Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Kasım 16, 2023
Mikrobiyotayı nasıl güçlendirebiliriz?

Kendi bedenimiz üzerinde haberimiz olmadan trilyonlarca farklı canlı hücresi taşıyoruz. Bakteriler, ökaryotlar, virüsler sağlığımız üzerinde bizden daha çok söz hakkına sahip.

Bağırsaklarımızda, ağzımızda, cildimizin üzerinde bulunan mikroskobik boyutta birçok canlıdan oluşan bu yapıya mikrobiyota denir.

Vücudumuzu kaplayan bu canlıların genetik yapıları, birbiriyle ve vücudumuzla iletişim kurmak için salgıladıkları enzimleri bilim insanları tarafından yakından incelenmektedir. Üzerimizde yaşayan bu canlıları uzun zamandır tanımaya çalışıyoruz.

Mikrobiyotayı oluşturan minik canlıların vücudumuzda vitamin sentezi, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışması, bağırsaklardan besin emilimi gibi pek çok işlevi vardır.

İNSAN MİKROBİYOTASI NEDEN ÖNEMLİDİR?

Mikrobiyota vücudunda burun, ağız, cilt, gastrointestinal bölge ve ürogenital bölgeyi kaplayan geniş bir alanda konumlanmıştır. Her bir bölgenin dengesi kendi içinde farklıdır ve vücudumuza daha sağlıklı olmamız için eşsiz katkı sağlar.

Bağırsak mikrobiyotası, enerji metabolizması ve besinlerin vücutta etkili olarak kullanılabilmesi için anahtar rol oynar. Besinlerin biyoyararlılığı, vücudumuzun tükettiğimiz besinlerden faydalanabilmesi, bazı vitaminlerin sentezi, besin öğelerinin fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri bağışıklık sistemi ve sağlıklı bir yaşam için çok önemlidir.

MİKROBİYOTA BOZUKLUKLARIN YOL AÇABİLECEĞİ HASTALIKLAR NELERDİR?

Mikrobiyotada bulunan bakterilerin dengesi birçok çevresel nedenlerle bozulabilir. Bu durumda mikrobiyomu oluşturan minik canlıların koruduğu pek çok denge tersine dönebilir.

Mikrobiyota kavramı hakkında hala her gün yeni bir bilgi öğreniyoruz. Her gün farklı bir araştırma mikrobiyotanın etkilediği farklı bir sistemi, organı veya metabolizmayı ortaya çıkarıyor. Bu yüzden mikrobiyota dengesi değiştiği zaman ortaya çıkabilecek hastalıklar da gün geçtikçe artıyor.

Biz en son yapılan çalışmalara göre mikrobiyota dengesinin değişmesinin yol açabileceği hastalıkları şu şekilde sıralayabiliriz:

*Mide ve bağırsaklarda gaz oluşumu
*Şişkinlik
*Kronik kabızlık
*Kronik ishal
*Vajinal enfeksiyon
*Testis enfeksiyonu
*Sivilce
*Egzama
*Vitiligo

Besin emiliminin yeterince sağlanamaması ve buna bağlı olarak:

*Aşırı zayıflık
*Vitamin ve mineral yetersizlikleri
*Bağışıklık sisteminin zayıflaması, çabuk hasta olma

Karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulmuş olması buna bağlı olarak

*Diyabet
*Obezite
*Kolesterolyüksekliği
*Gut
*Metabolik sendrom
*Otoimmun hastalıklar
*Çölyak
*Irritabl Bağırsak Sendromu
*Lupus
*MS (Multiple skleroz)
*Sedef
*Romatoid artrit
*Tiroid

BOZULMUŞ BAĞIRSAK MİKROBİYOTASINA (DİSBİYOZİSE) NELER SEBEP OLUR?

Disbiyozis, en basit anlatımıyla bağırsak geçirgenliğinin artması ile birlikte bağırsağın içinde olması gereken moleküllerin kan dolaşımına geçmesidir. Bağırsak mikrobiyotası bağışıklık sistemi ile yakından ilişkilidir ve disbiyozis genelde bağışıklık sisteminin düşmesi ile birlikte karşımıza çıkar.

*Uzun süreli kötü ve dengesiz beslenme,
*Uyku saatlerinin düzensizleşmesi,
*Yoğun antibiyotik kullanımı bunların yanında
*Beslenmede prebiyotik ve probiyotik tüketiminin az olması gibi pek çok neden disbiyozise yol açabilir.

MİKROBİYOTANIN BESLENME İLE İLİŞKİSİ

Mikrobiyotada bulunan bakteriler ve diğer mikroskobik canlılarda bizim gibi besinlere ihtiyaç duyar. Temelde bu canlılar çözünemeyen diyet lifi içeren besinlerle yani probiyotik besinlerle beslenir.

Mikrobiyomun sağlıklı olması, dolayısıyla vücudumuzun da yaşamsal işlevlerini yerine getirebilmesi için mikrobiyomun ihtiyacı olan besinlerin diyette bulunması gerekir:

*Vücudumuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri dengeli ve düzenli bir şekilde tüketmek
*Bütün besin gruplarını günlük diyetimizde dengeli bir şekilde bulundurmak
*Basit şeker, tatlandırıcı gibi mikrobiyoma zarar veren besinleri tüketmemek
*Gün içinde çok yüksek miktarda kafein tüketmemek
*Meyve ve sebzeleri mevsiminde tüketmek

Diyette probiyotik tüketmenin dışında yukarıda bahsettiğimiz önerilere de dikkat edilmeli. Çünkü ne kadar çeşitli ve dengeli beslenirsek ve ne kadar az katkı maddesi tüketirsek o kadar sağlıklı bir mikrobiyotaya sahip oluruz.

MİKROBİYOTA VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ

Bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayan bağırsak ilişkili lenfoid dokular, bağırsak mikrobiyomunun kontrolü altındadır. Mikrobiyomda bu yapıları geliştirecek ve sağlıklı çalışmasını kontrol edecek bakteri miktarının fazla olması gerekmektedir.

Mikrobiyomumuzda bulunan faydalı bakteri sayısını artırmak için; vücudumuzu ve metabolizmamızı tanıyıp bakterilerimizin ihtiyacı olan besinleri tüketmeliyiz.

MİKROBİYOM DENGESİZLİĞİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Mikrobiyom yapısında faydalı bakteriler, zararlı bakteriler, virüsler, mantarlar bir arada dengeli bir şekilde bulunur. Bu yapıda faydalı bakteri çeşidini artırırsak zararlı bakterilerin çeşitli hastalıklara yol açmasının önüne geçmiş oluruz. Zararlı bakterilerin artışı vücudumuzun farklı bölgelerinde çeşitli hastalıkların oluşmasına yol açar:

*Halsizlik, yorgunluk
*Sürekli aç hissetme
*Kontrolsüz bir şekilde kilo alma
*Cilt problemlerinin ortaya çıkmaya başlaması
*Depresyon, anksiyete belirtileri hissetme
*Sürekli şişkinlik hissetme
*Aşırı gaz ve karın ağrısı
*Sürekli tekrar eden ishal veya kabızlık durumu
*Çok sık hastalanma

Gibi pek çok problem mikrobiyom yapımızın dengesizleşmeye başladığını işaret eder.

MİKROBİYOTA YAĞIMIZI NASIL GÜÇLENDİREBİLİRİZ?

*Mikrobiyom yapımızı çeşitlendirmek için çok farklı türlerde bitkilerle beslenmemiz gerekiyor. Londra King's College uzmanları, en doğru yöntemin her hafta 30 farklı türe bitkiyle (meyve ve sebze) olduğunu ve bunu uygularken çeşitliliği artıran farklı renklerde bitkilerin karışımı bir 'gökkuşağını' tüketmeye özen göstermek gerektiğine dikkat çekiyorlar.

*Yoğurt, kefir gibi mayalanmış yiyecek ve içecekler de çeşitliliği artırıp enflamasyonu (iltihaplanma) azaltıyor. Turşu ve sirke de tavsiye edilir.

*Lifli (posa bırakan) yiyecekleri daha bol tüketmek de yararlı olmakta. Lifler çok sayıda mikrop tarafından parçalanır ve çok sayıda temel molekül içerirler. Havuç, brokoli, domates, yer elması, soğan, taze muz sayılabilir.

*Başta aşırı işlemden geçirilmiş yiyecekler (fast food ve yüksek karbonhidratlı, şekerli) olmak üzere fazla miktarda tatlı ve yapay tatlandırıcılar mikrobiyoma zarar verir, olumsuz etkiler.

*Aralıklı oruç tutmak. Mikrobiyomun bileşimi için yararlı ve sağlığımızı olumlu etkiliyor. Bu yüzden bağırsaklarımızın daha iyi çalışması için, zaman zaman uzun süre aç kalmak oldukça gerekli.

*Halis zeytinyağı ve tereyağı gibi yağlar, tam tahıllı yiyecekler, meyve ve sebzeler de mikrobiyotayı güçlendiriyor.

*Stresli ve gergin yaşam tarzı da zararlı olmaktadır.

*Uykusuzluk da bağırsaklara zarar verebiliyor. Çünkü mikrobiyomun da günlük bir döngüsü vardır. Bu sebeple uykunun düzenli, yeterli ve dengeli olması gerekiyor.

*Belirtilmesi gereken bir başka husus antibiyotiklerin bağırsak mikrobiyotasının dengesini bozduğudur. Antibiyotikler bazı bakterileri ortadan kaldırarak diğer patojenlerin açığa çıkan boş alanları işgal etmelerine ve burada çoğalmalarına izin verir.

*Yine insanlardan uzak kalmak ve yalnızlık mikrobiyom çeşitliliğinin azalmasına yol açabilir.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN