Arama

Ekrem Demirli
Kasım 26, 2023
Kudûs kimindir?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Yerler, gökler ve bütün varlıklar kayıtsız ve şartsız Allah'ın mülküdür. Hiçbir insan mutlak anlamda mülkiyet iddia etme hakkına sahip değildir, hiçbir insan meşruiyetini kendi gücünden veya başka bir yoldan alarak doğada ve insanlar üzerinde tahakküm edemez. Dinin evrensel ilkesi olan bu yasayı ihlal eden herkes 'zalim' ve günahkâr kabul edilir. İnsanlar sadece emanet olarak eşyadan istifade eder, istifadenin sınırları ve kuralları da din ve hukuk tarafından aynı evrensellik ilkesiyle belirlenir. İnsanların dine inanıp inanmamaları ayrı bir konudur fakat mümin insanın dünya görüşünün çerçevesi bu olmak zorundadır. Kudûs ve 'vaat edilmiş toprak' hakkında konuşmalar uzayınca Kudûs'un sakini kim olmalıdır ve Kudûs kime emanettir diye yazmak istedim: Kudûs dünyadaki şehirlerden (elbette öncelik Mekke'nindir) farklı olarak fiziksel ve coğrafi mekân olmanın ötesinde bir anlam, daha derin bir hakikat ihtiva ediyorsa onun sahibi veya emanetçisi kimdir ve kim olmalıdır diye düşünmek ahlaki bir konu sayılabilir.

Evvela Kudûs'un anlamı nedir veya Kudûs deyince akla gelmesi gereken nedir diye başlamak lazım!

Kudûs coğrafi bir mekân ise onu yeryüzünün öteki şehirlerinden ayıran herhangi bir özellik ve üstünlük yoktur. Hal böyle olunca Kudûs'un sahibi veya sakini öteden beri o bölgede yaşayan insanlar olmalıdır, barış içinde yaşamaya devam etmelidirler. Lakin tarihsel sürece bakınca görürüz ki hiç kimse Kudûs'u fiziksel ve coğrafi mekân olmakla sınırlı saymamış, hiç kimse Kudûs denilince aklına fiziksel ve coğrafi mekânı getirmemiştir. Bir Müslüman veya Yahudi veya Hristiyan için Kudûs ezeli bir mana ve hakikatin temessül ettiği yer, merhum Sezai Karakoç'un deyimiyle 'gökte inşa edilmiş yeryüzüne indirilmiş' şehirdir. Haddi zatında şehrin adı bunu beyan eder: Kudûs mukaddes yani insanın behimi duyguları ve içgüdüleriyle yönlendirilmiş korkularıyla kirlenmeksizin (mukaddes bunlardan arınmış demektir) Tanrı'nın ilkelerine göre kurulmuş, o ilkeler üzerinden insanlığı var oluş amacına doğru yönlendirmek üzere teessüs etmiş bir istikamet şehridir. Kudûs'e bakan bu değerleri hatırlar, Kudûs'te yaşayan bu değerlerle yaşar. Bu anlamda kurulmuş ilk şehir olan Mekke'nin ardından Kudûs Farabi'nin tabiriyle bir Medine-i Fazıla yani erdemli şehir, yeryüzünde inşa edilecek bütün şehirler için kurucu ilke ve model şehir sayılmıştır. Binaenaleyh Kudûs'u konuşmak, adaleti, merhameti, insanlık değerlerini, kısaca Tanrı'ya iman üzere kurulu ahlak değerleriyle insanlık erdemlerini konuşmak olmalıdır.

Kur'an-ı Kerim'de ve Tevrat'ta zikredilen peygamber kıssalarının önemli bir kısmının burada geçtiğini, Kudûs ve civarının onlar tarafından imar ve inşa edildiğini hatırlayınca 'model şehir', 'erdemli şehir' hatta bir ölçüde 'ana şehir' olarak Kudûs'u düşünmek zarurete dönüşür.

Mukaddes şehir veya 'erdemli' şehir tabirinden Kudûs kime emanettir veya kime vaat edilmiştir sorusuna bir cevap bulabiliriz. Bunun için Tevrat'ta da zikredilen temel yasalara dikkat edebiliriz. Tevrat'ta da diyoruz çünkü söz konusu yasaların dinin genel ilkeleri olduğunu unutmamak gerekir. Bununla beraber yasalar karşısında İslam ile Yahudiliğin yaklaşım farkı günümüzdeki sorunu bütün açıklığıyla izhar edecektir. Yahudilik için yasalar cemaatin iç düzeni ve iç ilişkileri için geçerli olan yasalardır. İslam ise dinler tarihinde ilk kez yasaların evrenselliğini getiren dindir. Üstelik bunu getirmiş olmakla kalmadı, bundan önceki dinleri yerellik ve kabile ölçeğinde kalmış olmakla 'neshederek (hükmen ilga)', Tanrı inancı ekseninde evrensel değerleri ikame etmiştir. Başka bir anlatımla Yahudilik muharref olduğu için değil nübüvvet tarafından geçersiz kılındığı için öncü olma hakkını yitirmiştir. Müslüman toplumun Yahudilik veya başka bir dini veya felsefi gelenek karşısındaki tutumunda bariz özellik, evrensellik-yerellikte tebellür eder: yasa evrenseldir, herkes için her zaman ve her yerde tatbik edilmelidir.

"Kudûs kimindir?" sorusunun ilk cevabı Tanrı'ya imanla ilgili olacaktır. Çünkü erdemli şehrin ilk yasası Tanrı'ya imandır. Kim gerçekte Tanrı'ya iman ediyor ve O'na ortak koşmuyorsa Kudûs ona emanet edilmiştir. İnsanın Allah hakkındaki bilgisi ilahi isimler hakkındaki bilgisiyle sınırlıdır. İlahi isimler Tanrı'nın nasıl davrandığını ve bizden ne istediğini anlatırken aynı zamanda nasıl davranmamız gerektiğini gösterir. Öyleyse ilahi isimlerde anlatılan ahlakı kim ideal ahlak ilkeleri sayıyorsa onun daha çok Kudûslü olma hakkı vardır; yeryüzünde bir şeye varis olunacaksa ilahi ahlakı ideal ahlak sayan kimse olmalıdır. İnsanlık ve doğa ancak o zaman güvende olabilir.

Tanrı bir istismar aracı değildir, Tanrı'nın ismi üzerinden iktidar kurmak, insanları kutsal değerler üzerinden kandırmak, şehrin ilkelerini reddetmektir. Kim Tanrı'nın ismini boş yere anarsa veya O'nun ismi üzerinden kişisel iktidar peşinde koşarsa Kudûs onu kovar. Kim O'na ortak koşarsa, kim dünyevi çıkarlarını ve kabilesini veya hırslarıyla yoğrulmuş varlığını bir put haline getirirse, Kudûslü sayılamaz. İnsan kendi yaşamı için çalışırken bir ruh sahibi olduğunu bilerek durabilmeyi bilmelidir. Bu bakımdan kim vaktinin bir kısmını Tanrı'yı düşünmek, O'nun eylemlerini anlamak için kullanırsa Kudûs ona emanet edilir.

Tanrı'ya iman ettiğimiz ölçüde ahlak ve amellerimiz anlam taşır. Bu nedenle bir mümin Tanrı'ya iman etmenin neticesi olan ahlak ilkeleriyle yaşar. Bu nedenle şehrin başka bir kuralı ise ilk yasanın sonucudur: Yeryüzünde haksız yere ölüme karşı çıkan ve bütün canlılar için yaşama hakkını temel hak sayan kimse Kudûs'un emanetçisidir. Buna bir de doğanın yaşam hakkı, hayvanların ve öteki canlıların yaşam hakkını hatırlayarak bakmak gerekir. Buradan hareketle kim emanete riayet ediyorsa Kudûs onundur (çalmayacaksın). Kim insanlığı aile olarak görebiliyor, yaşlılara saygı gösterebiliyor, insanlığı ayırt etmeden hepsine değer verebiliyorsa Kudûs ona emanettir (ana-babana hürmet edeceksin). Kim öteki insanların hayat hakkını yok etmeden, onun kültürüne, tarihine düşmanlık etmeden beraber yaşama ilkelerine sadık kalıyorsa Kudûs ona emanettir (komşuna iyi davranacaksın ve yalan yere tanıklık etmeyeceksin).

Müslümanların Kudûs konusundaki tutumlarının ana çerçevesi budur veya bu olmalıdır.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN