Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ocak 14, 2022
Hz. Meryem’in oğlu Hz. İsa, kutlu elçilerden biridir!..

Son günlerde "Sosyal Medya" unsurunun, gündemi belirleyen, değiştiren, manipüle eden ve yanıltan özelliğine yine şahit olduk. İfadeleri arasında "Ateist olduğunu, hayattan artık bir beklentisinin kalmadığını…" zikrettiği kayıt işleminden sonra intihar eden bir Tıp fakültesi öğrencisinin ardından yine din, din eğitimi, din eğitimi veren kurumlar ve cemaatlere karşı olan bir kesim, tüm nefretini, kinini ve öfkesini salıverdi orta yere… "İnsanı hayata bağlayan, ona yaşama sevincini de dayanma gücünü de veren şey, ancak inandığı kutsal değerlerdir." hakikatini, birileri hiç görmek istemedi nedense… Ve nedense hiç kimse, deizmin, ateizmin, oyun da dahil olmak üzere bağımlılığın her türlüsünün, kişiyi, yaşadığı hayattan bir süre sonra zevk almaz hale getireceği tehlikesine değinmedi yorumlarında…

İşte böyle bir sosyal medyanın hüküm sürdüğü ülkede yaşıyoruz... Hal böyle olunca, dine, din eğitimine ve din eğitimi kurumlarına yönelik zaman zaman iftira ve karalama hadiselerine sık sık şahit olduğumuz için hem hassas hem de dikkatli olmak gerekiyor. Bu sebeple medyaya düşen bir haberin doğruluğunu araştırmak, ülkemiz için bir değil iki kez şarttır dersek abartmış olmayacağız…

Sözü, bir İlahiyat fakültesi öğretim üyesinin medyaya düşen ses kaydına getirmek istiyoruz. Bir Müslümanın asla kabul edemeyeceği iftira niteliğindeki sözlerin, gerçek olup olmadığı, bir "montaj" işleminin bulunup bulunmadığı ortaya çıkmadan, söz konusu kayıttaki ifadeler üzerinden, ülkemizin yüksek din öğretimi veren kurumlarından biri olan ilahiyat fakültelerini ve mensuplarını hedef tahtasına oturtmak hakkaniyetli bir davranış olmayacaktı... Ancak gelinen noktada kayıtta bir ekleme-çıkarma olmadığı ve söylenenlerin, ilgili kişiye ait olduğu netlik kazanmış oldu. Bu durumda ise İlahiyat fakültelerinin kuruluş amaçlarından biri olan "dini ve dinî değerleri" her şeyin üstünde tutarak sahip çıkmak ve inandığımız değerleri kutsallığını, önemini ve değerini ortaya koymanın da bir Müslüman ve bir ilahiyat akademisyeni olarak üzerimizde bir vecibe olduğuna inanıyoruz.

PEYGAMBERLERE İMAN, İSLAM'IN ŞARTLARINDAN BİRİDİR!

İslam dini, Hz. Adem'den, Son Nebi Hz. Muhammed'e (asm) kadar gelen bütün Kutlu Elçilerin, insanlara getirmiş oldukları temel inanç esaslarını ihtiva eder. Bu din bize, bütün kutlu elçilerin, "Allah'ın insanlar arasından seçerek yine insanlara gönderdiği elçiler olduğuna inanmamızı" emreder. Bu kutlu elçiler Kur'an'da bazen "Nebi", bazen de "Resul" olarak adlandırılmış; ama biz hepsine dilimizde "Peygamber" demişizdir. Bir Müslüman olarak bizler bu peygamberler arasında hiçbir ayrım yapmayız. Hepsinin, "akıllı, zeki, özü sözü doğru, kendisine güvenilen, Allah'ın kendisine verdiği vazifeyi eksiksiz yerine getiren ve günah işlemekten korunmuş" Kutlu Elçiler olduğuna inanırız. Çünkü bu peygamberlere inanmak, onları gönderen Allah'a inanmak demektir. Tıpkı bir elçiyi kabul ve ona saygı, onu göndereni kabul ve saygı olduğu gibi…

İşte Hz. İsa (as) da Allah'ın insanlara gönderdiği peygamberlerden biridir. Bir Müslüman olarak onun, bizim için ayrı bir özelliği vardır. Bu ise onun, kendisinden sonra Sevgili Peygamberimizin insanlığa gönderileceğini müjdeleyen peygamber olmasıdır. Bu yönüyle kendisi de; muhterem ve mübarek annesi de Müslümanlar tarafından çokça sevilen, sevgilerinin bir işareti olarak isimleri çocuklarına verilen muteber ve saygın kimselerdir.

Kur'an-ı Kerim'in bize verdiği bilgilere göre Hz. İsa (as) bir mucize olarak annesinin iffetini tasdik eden sözlerle daha beşikte bir bebek iken konuşmuş, yaşadığı sürece annesine son derece saygılı salih bir evlat olmuş ve otuz yaşlarında kendisine peygamberlik verildikten bir süre sonra İsrailoğullarının şerrinden kurtarılarak Allah katına yükseltilmiş bir peygamberdir. Bir Müslüman olarak bizler hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde bahsedilen bilgilere şeksiz-şüphesiz, eksiksiz-gediksiz bir şekilde iman ederiz. Dolayısıyla Hz. İsa (as) bizim için diğer peygamberler gibi saygındır, muhteremdir, sevgilidir ve azizdir. Ondan bahsederken, isminin önüne Hazreti ifadesini, isminin sonuna aleyhisselam duasını eksik etmeyiz. Zira ondan bahsederken Allah Teâlâ da "Meryemoğlu Mesih İsâ" ifadeleriyle söz etmektedir. İbranicede "Mübarek" anlamına gelen Mesih kelimesinin yanında, ayette ifade edilen "Vecîhen fiddünya ve ahireti" vasfıyla da "dünyada ve ahirette şanı yüce" biri olarak anılmaktadır (Bkz. Al-i İmran, 45)

Konuyla ilgili pek çok ayetten sadece biri olan bu ayet bile bize Hz. İsa'nın (as) bizler için nasıl bir yüce değer taşıdığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu Kutlu Elçiden bahsederken, İsrailoğulları'nın iftiralarını tekrarlayan söylemlerle ve bu yüce peygambere iftira niteliğinde sözlerle edeb ve saygı sınırlarını aşarak söz söylemek, hiç kimsenin hakkı olamaz. Bir Müslüman için asla böyle bir davranış söz konusu olamaz; ve hiçbir kimse böyle bir hakkı kendinde göremez!.. Zira bütün bu özellikleriyle Hz. İsa'nın bir peygamber olduğu, İslam dininin bize inanmamızı şart kıldığı inanç esaslarımızdan biridir. İnanç ise bölünme ve parçalanma kabul etmez; bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak diye bir durum söz konusu olamaz vesselâm…

HZ. MERYEM, HZ. İSA'NIN MUHTEREM ANNESİDİR!

Dinler Tarihi alanında çalışan herkesin tespit ettiği bir hakikat vardır. Hz. Meryem (aleyhasselam), Tevrat ve İncil'den daha çok Kur'an-ı Kerim'de anılmaktadır. Gerçekten birçok surede kendisinden, anne babasından, onunla ilgilenen yakınlarından, oğlundan bahsedilen ayetler yanında, bir sure bizzat onun adınadır. Belki de en etkileyici ifadelerle Hz. Meryem'in hâlet-i ruhiyesi, duyguları, Allah'a olan teslimiyeti, takvası ve iffeti… Meryem Suresi'nde geçmektedir…

Hz. Meryem'i (as) Kur'an-ı Kerim bize salih bir anne-babanın evladı olarak, daha anne karnında Beytül Makdis'e hizmet için adanmış bir niyetle dünyaya gelen biri olarak tanıtır. Tertemiz ve samimi bir niyetin, içtenlikle yapılan bir duanın tecellisidir Hz. Meryem…

Allah'ın kabul buyurduğu ve güzel bir bitki gibi yetiştirdiği bir genç kızdır Hz Meryem…

Mabedin hiç dışına çıkmayacak şekilde kendisini ibadete veren ve Hz. Zekeriyya (as) gibi bir peygamberin himayesinde yetişen; daha genç yaşlarında, Allah'ın kendisine bahşettiği keramet ve mucizelerle yaz-kış meyveleri yanı başında olan bir sevgili kuldur Hz. Meryem… (Bkz. Al-i İmran 37)

Onu insanlar arasından seçtiğini, ruhuyla-bedeniyle tertemiz kıldığını bildiren Allah Teâlâ, Zât-ı Zül-Celâlinden bir ikram olarak onu bir peygambere annelik vazifesiyle şereflendirdiğini, insan suretindeki görevli melek vasıtasıyla bildirdiğinde Hz. Meryem de buna inanmakta zorlanmıştı… İşte burada Hz. Cebrail'in sözü her bir müslüman için inanılması gereken hakikattir. "İşte böyledir… Allah, dilediği şeyi yaratır, yoktan var eder." (Al-i İmran, 47)

Yine Kur'an-ı Kerim'in Hz. İsa'nın babasız bir şekilde yaratılmış olmasını, Hz. Adem'in hem annesiz hem de-babasız bir şekilde yaratılışına benzetmesi ve bunu, "Allah nezdinde Îsâ'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan var etti; sonra ona "ol" dedi ve oluverdi. Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise kuşkulananlardan olma." (Al-i İmran, 59,60) ayetiyle açıklaması, dikkat çekicidir. Ayrıca, "Andolsun ki, gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler" (Mü'min, 57) ayetiyle, göklerin ve yerin yaratılmasının, canlılar içinde bir küçücük varlık olan insana göre çok daha büyük bir iş olduğunu görmemizi ve fark etmemizi istemektedir.

Netice itibariyle, Allah Teâlâ yaratılmış bütün kadınlar arasından seçtiği bir kulunu bütün kadınlara üstün kıldığını ve onu bir peygambere annelik şerefiyle şereflendirdiğini ve müminler olarak buna böylece inanmamız gerektiğini ifade buyurmuşsa eğer, Allah'a iman eden her bir mümin için yakışan şey, "semi'nâ ve ata'nâ" demektir!.. Yani işittik ve itaat ettik Yâ Rabbi…

Hz. Meryem'den (as) bahseden ayetlerin hepsi, bizim –tümüne birden- iman etmemiz gereken inanç bütünlüğümüzdür. Asla bir parçasını terk edip geride kalan kısmına inanacağımız bir şey değildir!.

Hz. Meryem (as), Allah Teâlâ'nın seçtiği, tertemiz kıldığı ve üstün vasıflarla yücelttiği bir kuldur. Bir peygamber annesidir. Sevgili Peygamberimizin de hadis-i şeriflerinde üstün değerinden ve yüceliğinden sitayişle bahsettiği muhterem ve muazzez bir kişidir. Böylece bütün müminlerin, isminin önüne Hazreti ifadesini, sonuna aleyhasselam duasını eklediği, bir anne olarak kabul edip benimsediği, hürmetle yâd ettiği kıymetlisidir.

Hiç kimsenin bu mübarek ve tertemiz insanı, bu muhterem anneyi, saygısızca, bühtan ve iftira nitelikli sözlerle anmaya, böylesi şeyleri çağrıştıracak söylemlerle bile zikretmeye hakkı da yoktur haddi de…

Dinin kutsal kabul ettiği şeylerin hepsi inanç konusudur. Ve insanlar inanç duydukları şeylere saygı gösterilmesini isterler ve beklerler... İslam, peygamberlere inanmayı, Allah'a inanmanın bir gereği kabul eder… Mevzu, bir peygambere ve muhterem annesine dil uzatmak olunca, her bir Müslümanın ve müminin de buna tepkisi, imanının ve inancının gereğidir vesselâm…

Cuma gününün feyzi ve bereketi üzerinize olsun.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN