Arama

İsmail Güleç
Kasım 21, 2023
Züleyha’nın ikram ettiği meyve neydi?

Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Üniversitesi'nde Dr. Hüseyin'in Doğan'ın Doç. Dr. Meryem Gürbüz'ün danışmanlığında hazırladığı Anadolu Türk Uygarlığında Bitkiler XIII-XV. Asırlar başlıklı doktora tezine göz atma imkanını buldum. Türklerin Anadolu'yu mesken tuttuğu asırlarda yazılmış edebi, dini, tıp, ziraat, tarih ve daha birçok konuda yazılmış yüzlerce kitabın taranarak bitkilere dair bilgiler derlenmiş ve bitkiler üzerinden Türklerin tarih, sosyoloji, edebiyat, antropoloji, kültür, tıp tarihine dair önemli tespitlerde bulunulmuş. Meğer hiç göz atmadığımız ve aklımıza gelmeyen nesneler üzerinden de tarih yapılırmış. Tamamını okumamakla birlikte göz attığım yerlerde ilgilendiğim alanlarda daha önce hiç görmediğim ve düşünmediğim, okuyunca şaşırdığım kimi bilgilere ulaştım. Bir örnek vereyim.

Ağaç kavunu

Dr. Doğan'ın tezinde ağaç kavunu hakkındaki bilgileri özetleyeyim.

Küçük boy karpuz büyüklüğünde olan meyvenin dilimizdeki adı utruc veya turunç. Ağaçta yıl boyunca meyve veren ağaç kavunu hakkında devrin meşhur tabipleri çok önemli bilgiler verir. Muhtelif kitaplarda, Ağaç kavununun hem çiçek hem de kabuğundan yağ elde edildiği; mideye faydalı olan meyvesinin karaciğer rahatsızlıklarında kullanıldığı, iştah açıcı, kusma engelleyici ve susuzluk giderici olarak faydalanıldığı, panzehir etkisi bulunduğu; akrep sokması halinde çekirdeğinin kullanıldığı, yağının, üşütme, sırt ve eklem ağrısı, böbrek ve mesane ağrısı, felç, kramp, siyatik, migren vakalarına, ishal, sıtma, cilt sorunları, veba, sarılık, baş ağrısı, melankoli, kadın hastalıkları, ağzı ve diş rahatsızlıkları, hafakan gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığı yazılı.

Ez cümle ağaç kavunu Ortaçağ Anadolu'sunun önemli ve değerli bir bitkisidir. Hububatı haşerata karşı korumak için kullanılması onu aranan meyvelerden yapmış. Rüyada görmek ise erkek çocuk sahibi olmak şeklinde tabi edilmiş. Bir rivayete göre Hz. Âdem cennetten kovulduğunda dünyaya getirdiği meyvelerden biri de budur. Günümüze kadar gelemeyen bu bitki ile ilgili bir adet daha anlatılır. Anadolu'da kızlar evlenmek istedikleri erkeklere ağaç kavunu atarlarmış.

Ağaç kavununun konumuzla ilgili özelliği ise kadınlarda anafrodizyak etkisi yaptığı bilgisine dikkatinizi çektikten sonra Yusuf ile Züleyha kıssasına geçebiliriz.

Kur'an'a göre Züleyha'nın daveti

Tevrat'ta bahsedilmeyen olayda Züleyha, Yusuf'u baştan çıkarmaya çalışır ve Yusuf kaçarken de Züleyha Yusuf'un gömleğini arkasından yırtar. Olay saray çevrelerinde yayılır. Aziz'in karısı, kadınların dedikodularını duyunca özellikle dedikoducu kadınları davet ederek onlara masum olduğunu göstermek ister. Yusuf 31'de olay şöyle anlatılır.

Kadınların kendisini yermesini işitince onları davet etti; koltuklar hazırladı; geldiklerinde her birine birer bıçak verdi. Yusuf'a: 'Yanlarına çık!..' dedi. Kadınlar Yusuf'u görünce şaşıp ellerini kestiler ve 'Allah'ı tenzih ederiz ama, bu insan değil ancak çok güzel bir melektir.' dediler." (Yusuf, 12/31)

Bazı meallerde 'bıçak verdi' ibaresinden sonra parantez içinde "Kadınlar meyvelerini soyarken" şeklinde bir açıklama ile bıçak ile birlikte meyve verildiği de söylenir. Bir makalede Mısır'da kadınların çok beğendikleri bir şey karşısında ellerini kesme adeti olma ihtimalinden bahsedildiğini okudum ancak bu sadece bıçak geçmesinin sebebi üzerine yapılan bir yorum gibi geldi ve Mısır'da öyle bir adet olduğuna dair elimizde bir bilgi yok.

Yusuf ile Züleyha mesnevileri

XIII-XV. yüzyılda yaşamış mesnevi şairlerinin en çok ilgilendikleri hikayelerin başında Kur'an'da "kıssaların en güzeli" olarak ifade edilen Yusuf ile Züleyha gelir. XIV. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı söylenen Erzurumlu Darir'in Yusuf ile Züleyha'sında hadise, Züleyha'nın, hakkında dedikodu yapanların da içinde bulunduğu bir grup kadını yemeğe davet eder ve yemek esnasında kadınların ellerine birer bıçak ile turunç verildiği yazılır. Hz. Yusuf'u gören kadınların turunç yerine ellerini kestikleri, sonrasında Mısırlı kadınların, Züleyha'nın içine düştüğü aşk belasının ne denli zor olduğunu anlayıp onu kınamaktan vazgeçtikleri anlatılır.

Şeyyâd Hamza (ö. 1349'dan sonra), bizi ilgilendiren bir ayrıntıyı daha ekler eserine. Mısır'da misafirlere turunç ikram etmenin dönemin adeti olduğunu söyler. Hamdullah Hamdi (ö. 1503) de Hz. Yusuf'u gören Mısırlı kadınların turunç yerine ellerini kestiklerini söyler.

Nazan Bekiroğlu Yusuf ve Züleyha mesnevilerini çağımız dili ve üslubuyla kaleme aldığı romanında Züleyha'nın misafirlerine gümüş tabakta portakal ve keskin birer gümüş bıçak verdiğini anlatır. Mesnevilerde turunç olarak geçen meyve artık portakal olmuştur. Oysa turuncun portakal değildir ve ağaç kavununun o dönemin Türkçesindeki adıdır.

Portakalın XVI. yüzyılda Çin'den geldiği düşünüldüğünde Züleyha'nın ikram ettiği meyvenin portakal ile ilgisi olmadığı çok açık. İbn Şerîf'in Yadigâr-ı İbni Şerif, (1421? yılından önce) kitabında kelimenin ağaç kavunu anlamında Farsça bir kelime olduğu ve Arapların utrunc, Türklerin ise turunç dediklerini yazar.

Mümin turunç gibidir

Turunçla ilgili bir de hadis-i şerif var: Kur'an okuyan mü'min turunç gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir.

Burada turunç Dr. Doğan'ın tezinde ayrıntılı bir şekilde tarif ettiği her derde deva olan ağaç kavunu olması daha makul gelmekte.

Tüm bu açıklamalardan sonra Züleyha'nın misafirlerine ikram etiği meyve meselesine gelecek olursak;

Dr. Doğan, Züleyha'nın kadınlara ikram ettiği meyvenin Arapların utrunc, Türklerin turunç dedikleri ağaç kavunu olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu söyler. Meyvenin turunç olması durumunda ise ayet-i kerimenin anlamı daha da zenginleşiyor. Buna göre Züleyha, kadınları davet ederek onların cinsel isteklerini azaltacak bir meyve ikram eder. Meyveyi yiyen kadınların cinsel arzuları azalması gerekirken Yusuf'u görür görmez hayranlıktan ellerini kesmeleri Züleyha'nın yaptığı eylemi elinde olmadan gerçekleştirdiğini göstermek içindir. Ağaç kavunu yedikleri halde tutkularına hâkim olamayan kadınlar ağaç kavunu yemeyen Züleyha'yı anlamaları daha kolay olacaktır. Hayranlıktan ellerini kesmekten çok daha kuvvetli bir ifade tarzı.

Şimdi cevabını aradığım soru şu: Bizim mesnevi şairlerimiz Kur'an'da adı zikredilmeyen meyvenin turunç olduğunu nereden öğrendiler?

Bize gözümüzün önündekini farklı bir şekilde görmemizi sağlayan Dr. Hüseyin Doğan'ı ve danışmanı Doç. Dr. Meryem Gürbüz'ü tebrik ediyorum. Bu tür çalışmaların sayısının artmasını can u gönülden diliyorum.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN