nadir ya da imkânsızdır. Buna karşılık bilimde deney vakalara dayanır. Onlar işte, tekrarlanabilir olaylara esâslanmışlardır. Gerek hayatta tecrübe gerekse bilimde deney, düşünme ve bunun ürünü düşünceyle sınırlıdırlar. Düşünmenin ötesi düşünülemez. Duyular, düşünüldüklerinde gerçeklik değeri kazanır, ilk basamakta algılanır, bilâhare daha üst aşamalarda idrâk olunurlar. Şu durumda düşünme, insanolmanın tekmil şart ile vechelerini bağrında taşır. Düşünmenin ötesi, işte bu sebeple, düşünülemez. 'Düşünmenin ötesi yoktur' bile denilemez. Böyle bir ifâde, yânî 'yok' demek dahî, düşünmeye dayanır da ondan. Bahse konu olan neyse, arandığında aranıldığı ortamda bulunmuyorsa, elbette ona 'yok' denilir. Meselâ "göğün yedinci katında uçan kanatlı at varmı?" ... "Yok" ... "Takım sahaya çıkmağa hazır, ama ortalarda kalecimiz yok!" ifâdeleri gerçeklik ve gerçeklikdışı olma açısından birbirlerinden nice farklıysalar, anlambilimsel (Fr semantique) çözümleme yönünden onca benzeşmektedirler.

    Kısacası: Bir şey, mutlaka, varolmalı ki, mantıkca, yokluğundan bahsaçılabil- sin. "Tanrı yoktur" önermesi, bu bakımdan, ilgi çekicidir. Madem bahsediliyor, adı geçiyor, o hâlde 'yok' değil, 'var'dır. "Olsa olsa, varlığını tanıtlayamadığım- dan, varmı, yokmu bilmiyor, bu yüzden de Ona inanmıyorum" denilebilir. Bu da bizleri tanrıtanımazlıktan ziyâde, bilinmezciliğe (Fr agnosticisme) götürür.
  7. Düşünülemezlik, hiçliktir. Lâkin düşünülemezliği düşünemediğimizden, dolayısıyla bilemediğimizden, 'hiçlik'ten bahsedemeyiz. Sâdece dialektik mantık akışının son merhalesinde 'varlığ'ın zıddı olarak görülebilir. Dialektik işte bu aşamada kesilir, sonlanır. İmdi: 'Varlık', sav; 'hiçlik', karşısav. Peki, birleştirim (Fr synthese)? 'Hiçlik' karşısavının içini neyle, nasıl doldurup da 'varlık' savının karşısına konuşlandıracağız? Ne diyelim?: "Varlık yoktur"! Bunun ne tanıtlanması ne de ısbatı mümkün. Sâdece, saçma.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman Duralı


[i] Adâbımuâşeret kuralları, hâl ve gidiş, karşıt cinsiyetlerin ilişki anlayışı, ergen — ergin arası

bağlantılar, ödeve bağlılık derecesi v.b.

[ii] Atasözümüze kulak verelim: "Aslını inkâr eden haramzâdedir" yahut "aslını inkâr edenin

nesli gevşek olur".

[iii] Bireysel düzlemde, mecazî kullanımlı tarih, 'hayat hikâyesi'dir (Y——Fr biographie). Gerçek

lâfzî anlamıyla 'tarih' toplumla ilgilidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN