Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Aralık 13, 2023
Aile hayatında teknoloji bağımlılığı, yalnızlık ve yitirilen değerler

Endüstrileşme sonucunda köylerden kentlere göçler başlamıştır. Nitelikleri olmayan, mesleği bulunmayan kırsal kesimin insanları büyük umutlarla şehirlerde para kazanmayı gaye edinmişlerdir. Gelen vasıfsız işçiler kentlerin kenarlarında mesken edinmişler, gecekondu bölgesi meydana getirmişlerdir.

Göçlerin sonucunda birbirlerini tanımayan ve selamlaşmayı göz ardı eden insanlar komşuluk etmeye başladılar. Mesleği olmayan ve ekonomik sıkıntılarını gidermek isteyen kişiler, gelişigüzel işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Dolayısı ile gençler ve kadınlar sınırlı kazançları nedeniyle sağlığını, sosyokültürel ilişkilerini ve değerlerini göz ardı edebiliyorlar.

Kentlerde yaşayanların bir kısmı kentli olmak için bir çaba göstermez ve esasen bunun gerekli olduğuna da inanmazlar. Yığınları oluşturan bu kişiler daha iyi yaşamak ve toplumsal konumlarını iyileştirmek için para kazanmaya yönelirler. Köyünden getirdiği değerlerini geride bırakan, ekonomik yönden kuvvetli olmak için her yolu deneyenler birçok sorununu ertelemiştir. Böylelerinin gözleri maddiyattan başka bir şey görmez durumdadır.

Kırsal kesimden gelenler para kazanmayı öncelikli kabul ederler. Bunun için sorumluluklarını, görevlerini ve toplumsal ilişkilerini göz ardı ederler. Yığınları oluşturan bu insanlar birçoğu eşini, çocuklarını, ana-babalarını, akrabalarını, dostlarını, kaçarcasına, arkada bırakır ve onları karşı görevlerini aksatırlar. Kentin güç şartları, geçim zorlukları bu tür insanların moral değerlerini yok ettiğini gözlemleyebiliriz.

Kişilerin kendilerine dertleşecek kimse bulamamaları, onları anlayacak birisine denk gelememeleri, sürekli aldatacaklarını sanmaları çevreleriyle ilişkilerinde soğukluk oluşturur. Devamlı tedirgin ve diken üstünde oturan bireyler dostlarına ve ailelerine zaman ayıramazlar. Bu tip kaygılı kişiler kendilerini işlerine veremezler, sorumluluklarına odaklanamazlar. Kaygılı bireylerin oluşturduğu toplumlar ve aileler gelecek ile ilgili öngörüde bulunamaz ve düzenli bir hayata geçemezler.

Komşuluğun ve dostluğun olmadığı ya da azaldığı kentlerde bireyler iş yaşamında mutsuz olur. İş hayatında, çevrelerinde eşler olumsuz davranışlarla karşılaşırlar. Bu olayların eşleri etkilemesi kaçınılmazdır. Eşler olayların tesiri ile süreç boyunca iletişimleri ve etkileşimleri azalır, kaygılı bir yaşama mahkûm olurlar. Bu da onları daha da içine kapanık hale getirir.

Kimi evli çiftler kendilerini rahatsız eden olayları ve durumları, aralarında konuşmayı denemek isteyebilirler. Yaşam çabası ve sıkıntısı onlara bu paylaşım fırsatını vermez. İletişimleri ve ilgileri sürekli eksik kalır. Zihinlerini meşgul eden sorulara çözüm bulamayan kişiler genellikle mutsuzdur ve iş yaşamında verimsizdirler. Sonuç olarak giderek yalnızlığın esiri durumuna düşüyorlar.

İçine kapanık kişiler yalnızlığa mahkûm ol ve kimseye güvenemezler. Dertlerini paylaşamazlar ama tutunacak bir dal ararlar. Mutsuzluğun girdabına giren insanlar alkole, maddeye ya da sanal dünyaya yönelirler. Bu arada yaşadıklarını hatırlayamazlar; çünkü bağımlı duruma gelmişlerdir.

Bağımlılığın Tanımı Çok

Bağımlılık ve özellikle teknoloji bağımlılığının bireyler üzerindeki etkisi büyüktür.

Bağımlılığın birçok tanımı mevcuttur. Kişinin kullandığı maddeyi terk etmek istemesine rağmen, bu duruma engel olamaması durumudur. Maddeyi kullanan kişide tolerans gelişir ve bunun sonucu olarak kullanılan miktar yükselir. Bağımlılık denilince sadece maddeyi, alkolü anlıyoruz. Hâlbuki günümüzde bağımlılık çok yönlü bir kavramdır.

Davranışa ait bozuklukların da bağımlılık kavramının içinde değerlendirilmesi gerektiğini savunanların sayısı az değildir. Çünkü bu davranışa ait bozukluklar kişinin özel ve iş yaşamında işlevsellikte aksaklığa yol açarlar. Kişilerin çevresi ile ile ilişkileri aksaklığa uğrar, işlerinde yoğunlaşma sorunları yaşarlar. Kendi kendine bu dertten kurtulmak için çabalarla, buna rağmen başarısızlığa uğramaları kaçınılmazdır.

Çevresindekilere olumsuz davranışlarda bulunan kişiler dürtülerine ve motivasyonlarına, isteseler de engel olamazlar. Bu kişilerde önce gerginlik, öfke ve coşku ortaya çıkar. Davranış gerçekleştikten sonra birey çözülür, rahatlar ve bundan da haz alır. Bu tablonun adına "Davranışa Ait Bağımlılık" adı verilir. Bu biyolojik bir süreçtir, beyinde ödüllendirme sistemi etkin hale gelir. Davranışa ait bağımlılıkta maddeden söz edilemez.

Davranışa ait bağımlılık ile madde bağımlılığı arasında biyolojik süreç açısından benzerlik vardır. Biyolojik süreç tolerans, fenomenoloji, tedavi ve ona cevap biçimi vb. özellikleri benzeşmektedir.

Davranışa ait bağımlılıkta; Biyolojik özellikli belirtiler yoktur ama yoksunluk da yoktur. Eylem öncesi denetlenemeyen dürtüler, eylemden sonra doyurulur, sonuçta kaygı ortadan kalkar.

Davranışsal Bağımlılığın Temel Bileşenleri

• Bilişsel uğraş

• Duygu durum değişikliği

• Tolerans

• Çatışma

• Yoksunluk

• Nüksetme

İnternette Bağımlılığın Ortaya Çıkan Belirtileri

• Bilgisayarda planlandığından daha çok vakit geçirme,

• Bilgisayarı (interneti) kullanım zamanı ile ilgili çevresine sürekli gerçek dışı beyanda bulunma,

• Uzun süre bilgisayar kullanımına bağlı bedensel sorunların ortaya çıkması,

• İnternette uzun zaman geçirilince yüz yüze sohbet etmek, konuşmak, iletişim kurmak ertelenir. Bunun yerine bilgisayar vasıtası ile iletişim kurma yoluna gidilir.

• Günlük ihtiyaçlarını ve görevlerini yerine getirememek,

• Yaptıklarından ve yaşadıklarından dolayı suçluluk hissetmek,

• Bilgisayardan uzak kalınca kendini gayesiz ve rahatsız hissetmek,

• Gece geç saatlere kadar internetle oyalanmak, uykusuz kalmak,

• İnternet bağımlılığı için ilk tanı ölçütlerini meydana getirenler yayımlamışlardır.

Young'un İnternet Bağımlılığı İçin Benimsediği Tanı Ölçütleri

• Diğer kişilere (aile, arkadaşlara, hekim) internette geçen süre ile ilgili sürekli doğru olmayan bilgi aktarma,

• İnternette planlanandan daha çok zaman geçirme,

• İş ve özel hayatına ait geleceğini tehlikeye sokma,

• İnternette vakitten dolayı kısıtlılık gerektiğinde suçluluk hissetme,

• İnternetten zevk alma, orada daha çok zaman geçirme arzusu,

• İnternette geçirilen vakti bırakma isteğinde başarısızlık,

• Zihnini sürekli olarak internet kullanımı ile meşgul etme,

• Kişi sorunlarından ve olumsuz hislerinden uzaklaşıp internete sığınma.

Evli çiftlerin aralarındaki sorunları konuşma ve çözümü arama yerine vaktini ve enerjisini bilgisayar başında harcamaları yeni problemler doğurur. Eşlerin birbirini göz ardı etmesi, aralarında sohbet etmemeleri, sorunlarını ve çözümlerini ertelemeleri aralarındaki duygusal bağı azaltır. Bir süre sonra gönül bağının kopması fiziksel ayrılığa dönüşür. Bunun bir adım sonrası boşanmaya giden süreç ve evliliğin sona ermesi demektir.

Aynı evde veya ortamda bulunmalarına karşın sohbet edemeyen ve arkadaş olamayan aile bireyleri çareyi bilgisayar veya telefon bağımlılığında aramışlardır. Bilimsel incelemelere göre, davranış bağımlılığı (internet bağımlılığı) beyni ve davranışları etkilemektedir. Davranış bağımlılığının ortaya çıkış sebepleri ve tedavi şekilleri madde bağımlılığından tamamen ayrı bir süreçtir.

Bilgisayar veya telefon bağımlılığı sosyal ilişkileri ve uyumu olumsuz yönde etkiler. Çiftler bu süreçte birbirlerinden duygusal ve fiziksel destek alamazlar, üstlendikleri sorumluluklarını yerine getiremezler. Çiftler evlilikleri devam ettikleri halde iyilikleri ve mutlulukları bitme noktasına gelmiştir. Sanki evlilikleri sona ermiş gibi hayat sürdürürler.

Evliliğin yürütülmesinde ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesinde iletişim olmazsa olmazdır. Geçen sürede iletişim başkalaşmış ve değişmiş bir içerik kazanmıştır. Zamanla kuşaklar arasında iletişim kopukluğu ve çatışmalar meydana çıkmıştır. Bu tür sorunlarla karşılaşan kişiler kopukluğu ve çatışmayı gidermek yerine çözümü başka mekânlarda arama yoluna gitmektedirler.

Bireyler iletişim süreçlerinde bilgi ve simge oluştururlar, bunları aralarında devreye sokarlar, bunları değerlendirip yorumlarlar. Bu yorumlardan yola çıkarak bireyler kendi aralarındaki ilişkiyi en üst düzeye çıkarırlar.

Sağlıklı İletişim İnsanı Arayışa İter

İletişim bebeklikten itibaren gelişmeye başlar. Zaman ilerledikçe bebek toplumun bir parçası durumuna gelmek için kendine yol aramaktadır.

Yaşın ilerlemesiyle, erişkinliğe geçildikçe sevilme ve anlaşılma ihtiyaçları çoğalır. Bunların büyük bir kısmını anne-babanın şefkati karşılar; ancak diğerleri için farklı kaynaklara gerek vardır. Kaynak ihtiyacı kişiyi psikolojik, sosyal ve fizyolojik ihtiyaçlarını gidermek için arayışlara iter ve insanlar arası ilişkilerini geliştirir.

İletişim becerilerinin bir kısmı doğuştan gelir. Büyük bir çoğunluğu da sonradan öğretilen ve öğrenilebilen ögelerdir.

Sağlıklı iletişim kurulamaması insanları başka arayışlara itiyor. Yalnızlık artık olağan duruma gelmiş, duygularını ve düşüncelerini paylaşacak ve ifade edebilecek ortam, kişi bulamıyor. Özellikle kentlerde kalabalıklar arasında yalnızlık yaşayan kişiler sığınacak liman alıyorlar. Bu arayış onları sanal ortama yöneltiyor. Çağımızın bulaşıcı bir derdi olan yalnızlığa çözüm aramak için çaba gösteriyorlar. Yalnızlığın giderilmesinde uygulanma şansı olmayan çözüm yolları güdük kalmıştır. Yalnızlık insan sağlığını derinden etkilemektedir. Bu dertle ilgili bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır.

Yalnızlığın türlerinden birisi olan kronik yalnızlık iki sene veya daha çok sürer. Bu da ilişkilerde arzu edilmeyen tablonun olduğunu gösterir. Söz konusu tabloda bireyin zihinsel ve davranışa ait kısıtlılıklar, yetmezlikler dikkati çeker. Bu bozukluklar uzun seyirlidir.

Geçici yalnızlıkta belirtiler hafiftir, saatlerle ifade edilir. Durumsal yalnızlık, bireylerin ilişkilerinde öngörüldüğü gibi, yitiklerle ve değişimlerle meydana gelen tabloyu anlatır (iş yerinde ayrılmak, münasebetlerde sona erme).

Yalnızlık tablosu içindeki birey kimsesi olmadığını, insanların kendisini anlamak istemediğini, dostlarının ve akrabalarının kendisini aramadığını, fikirlerine ve önerilerine değer verilmediğini zihninde tekrarlayıp durur. Fert, kendisinin toplumdan dışlandığını ileri sürer. Toplumun ortaya koyduğu kurallar kişiye sıkıcı ve tedirgin edici gelmektedir. Böylece kişi tek başına kalarak yaşamını sürdürmeyi deneyimler

Yalnızlık Hissinin Ortaya Çıkması

Yalnızlık hissinin ortaya çıkmasında rol oynayan etkenler:

a) Bireylerin toplumsal kurallara uyum konusunda yaşadığı güçlükler,

b) Etrafı ile olan etkileşim noksanlığı ve devam eden ilişkilerin niteliği,

c) Aile ile ilgili bağların eksikliği veya ailesinin var olmayışı.

Bireyselliğin ön planda olduğu kentlerde dayanışma ve bölüşüm azdır. Ek olarak benlik saygısında düşme, gerçek dışı değerlendirmeler, çevresel ve sosyal değişkenler, bilişsel ve duygusal algılamalar yalnızlık hissinin doğup artmasına yol açarlar. Kentlerde sosyal kurumların yeterli olmaması ve gerekliliğine inanılması yalnızlık duygusunu daha da kötüye taşır.

Yalnızlık hissini gidermek isteyen bireyler, çaresizce, sanal dünyaya açılırlar. Sosyal medya sitelerinde, gerçek olmayan âlemde yalnızlık duygusu ortadan kaldırmak için büyük bir çaba gösterirler. Mutsuzluğunu, yalnızlığını unutmak için zamana bakmaksızın, gece gündüz paylaşımlarda bulunurlar. Bunlardan gelen gerçek dışı ve gayri samimi övgülere inanırlar. Zaman içinde bunlara inanan kişiler hayal kırıklığına uğrarlar. Acı ile biten yaşamlar bunların arasından çıkmaktadır.

Sanal ortamda kişiler kendilerini olduğundan farklı gösterirler. Mesela varlıklı, saygın, aranılan, düzgün, herkesin gıpta ettiği bir zat olarak tanıtırlar. Reklamların etkisiyle harama ve tüketim artar. Yeni giysiler satın almak ve arkadaş çevresine kendisine farklı göstermek için gelirinin üstünde harcama yaparlar. Kanaatsızlık belirir ve eldeki ile yetinmediğinden doyumsuzluk ortaya çıkar. Dayanma, şükür ve sabır duygularında azalma dikkat çeker.

Toplumların değer yargıları bireylerin vicdanlarına ve beyinlerinin derinliklerine işler. Sanal ortamdan etkilenen ve özenti içine giren kişiler çatışmaya başlar. Doyumsuzluk, yalnızlık hissi, hayattan ne beklediğini anlatamama, umutsuzluk, karamsarlık, geleceğe yönelik plan yapamama, gerginlik kişinin hayatının bir parçası haline gelir. Böyle bir durumda birey hayatını anlamlandıramaz, beklentilerini tanımlayamaz ve hayal kırıklıklarını dile getiremez. Bu durum yıpranmışlık, değerler erozyonu, bedensel ve ruhsal sağlığın bozulması ile kendini gösterir.

Teknolojik gelişmeler yaşamı kolay hale getirmiş, maddi refahı arttırmış, insan ömrünü uzatmış, birçok hastalığın tedavisine ve tanısına katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte dolandırıcılık, banka hesaplarını boşaltma vb. yeni olumsuz ve kötü sahalar ortaya çıkmıştır.

Teknolojiyi, bir anlamda, bıçağa benzetebiliriz. Bıçak hekimin elinde iyileştirme aleti, katilin elinde ise cinayet vasıtasıdır. Diğer bir ifadeyle, teknoloji güzele ve iyiye aracılık eder; kötüye kullanıldığında üzücü olaylara zemin hazırlar.

Teknoloji uzaktaki bireyleri yakınımıza getiriyor; yanımızdakileri de uzaklaştırıyor. Bu yönüyle kesinlikle vazgeçilmez bir olgudur. Teknolojinin getirdiği imkân ve fırsatlardan yararlanmak lazımdır. Çocuklarımıza ve gençlerimize teknolojik gelişmeleri aktarmalıyız, onları nasıl kullanabileceğini öğretmeliyiz. Bunu yaparken bilinçli, disiplinli ve bilgili olma zorunluluğu vardır. Zira teknoloji gençlerimizi ve çocuklarımızı benliğinden, değerlerimizden, kendilik değerimizden uzaklaştırmasına, kopmasına sebep olabilir. Teknoloji, aynı ortamda yaşayan kişilerin birbirinden gönüllerinin kopmasına da yol açabilir.

Bugün ne yazık ki birçok ailede olan tablo şudur: "Aile içinde eşler ve çocuklar bir arada sofraya oturmuyor, yemiyor ve sohbet etmiyorlar. Akşam işinden yorgun dönen ebeveyn yemekten sonra odasına çekiliyor, bilgisayardan dizi, program seyretmeye koyuluyor. Çocuklar da internetin imkânları ve fırsatları yanlış değerlendiriliyor ve onların esiri oluyorlar. Anne de çaresiz bir şekilde televizyon izlemeye başlıyor. Farkında olmadan aile içinde gönül kopukluğu başlayarak ilerliyor; bu tablo giderek fiziksel ayrılığa dönüyor. Sonunda aile bölünüp parçalanıyor. İnternet bağımlılığı artınca boşanmalar hızlanarak yükseliyor. Bir hastalık olan teknoloji bağımlılığı ailenin bozulmasına yol açıyor."

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN