Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Temmuz 28, 2022
Mihraba konan bomba
Sesli dinlemek için tıklayınız.

FETÖ'cülerin saymakla bitmez rezaletleri ve kötülükleri ortaya çıktı, her geçen gün de başkaları ortaya çıkıyor. 251 insanımızı şehit eden, her türlü hırsızlık ve yolsuzluğa bulaşan, iftira ve yalanı sıradan hale getirmiş, kumpas kurup masumlara tuzak hazırlayan bu çetenin iğrenç ve aşağılık yüzü artık ortaya çıkmış halde. Fakat görüyoruz ki FETÖ'cülerin neredeyse çoğunluğu sapık fikirlerinde ısrar ediyor, FETÖ'yü temize çıkarmaya çalışıyorlar.

Şimdi soru şu: Bu sapıktan neden insanlar kopamıyorlar? Rezilliklerinin, hırsızlık ve yolsuzluklarının bilinmesine rağmen nasıl aynı tas aynı hamam devam ediyorlar?

Bunun tarihteki ve halen örneklerine bakarsak, kendini böyle birine kaptıran kişilerin yanlışları ve sapmaları görmesinin de çok zor olduğunu görebiliriz. Sebatay Sevi, Bahailik, Kadıyani ve benzerlerini incelemek FETÖ gerçeğini kavramamıza yardım edecektir.

İşte bu sapık akımlardan biri de Bahailiktir. İslam akidesini bozmak, Müslümanların birliğini parçalamak için İslâm'a zıt odaklarca teşvik edilen Bahailik adeta mihraba konan bombadır. Türkiye dâhil birçok ülkede faaliyetlerini sürdüren bu dini incelemek, İslâm için tehlike olabilecek hareketlere karşı uyanık olmayı sağlayacaktır.

BAHAİ VE BAHAİLİK

Bahailik adlı sapık mezhebi tanıyabilmek için Babilik ve kurucusu Mirza Ali Muhammed'den bahsetmek gerekir. Hicri 1235 (miladi 1819)'da İran'da doğan bu zat, önceleri Şiiliğin İsnaaşeriye koluna mensuptu. Bu mezhepte "gizlenen imam" inancı önemli bir yer tutuyordu. On ikinci imam, bilinmeyen bir şekilde kaybolmuştu ve ahir zamanda dünyaya tekrar dönecekti. Mirza Ali, İran halkının çoğunluğunun benimsediği bu inançlara önceleri sıkı sıkıya bağlıydı. Mezhebini büyük gayretle savunuyor ve dikkatleri üzerine çekiyordu.

Bu sırada Mirza Ali, kendini psikolojik araştırmalara ve felsefî düşüncelere verdi. Dini ilimlerde zayıf olmasına rağmen astroloji ve diğer hurafe konulara fazla daldı. Bu durumundan aklî dengesi etkilenerek garip bazı hareketler yapmaya, zihni dağınıklık göstermeye ve acayip sözler konuşmaya başladı.

İnsanların kendine itibar etmesi ve çalışmalarında teşvikçi olmalarını bu dengesizliği ile kaldırmadı ve bazı esrarlı güçlere sahip olduğunu sanmaya başladı.

Önce kendisinin Mehdi'ye açılan kapı (bap) olduğunu öne sürdü. Mehdi'nin öncüsü ve habercisi idi, ona ortam hazırladığını söylüyordu. Kendisinin mehdi olup olmadığı sorulduğunda reddediyordu. Fakat etrafına topladığı kişilere mehdi olduğunu ima ediyor ve onlar da "hoca"larını böyle görüyorlardı.

Mirza Ali, "Beklenen Mehdi"nin bilgisinin vehbi olarak (yani eğitim almadan Allah tarafından) kendisine verildiği varsayımından hareket ediyordu ve talebeleri nezdinde her sözü tartışma kabul etmeyen bir delildi. Taraftarlarından mutlak itaat görüyor, her söylediği kesinlikle doğru kabul ediliyordu.

Mirza Ali (yani bap), zamanla çok aşırı gitti. "Kaybolan İmam'ın ilmini naklettiğini" iddiasını ortaya attı: 12. imamın kayboluşundan -ki hicri 260'da olmuştu- bin sene sonra Mehdi'nin ortaya çıkması gerekiyordu ve o da kendisiydi.

Bununla da yetinmedi. Allah'ın kendisine girdiğini, yarattıklarının O'nun şekline bürünerek göründüğünü, Hz. Musa ile Hz. İsa'nın ahir zamanda ortaya çıkmalarının tek yolunun kendisi olduğunu öne sürdü.

Bu iddiaları ispat için ise rüyaları öne sürüyordu. Bazısını uydurduğu, çoğunu saptırdığı rüyalarını ilahi işaret olarak değerlendiriyordu.

Mirza Ali'nin bu sözleri 13. hicri asırda, İran şahlığının azgın, müstebit diktası altında perişan olan ve zulme uğraşan geniş halk kitlelerinde beklenen ilgiyi doğurdu. Gelir dağılımı bozuktu, tembellik ve işsizlik yaygındı, adalet mekanizması işlemiyordu. Halk, kendilerini selamete çıkaracak bir kurtarıcıyı bekliyordu. Sonra bu insanlar mezheplerinin inancı gereği, küçüklüklerinden beri yeryüzünü adalete boğacak, içine düştükleri bozuk ve kötü hayat şartlarından kurtaracak, zamana hükmedecek Mehdi'nin zuhuru ile ilgili telkinlerin devamlı baskısı altında yaşıyorlardı.

Bu müsait ortamdan yararlanmasını bilen Mirza Ali, kendine bağlı bir topluluk oluşturdu. Artık bu devirde İslâm'ın hükmü kalmadığını, yeni bir din ihdas ettiklerini ilan ettiler. Fakat İmamiye mezhebine mensup olsun veya olmasın bütün âlimler bu iddialara karşı çıktılar. İslami gerçeklere ve Kur'an-ı Kerim'in getirdiği esaslara tamamen ters düştüğünü ilan ettiler.

Fakat Mirza Ali, âlimlerin eleştirilerine kulak asmadı. Aksine insanları onların aleyhine kışkırttı. İkiyüzlülük, maddecilik ve idarecileri yağcılıkla suçladı. Her söylediğini safça kabul eden insanlar da buldu.

Mirza Ali yalancı, korkak ve zayıf karakterliydi. Üzerine gelindi mi takiyye ve tevillerle etrafını aldatmayı iyi beceriyordu. Bir defasında, Şiraz hâkimi, cuma namazı kılanların huzurunda tövbe etmesini istemiş, kendisi ise korkudan titrer halde minbere çıkarak davasından vazgeçtiğini şu sözlerle ilan etmişti: "Allah'ın gazabı, beni Mehdi'nin vekili veya ona açılan kapı sayanların üzerine olsun."

Bab'ın fikirleri

Mirza Ali ahiret gününü, cenneti, cehennemi inkâr ediyordu. Bunlar birer semboldü. Kendisi geçmişteki bütün peygamberlerin gerçek temsilcisiydi. Bütün insanlar eşitti. Mirasta ve diğer konularda kadını, erkekle tamamen eşit kabul ediyordu.

Namaz, samimi bir kalple Allah'ı anma idi. Ferdiydi ve duadan ibaretti.

19 sayısının önemi

Mirza Ali, bazı harfleri ve rakamları zikrederek birçok garip iddialara da girişti. Özellikle 19 rakamında özel bir ayrıcalık görüyordu. Yaptığı takvimde yıl 19 aydan, her ay ise 19 günden tutulması gereken bir ibadetti. Boşanan kişiler 19 defa cinsi münasebet yapabilirlerdi. Her mürit, 19 günde bir 19 kişi ile toplantı yapmalıydı.

Ölümünden sonra yerine geçen Bahaullah'ın kitabı el-Akdes'de (onlara göre Kur'an'dan üstündü ve Allah göndermişti) şu satırlar yer almaktaydı:

"19 sene geçtikten sonra ev eşyasını da yenilemek size farz kılındı. Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan tarafından böyle hüküm kondu."

Bab'ın idamı

Mirza Ali'nin İslam'dan ayrıldığına âlimler ittifak halindeydiler. Çıkan fitne sebebiyle karışıklıklara sebep olduğundan dolayı mahkemede yargılandı. İdamına karar verildi ve 30 yaşlarında iken 1850 yılında İran Şahı Nasırüddin tarafından (hicri 1265) kurşuna dizildi. Taraftarları da dağıtıldı.

Fakat ne var ki Mirza Ali, ölmeden önce Subhi Ezel ve Bahaullah adında iki mürit seçmişti. Bu ikisi dinini devam ettirdiler.

Bunlardan Bahaullah, müfsid fikirlerden dolayı Tahran'da hapsedildi. Daha sonra Bağdat'a sürüldü. 1279'da Bağdat'taki âlimlerin ve halkın şikâyeti üzerine, Osmanlı Hükümeti tarafından İstanbul'a getirildi ve dört ay sonra Edirne'ye sürüldü. Sultan Abdülaziz'in fermanı ile kimseyle görüşmemeleri ve başka yere gitmemeleri şartıyla tabileriyle toplu olarak Akka'ya sürgün edildiler. Subhi Ezel ise Kıbrıs'a gönderildi.

Bahaullah sahnede

Bahaullah, kendisinde Mirza Ali'nin yetkilerinin toplandığını, hatta daha fazla yetkisi olduğunu ileri sürerek faaliyete başladı. Daha sonra Bab gibi, Allah'ın kendisine hulül ettiğini (girdiğini) ve kendisinin Allah'ın tam bir görünümü olduğunu ilan etti.

Bahaullah kitaplar yazarak ülkelerin yöneticilerine gönderdi. Gaybı bildiğini iddia ediyor ve gaipten haberler vermeye çalışıyordu. Tahminlerinin bir kısmının gerçekleştiği söylenebilir. Mesalâ, III. Napolyon hükümetinin düşeceğini öne sürdü. Dört yıl sonra hükümet tesadüfen düştüğünde, taraftarlarının aşırı propagandası sebebiyle birçok kişinin kendisine bağlanmasını sağladı. Hâlbuki zaman bildirmemiş, yuvarlak sözler etmişti.

Görüşleri

Bahaullah, bütün İslami kayıt ve bağları bir kenara atmaya davet ediyordu.

Bu yüzden İngiliz, Rus ve Yahudilerin açık desteğini kazandı. Renkleri, dinleri, ırkları ne olursa olsun bütün insanlar eşitti. Cemaatle namazı (cenaze namazı hariç) kaldırıyordu.

Tabi olanlara kıble olarak Kâbe'yi değil, kendisinin bulunduğu yeri tayin etti. Zira ilah kendisine girmekteydi, bu yüzden ilah nereye girerse kıble de orası olmalıydı. Bahaullah'ın her yer değiştirmesinde, Bahailer de ona göre kıble değiştireceklerdi.

Bahailer, İslam'ın yeme-içme, alış-veriş ve benzeri hususlarda koyduğu helal ve haramları tamamen ortadan kaldırdılar. Hüküm vermede şeriatın yerine aklı koydular.

Mezhebin sonrası

Bahaullah 1892'de Akka'da öldü. Yerine geçen Abbas Efendi (Abdülbaha) ifsada devam etti. 1908 Meşrutiyetinin ilanı üzerine serbest kaldı ve bozuk fikirlerinin Mısır, Avrupa ve Amerika'ya nüfuz etmesi için seyahatlere çıktı.

Bugün Bahailik, Amerika'nın büyük bölümüne yayılmış durumdadır. Çeşitli merkezleri, yayınladıkları dergi ve kitaplar ile faal durumdadırlar.


Bahailiğin özellikleri

Bahailikte de, Kadıyanilik ve diğer bozuk dinlerde görülen ortak özellikler vardır:

*Bahailiği İngiltere, Rusya, Yahudiler ve beynelmilel masonluk destekledi. Halen en büyük iki Bahai merkezinin ABD'nin Şikago ve İsrail'in Hayfa şehirlerinde olması tesadüf değildir.

*Bahailik de cihadı kaldırdı ve Müslümanların şer güçlere tabi olmasını savundu.

*Bab'ın ve Bahaullah'ın hayatları incelendiğinde, ona iman edip yakınında bulunanların maddi durumu iyi olan kişilerden teşekkül ettiği görülecektir. Bu durum, peygamberlere ittiba edenlerin tam aksinedir. Çünkü peygambere iman edenlerin çoğu köle, fakir, mahrum kimselerdi.

*Bahailer kendilerini çok iyi gizlerler. Herkesin fikrine göre konuşmasını çok iyi bilirler. Meşhur simalardan Muhammed Abduh, Bab ve Bahaullah'tan sonra Bahailer'in firavunu olan Abdülbaha Abbas Efendi ile birçok defa görüşmesine, birlikte cuma namazına gitmesine ve yıllarca mektuplaşmasına rağmen haklarında olumlu konuşabilmiştir: "Ben Abbas Efendi'den hiçbir sır öğrenmedim. Ancak bana Şii mezhebini islah etmek ve bu mezhebi Ehl-i Sünnet'e yaklaştırmak için ortaya çıktıklarını açıkladı."

*Diğer sapık fırkalar gibi Bahailer de doğrudan Kur'an ayetlerini inkâr ederek faaliyete girişmediler. Asırlar boyunca Müslümanların toptan inandıkları inanç esaslarını reddetmek yerine batıl yönlerde tevil yoluna gittiler.

*Bahailer, tesettürü kaldırdılar. Örtünün gerekli olmadığını savundular.

*Peygamberimizin kabul etmekle birlikte hatem-ül enbiya olmadığını, daha sonra gelecek olan peygamberin Bahaullah olduğunu ileri sürdüler.

*Hıristiyan ve diğer dinlere mensup kişiler arasında hayli etkili oldularsa da İslami bilgisi yeterli Müslümanlardan hep çekindiler ve kimseyi dinlerine çekemediler.

İlginç ve tehlikeli olan şu ki; kendilerini bir ihtiyaçtan doğan sosyal bir grup olarak değil, adeta Protestanlığın Hristiyanlık için yaptığı gibi İslam'ı yenileyen bir din olarak tanımlamalarıdır. Dünya genelinde sayılarının 8 milyon civarında olduğu kabul edilmektedir. Bugün barışçı bir topluluk gibi görülseler de sahip oldukları imkânlar ve vadettikleri ile dikkatle takip edilmeleri gerekmektedir.

Bahailik, İslam'ın dışına çıkan diğer sapık yollar gibi İslam düşmanı emperyalist güçler tarafından hem tezgâhlanmış hem de kullanılmışlardır. Getirdiği eserler ise basit, mantık ve akıldışıdır. Bu konuda geniş araştırması olan Muhsin Abdülhamit'in dediği gibi; "Bahailik, Müslümanların manevi değerlerini, hürriyet ve istiklallerini yok etmek için en kötü şekilde istismara alet olan batini bir cereyandır."

Prof. Dr. Sefa Saygılı

KAYNAKLAR

1- İslam'a yönelen yıkıcı hareketler (Babilik ve Bahailiğin İçyüzü) Muhsin Abdülhamid, 1975, Ankara.

2- Mezhepler Tarihi. Bahailik Bölümü (sayfa 263-273).

3- Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığralı. Selçuk Yayınları, 1986.

4- Ana Britannica. Bahailik maddesi.

5- Din ve Fikir Hareketleri Ansiklopedisi. Risale Y.

6- İslam'da İtikadi Mezhepler ve Akaid Esasları. Dr. M. Saim Yeprem. Marifet Y.

7- Babilik ve Bahailik. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı. Diyanet Vakfı Y.

8- Çağdaş Dünya Dinleri ve Mezhepleri. Prof. Dr. Abdülkadir Şeybe. Beyan Y.

9- İslam'da İnanç Konuları ve İtikadi Mezhepler, Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Marifet Y.

10- Bahai Dini. Dr. Neyir Özşuca. Türkiye Bahaileri Ruhani Mahfili Y.

11- Gizemli Bir İnancın Mensupları: Bahailer. Ali İhsan Aydın, internetten ulaşım, Şubat 2018.

12. BAHAİLİK Home » Haber » Modern zamanın dini Bahailik Irak'ta özgürce yaşanmıyor: Yarın öbür gün neslimizin tükenmeyeceği ne malum! İndependent Türkçe.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN