Arama

İsmail Güleç
Aralık 12, 2023
Anadolu’da büyüyen ağacın kökü Bakü’de

Ben Türk dünyasının önemli kültür ve medeniyet başkentlerini bir ırmağa, Anadolu'yu ise göle benzetirim. Bundan dolayı gittiğim yerlerde Anadolu ile bağını ararım. Bakü'ye gittiğimde de Anadolu ile bağlarını aradım ve karşıma çok önemli bir isim çıktı:Yahya-i Baküvî.

Yahya-yı Baküvî yahut Yahya-yı Şirvânî (ö. 1466)

Anodolu'da en yaygın tarikatlardan Halvetiliğin ikinci kurucusu olan Yayha-ı Baküvî'nin adı Seyyid Cemâlüddîn Yahyâ b. Seyyid Bahâiddîn eş-Şirvânî.

Yahya-yı Şirvânî her ne kadar Bakülü olarak bilinse de kısa bir süre de olsa Osmanlı toprağı olan Şamahı'da doğar. Hayatının önemli bir kısmını Bakü'de geçirmesi ve burada vefat etmesi onu Baküvî yapar. Kendisi aynı zamanda bir seyyid ve şiirlerinde de Seyyid mahlasını kullanır.

Ciddi bir tahsil gören Yahya-yı Şirvanî, gördüğü bir rüya ile Halvetiliğe intisap eder. Kendisini takip edenler arasında da bu yol ile tarikata intisap eden birçok müderris var. Seyyid Yahya, çok genç olmasına rağmen şeyhi tarafından halife tayin edilir ancak İhvan yaşını bahane ederek şeyhinin damadı Pirzade'yi posta oturturlar. Şirvanşahların Sultanı Seyyid Yahya'yı, Bakü'ye davet edince de Şamahı'dan ayrılıp Bakü'ye gelir. Kendisine tahsis edilen Keykubat mescidini Halvetililiğin en önemli merkezi haline getirir. Şeyhlerinin vasiyetini dinlemeyen Şamahı'daki müritler unutulurken Yahya-yı Şirvanî, Halvetiliğin ikinci kurucusu olarak tarihe geçer. İhvan'ı onu Şamahı'da posta oturtmasını engellerler ama Şeyh Sadreddin'in kendisinden sonra gelen şeyh olmasını engelleyemezler.

Bakü'de kırk yıldan fazla şeyhlik yapan Seyyid Yahyâ'nın mezarı, Keykubat mescidinin kıble tarafında kendisi inşa edilen sekizgen planlı türbede bulunuyor. Özellikle Osmanlılar tarafından yaptırılan Şirvan mimari üslubundaki taç kapı, ziyaretçilerini üzerinden asırlar geçmesine rağmen haşmetiyle ve güzelliğiyle etkilemeye hâlâ devam ediyor.

Yahyâ-yı Şirvânî'nin Halvetiliğe getirdiği birkaç yeni uygulama var. Yedi esma ile yapılan zikre beş esma daha ekleyip on ikiye çıkartır. Virdü's-settâr adıyla bir evrad yani dua ve zikir mecmuası tertip eder. Halvet ve zikir âdâbıyla ilgili de yeni birtakım düzenlemelerde bulunur. Bundan dolayı da pîr-i sâni yani ikinci kurucu olarak kabul edilir.

Halifeleri yoluyla Anadolu'yu inşa edenlerden

Seyyid Yahya'nın on bine yakın müridi ve üç yüzden fazla halifesiyle Bakü'yü devrin önemli bir menbaı haline getirir. Büyük bir kısmı Anadolu'dan gelen bu halifeler sayesinde Halvetilik, Osmanlı mülkündeki en yaygın tarikat oldu. Seyyid Yahya'nın halifelerinin Anadolu'da kendi adlarına nispet edilen Halveti tariklerinden birkaçını zikredelim.

Ruşeniyye: Yahyâ-yı Şirvânî'nin halifesi Dede Ömer Rûşenî tarafından kurulan Rûşeniyye, Halvetiyye'nin ilk ana koludur. Tarikatın silsilesi Dede Ömer Rûşenî, Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî, Sadreddîn-i Hiyâvî, Hacı İzzeddin Türkmânî, Ahî Mîrem Halvetî vasıtasıyla Halvetiyye tarikatının pîri Ömer el-Halvetî'ye ulaşır.

Gülşeniyye: İbrâhim Gülşenî, mürşidi Dede Ömer Rûşenî'nin kendisine bir gül vererek, "Sen ol bâğ-ı bekānın gülşenisin" demesi üzerine mahlası Heybetî'yi Gülşenî olarak değiştirmiş, tarikatın adı da bu kelimeye nisbet edilmiştir. Gülşeniyye'nin silsilesi mürşid-i azizi Dede Ömer Rûşenî tarikiyla Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'ye ulaşır.

Cemaliyye: Halvetiyye'nin dört ana şubesinden biridir ve Rûşeniyye'den sonra ikinci ana koludur. Tarikatın silsilesi, kurucusu Cemâl-i Halvetî'nin (ö. 1494) şeyhi Pîr Muhammed Bahâeddin Erzincânî vasıtasıyla Halvetîliğin ikinci pîri Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'ye ulaşır. Kurucusu Halvetiyye'nin İstanbul'daki ilk büyük temsilcisi olan Cemâl-i Halvetî aynı zamanda İstanbul'da ilk Halvetî âyinini de icra eden şeyhtir. En meşhur müridi Sünbül Efendi'dir. Alâeddîn-i Uşşâkī, Hayreddin Tokadî de meşhur halifelerindendir. Cemâliyye'den birçok kol doğmuştur. Cemâliyye tarikatından doğan ilk kol, Cemâl-i Halvetî'nin halifelerinden Şeyh Yûsuf Sünbül Sinan (ö. 1529) tarafından İstanbul'da kurulan Sünbüliyye tarikatıdır. Şâbâniyye (kurucusu Şeyh Şâbân-ı Velî, ö.1568), Assâliyye (kurucusu Ahmed el-Assâlî, ö. 1639) ve Bahşiyye (kurucusu Muhammed el-Bahşî, ö. 1687) adlı kollara ayrıldı. Şâbâniyye'den de Karabaşiyye (kurucusu Karabaş Velî, ö. 1686), Karabaşiyye'den Nasûhiyye (kurucusu Şeyh Muhammed Nasûhî, ö. 1718) ve Bekriyye (kurucusu Kutbüddin Mustafa el-Bekrî, ö. 1749) şubeleri meydana geldi. Nasûhiyye'den Çerkeşiyye (kurucusu Çerkeşî Mustafa Efendi, ö. 1813-14), Çerkeşiyye'den Halîliyye (kurucusu Geredeli Şeyh Halil Efendi, XIX. yüzyıl) ve İbrâhimiyye (kurucusu Kuşadalı İbrâhim Efendi, ö. 1846) tarikatları doğdu.

Ahmediyye: Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin'in kurucusu olduğu tarikat "orta kol" olarak bilinilr. Tarikatin silsilesi Yiğitbaşı Ahmed, Alâeddin Uşşâkī, İbrâhim Tâceddin Kayserî ve Pîr Muhammed Erzincânî vasıtasıyla Seyyid Yahyâ Şirvânî'ye ulaşır. Ahmediyye'den de yeni kollar çıkar.

Sinâniyye: Kurucusu, Ahmed Şemseddin'in halifesi İzzeddin Karamânî'nin halifesi Ümmî Sinan'dır (ö. 1568). Bunun da Muslihiyye (kurucusu Tekirdağlı Muslihuddin Mustafa, ö. 1688) ve Zühriyye'dir (kurucusu Kayserili Ahmed Zührî, ö. 1744) olarak iki kolu vardır.

Ramazâniyye: Kurucusu Ramazan Efendi'dir (ö. 1616). Kolları Cihangîriyye (kurucusu Cihangirli Hasan Burhâneddin, ö. 1664); Buhûriyye (kurucusu Edirneli Mehmed Buhûrî, ö. 1630); Raûfiyye (kurucusu Ahmed Raûfî, ö. 1757); Cerrâhiyye (kurucusu Nûreddin Cerrâhî, ö. 1672) ve Hayâtiyye'dir (kurucusu Mehmed Hayâtî Efendi [ö. ?]). Tarikatın Balkan coğrafyasında yayılmasında Ramazaniyye'den neşet eden kolların büyük katkısı olmuştur.

Uşşâkıyye. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkī'nin (ö. 1593) kurucusu olduğu tarikatin Cemâliyye (kurucusu Edirneli Mehmed Cemâleddin Efendi, ö. 1751); Salâhiyye (kurucusu Selâhaddin Uşşâkī, ö. 1718) ve Câhidiyye'dir (kurucusu Edirneli Ahmed Câhidî, ö. 1660) olmak üzere üç kolu vardır.

Mısriyye (Niyâziyye). Meşhur sufi şairlerden Niyâzî-i Mısrî''ye (ö. 1694) nispet edilen koludur.

Şemsiyye: Halvetiyye'nin Şemseddin Sivâsî'ye (ö. 1597) nisbet edilen kolu.

Bunlardan başka kendisinden sonrakileri etkileyen sayısız isimden aklıma ilk gelenleri hatırlatayım.

Pir Muhammed Erzincanî (ö. 1474): Anadolu'da irşat faaliyetine başlan ilk halife. Erzincan'da bir medresede müderris iken gördüğü bir rüya üzerine Şirvan'a gidip Yahyâ-yı Şirvânî'ye intisap eder. Seyrüsülûkünü tamamladığında halife tayin edilerek irşad göreviyle Erzincan'a gönderilir. Yaptırdığı mescid ve zaviyede ölene kadar irşat vazifesini sürdürür ve Erzincan'da vefat eder. İbrâhim Tâceddin Kayserî, Pîr Fethullah, Pîr Ahmed Erzincânî ve Cemâl-i Halvetî gibi halifeleri vasıtasıyla Halvetiyye'nin Anadolu'da yayılmasında önemli rol oynar.

Habib-i Karamanî (ö. 1496): Niğdeli olan Habib-i Karamanî Yahyâ-yı Şirvânî'ye intisap etmek için memleketinden kalkıp Şirvan'a gider. Lâmiî'nin verdiği bilgiye göre Şirvan'a vardığında karşılaştığı bir Seyyid Yahyâ'nın dervişine "Şeyhiniz bana bir günde mevlâmı gösterebilir mi?" diye sorunca şiddetli bir tokat yer. Durumu öğrenen Yahyâ-yı Şirvânî onu huzuruna çağırıp, "Dervişler gayretli olur, aldırma" diyerek gönlünü alır ve kendisini dervişliğe kabul eder. Habib o gün şeyhin kendisine, "Git şu pencerenin yanında dur, bu gece rüyanda ne görürsen gel bize anlat" dediğini, bu söz üzerine gidip pencerenin önüne oturduğunu nakleder ve o anda şeyhte fâni olduğunu kastederek, "O geldi biz gittik" der. Habib Karamânî on iki yıl şeyhin hizmetinde bulunduktan sonra hilâfet alır ve Orta Anadolu'da irşada başlar ve ölene kadar devam eder. Amasya'da vefat eden Habib-i Karamanî'nin meşhur Ebussuud Efendi'nin eniştesi olduğu bilgisini de verelim.

Dâvud-ı Halvetî (ö. 1507): Bolu'nun Mudurnu kazasında doğdu. Bağdat'ta tahsil gördükten sonra Amasya'ya giderek Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'nin halifelerinden Habîb Karamânî'ye (ö. 1497) intisap etti. Bir süre sonra şeyhi tarafından Halvetîliği yaymak üzere Mudurnu'ya gönderildi ve orada vefat etti.

Şemseddin Sivasî (ö. 1597): Adı Ahmed olup esmer olduğundan Kara Şems diye tanınan Sivasî, Anadolu'da faaliyet gösteren ilk Halvetî şeyhlerinden Habib Karamânî'nin halifelerinden Amasyalı Hacı Hızır'dan hilâfet alan Muhammed Efendi'nin dört oğlundan biridir. Bir müddet müderrislik yaptıktan sonra babasının babasının şeyhi Hacı Hızır'ın halifesi Muslihuddin Efendi'ye intisap ederek tasavvuf yolunu seçti. Muslihuddin Efendi, biri Hacı Hızır Amâsî, Habib Karamânî; diğeri Abdülmecid Şirvânî, Şahkubâd-ı Şirvânî, Mevlânâ Muhammed Rukıyye, Mevlânâ Yûsuf Mahdûm vasıtası olmak üzere iki koldan Halvetiyye tarikatının ikinci pîri Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'ye ulaşmaktadır.

Abdülmecid-i Sivasi (ö. 1639) : Şemseddin Sivâsî'nin yeğeni Abdülmecid Sivâsî, İstanbul'a gelerek tarikatin İstanbul'da yayılmasını sağladı. Devrinde sultandan ve devlet adamlarından iltifat gördü. Kadızadelilere karşı tasavvufu ve tekkeyi savunarak tarihe geçti.

Mehmed Nazmî Efendi (ö. 1701): Hediyyetü'l-İhvân isimli eserin müellifidir ve tarikat silsilesi Abdülahad Nûri, Abdülmecid Sivâsî ve Şemseddin Sivâsî vasıtasıyla Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'ye ulaşır.

Hocazade Ahmed Hilmi (ö. 1914): Hadikatü'l-Evliyâ isimli eseriyle bildiğimiz Hocazade'nin, Eşrefzâdeler diye tanınan ailesinin soyu Halvetiyye tarikatının ikinci pîri Yahyâ-yı Şirvânî'ye ulaşır.

Halvetiliğin özelliği, Osmanlıların ilk iki asırda gelişip büyüdükleri Orta Anadolu, Akdeniz, Ege, Marmara ve Balkanlarda yayılmış olması. Bu da bize Halvetiliğin neredeyse Osmanlı devletine has bir Türk tarikatı olduğunu gösteriyor. Tarikatın iki özelliği var. Birincisi şeyhlerinin medrese eğitiminden geçmesi, diğeri de memleketin dört bir yanına yayılması.

Bakülü Yahya-yı Şirvanî'nin halifeleri yoluyla sadece tasavvufî hayatımızı değil musiki, şiir, mimari ve sosyal hayatımızın tesisinde de çok mühim bir yeri olduğunu da ifade etmeliyim.

Bizim iliklerimize kadar tesir eden bu büyük zatı bilmezsek Bakü bizim için hafta sonu gidilecek bir şehir olmaktan öteye geçmez. Ben sadece bir isimden bahsettim. Onlarca isim daha sayabiliriz. Bu yüzden Bakü, bizim Çin Seddi'nde başlayıp Adriyatik'te biten coğrafyamızın önemli merkezlerinden biridir.

Kâşgar'ı, Semerkand'ı, Buhara'yı, Bakü'yü, Filibe'yi, Kırcaali'yi, Gümülcine'yi, Üsküb'ü, Prizren'i, Manastır'ı, Selanik'i, İşdodra'yı, Mostar'ı İstanbul, Bursa, Edirne, Ankara, Kırşehir, Muğla, Ağrı, Giresun ve diğer şehirlerimize gider gibi gitmedikçe gönül birliğini sağlamamız mümkün olmayacak. Çin Seddi'nden Adriyatik'e, Karadeniz'in kuzeyinden Afrika'nın kuzeyine kadar olan bölge ile irtibatımızı kopartmayacağız, alışverişimizi, gidiş-gelişlerimizi sürdüreceğiz. Ama turist gibi değil.

Unutmayalım, biz oraların ayağa kalkması için yardım etmedikçe ve irtibatı sağlamlaştırmadıkça Türkiye'yi ayakta tutmakta zorlanacağız. Birbirimize tahmin ettiğimizden çok daha sıkı bağlarla bağlıyız. Eğitim dediğimiz şey biraz da bu bağları öğretmek değil midir?

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN