Arama

Ekrem Demirli
Ağustos 8, 2022
Niyeti ilahi iradenin tecellisi görmek
Sesli dinlemek için tıklayınız.

'Ameller niyetlere göredir' hadis-i şerifi üzerinde düşünmeye devam ediyoruz: Meselenin bir yönünü yazmış, insanın 'niyetli varlık' olarak telakkisinin insanın natık oluşuyla ilişkisi üzerinde durmuştuk. Her dindar 'niyetlidir' ve hemen her işini az çok niyetle yaşar. Bununla birlikte insan niyeti üzerinde düşünürken Allah ile ilişkisinin farklı cihetlerini fark edebileceği uzun bir yolculuğa çıkar. Haddi zatında başta niyet olmak üzere, dini kavramlar, ucu açık kavramlardır. Metafizikçilerin yaklaşımıyla dini kavramlar, Allah'a ulaşmakla gerçek anlamını kazanır, hakikate temas eder, düşünce hayal olmaktan çıkarak insanı dönüştüren bir ahlak haline gelir.

Niyet üzerinde düşünürken akla gelebilecek sorulardan birisi şudur: Amellerimiz bizim niyetimize bağlıyken bizim niyetimiz kimin niyetine bağlıdır? Fiillerimizi ibadete döndüren niyet gerçekte insanın eylemi midir, yoksa daha üst bir niyetin sonucu mudur? Müslüman düşüncenin ana akımı insan niyetinin netice olduğunu kabul etmiş, imanın bir tezahürü olan niyetin gerçekte lütuf ve ihsan olabileceğini kabul etmiştir. O zaman niyet üzerinde düşünmek evvelemirde, insanı Tanrı'nın iradesine ve niyetine götürecek tefekkür sürecine girişmek demektir. Bu tefekkür sürecinde insan kendisinden hareketle Tanrı'ya ve O'nun eylem tarzına intikalle dindarlığın gerçek amacına varmak ister. Dindarlığın amacı insanın bir özne gibi telakki ettiği benliğinden gerçek özneye, bu öznenin fiillerinden ve niyetinden gerçek öznenin fiillerine ve niyetine ulaşmaktır. İnsan bilir ki fiillerini mutlaka bir gayeyle yerine getiriyor, yapıp ettiği her işin anlamlı olmasını talep ediyor. Boşluk ve anlamsızlık insanı sıkar, daha çok da korkutur; abesle iştigal insanı rencide ederken amaçla yaşamak her zaman yüceltilir. Niyet üzerinde düşünmekle varılan ilk sonuçlardan birisi Tanrı'nın da insan gibi olduğunu anlamaktır. Daha doğrusu Tanrı iradeli ve abesle iştigalden münezzeh olduğu için insanı bu özelliklerde yaratmış, insanın kendi dünyasından hareketle Allah'ı anlamasını talep etmiştir. O zaman insan kendi niyetinden ve eyleminden Tanrı'nın niyetine intikal ederek niyet ve ilahi irade ilişkisini düşünür, Allah'ın alemi ve kendisini var etmedeki niyetini idrake çalışır, kendi niyet ve fiillerini bir sonuç olarak değerlendirmeye başlar.

Niyetten Tanrı'nın niyetine intikal edebilmenin ilk merhalesi insanın fiilini 'insani eylem' olmak bakımından değersizleştirebilmesidir. Fiilleri değersizleştirme ilahi aşkın bir ahlak olarak kabul edilmesiyle birlikte tasavvufun en önemli konusu haline gelmişti. Bunun bir izini niyet hadisinde fark etmiş, Allah için hicret edenlerin başka bir nedenle hicret edebileni görmekle amelin ağır yükünden kurtulabileceğini söylemiştik. Gerçekte amelin ve niyetin yükünden kurtulabilmek ihlasın en önemli unsurudur. Tasavvuf bunu aşk ahlakı ile gerçekleştirmek istemiştir. Aşık, fiilleri bir yana, bütün varlığını bile maşuk yolunda fedaya değer bir şey olarak görmeyen kimsedir. Böyle olunca insanın fiil ve niyetinin başka bir amacı olmalıdır. Niyet üzerinde düşünmenin amacı bu olacaktır: Benim yaptığı veya başıma gelen hadiselerdeki murat nedir?

İnsan kendini ve Tanrı'yı iradeli varlık kabul ederek kendini öteki varlıklardan ayrıştırır. Galiba insanın alem içindeki en iddialı tavrı budur. Tasavvuf bu iddianın yükünden insanı arındırmak için iradenin tekliği fikrini ortaya atmıştır. Bunu anlayabilmek için Tanrı'nın iradesi ile insanın niyeti arasındaki ilişkinin düşünülmesi gerekir: İnsan bir şeye niyet eder, onu yapmak ister, imkan ve şartlar ölçüsünde niyetini gerçekleştirir. Tanrı'nın iradesini ise iki şekilde düşünmek yaygın bir alışkanlıktır: Birincisinde Tanrının iradesi insanın dışındaki alem ve varlıklarla ilgilidir. Bu niyet veya iradenin gerçekleşeceğinden tereddüt duyulmaz. 'Allah bir şeyi isterse ona ol der, o da olur.' Temel ilke budur. Fakat dini hayatta esas mesele Tanrı'nın insanla ilgili niyet ve iradesinde ortaya çıkar. Dini düşünce içerisinde insana özgürlük alanı açmak isteyen ekoller, Tanrı'nın insanla ilgili iradesini edilgen bir 'talep' şeklinde düşünür, 'ol' deyince olan şeylerin dışına taşırlar onu. Bu meyanda Tanrı'nın insana sınırları belirsiz bir izin verdiği, iradesinin bir bölümünün insanın tercihlerine havale ettiği tarzındaki açıklamalar kelam geleneklerinde sıkça dile getirilmiştir. Vakıa burada ciddi bir çelişki vardır, daha doğrusu Tanrı'da iki tür iradeyi ayrıştırabilecek tutarlı bir teori geliştirmek söz konusu değildir. Bu meyanda sufiler, Ehl-i sünnet kelamcılarının katkısıyla, Tanrı'da tek irade ve tek niyet bulunduğunu düşünerek, dilediği her şeyin mutlaka gerçekleşeceğini kabul ederler. İnsan niyeti de dahil olmak üzere, bütün fiiller ve eylemler, Tanrı'nın iradesinin neticesi olarak ortaya çıkar. Gerçekte biz niyet ederken O'nun niyeti bizde tahakkuk eder, bir şeyi isterken O'nun isteği ve iradesi bizden tecelli eder. Bu yaklaşımın mantıksal neticesi ise alemdeki niyet sahibinin tekliği fikridir.

Metafizikçiler insan iradesini Tanrı'nın iradesinin parçası daha doğrusu tecellisi kabul ederek tikelden tümele intikal etmemiz gerektiğini söylerler. Bu durumda niyetlerimiz sadece kendi fiilimizi anlayabileceğimiz veya onu değerli kılacak bir şey olmaktan çıkarak, tecrübemizden Tanrı'ya intikal edebileceğimiz vasıtaya ve zemine dönüşür. Gerçekte niyet üzerindeki vurgu Tanrı ile düşüncemiz üzerinden irtibat kurmanın imkanını anlatır. Tanrı bir irade sahibi olduğu gibi kendisine halife olarak yarattığı insan da niyetli varlıktır. Fakat Tanrı ile insan arasındaki çelişki burada ortaya çıkar: Tanrı iradesi mutlaka gerçekleşen varlık iken insan ise her durumda ilahi iradenin tecelli ettiği bir aynadır. İnsanın eylemlerinin ve niyetinin sahih veya batıl olması durumu değiştirmeyecektir. Niyeti düşünmekle varılabilecek sonuç budur. 'Allah'tan başka maksud yoktur' demek gerçekte Allah'tan başka irade sahibi yoktur demektir. Niyetli insan bunu anlamak için amel eder, sonuçta amelin ise bir müşahede olduğunu idrak eder.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN