Arama

İsmail Güleç
Ekim 16, 2021
Mevlid okumak ruha gıdadır
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bu sene de Hz. Peygamber'in dünyayı teşriflerinin yıldönümüne eriştik, hamd olsun ve şükürler olsun. Hepimiz, meşrebimizce geceyi ihya etmeye çalışacağız. Ben ise yıllardan beri, her mevlid kandili haftasında yeni çıkmış bir Mevlid kitabını okumaya çalışırım. Yeni bir kitap çıkmamış veya görmemiş isem, Süleyman Çelebi'nin "Mevlid"ini hem okur hem dinlerim.

Bu sene mevlid konusunda bereketli idi. Birkaç mevlid metni yayınlandı. Ben içlerinde, birkaç hafta önce yayınlanan mahlası dışında hakkında bir şey bilmediğimiz bir 15. asır şairi olan Feyzî'nin Kût-ı Rûhî (Ruhların Gıdası İstanbul: Ötüken 2021) isimli "Mevlid"inden bahsedeceğim.

Kitabın gün yüzüne çıkması bir kişinin gayreti sayesinde mümkün olmuş. Yazarlarından Doç. Dr. Güler Doğan Averbek'in Berlin Devlet Kütüphanesi'nde bulduğu metni, Doç. Dr. Arzu Atik ile birlikte yayınlaması sonucu haberdar olduğumuz kitabın, dili ve muhtevasıyla mevlidler arasında önemli bir yeri olduğunu söylemeliyim.

Okuduğumuz metinden, şairinin medreseli ve alim olduğu anlaşılan Kût-ı Rûhî'nin önemli bulduğum birkaç özelliğini sıralamadan önce mevlidle ilgili bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim.

Mevlid denilince akla, Hz. Peygamber'in (SAV) doğumundan bahseden eserler gelir. Ancak mevlidleri sadece doğum ile sınırlarsak mesele çok eksik kalır. Kitabı hazırlayanların da işaret ettiği gibi mevlid denmesi sadece Peygamberimizin (SAV) doğumunu anlattığı için değil, doğumu vesile edilerek yazıldığı içindir.

Mevlid müellifleri, eserlerine kendi zaviyelerinden dünyanın yaratılmasını anlatarak başlarlar. Bunu yaparken bazen coşku ile bazen akıl ile anlatırlar. Bu, tamamen müellifin bilgisine, meşrebine, tarikine ve dini yaşama tecrübesine bağlıdır. Dolayısıyla mevlidler, giriş bölümlerince değerlendirildiğinde kısmen felsefî kısmen tasavvufî metinlerdir.

Mevlidlerin, özellikle doğum, miraç, mucizeler ve ölümden bahseden bölümleri, dinleyenleri moral ve bilgi olarak yükselttiği gibi heyecanlandırma olarak da işlevseldir. Tüm şairler bu bölümleri, coşkulu ve etkili bir şekilde ifade etmek istediklerinden dilin tüm imkanlarını kullanmak için azami çaba gösterirler. Edebi sanatlarla örülen bu bölümde, kısmen kurgu da olur. Hz. Peygamber'i (SAV) ya bir melek ya bir nesne üzerinden anlatmaya çalışmaları, dinleyenlerin akıllarından çok gönüllerine hitap etmek içindir. Müellifler, edebiyatın imkanlarına en çok bu bölümlerde tevessül ederler.

Mevlid kitaplarının bir diğer özelliği ise sıradan bir Müslüman için temel dini bilgiler kitabı mesabesinde olmalarıdır. Mevlitlerde dolaylı olarak ibadet ve itikata dair bilgiler de verilir. Miraç bahirlerinde adeta adı verilmeden, amentü şerh edilir. Cennet ve cehennemin tarif edildiği bölümlerde -her mevlidde olmaz- cennete girenleri tarif ederken ibadetlerden, cehennemlikleri anlatırken de günahlardan bahsedilir. Bu anlatı üzerinden, dinleyenler iyiliğe teşvik edilir, kötülük ve günahlardan sakındırılır.

Mevlitlerin bir diğer özelliği ise güzel ahlakı anlatmasıdır. Hz. Peygamber (SAV) üzerinden, O'nun (SAV) güzel ahlakı anlatılarak dinleyenlere öğüt vermeden ahlaklı olmaları gerektiği işaret edilir. Ayrıca şemail ve hilye adı verilen kitaplardan alınarak özetlenen Hz. Peygamber'in (SAV) görünüşüne dair bilgiler de verilir. Böylece dinleyenler, muhayyilelerinde Hz. Peygamber'in (SAV) adetâ resmini çizer ve Efemdimizi (SAV) yakınen tanımış olurlar.

Mevlid dinleyenler, Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (SAV) hem sureten hem sireten tanıyıp bilir bildikçe de daha çok severler. Peygamber'i (SAV) sevmeden iyi bir Müslüman olunamayacağı aşikâr olduğundan, dinleyenlerin Hz. Peygamber'e ((SAV) olan aşkları, her dinlemede veya okumada tazelenir ve adeta kalplerdekikir temizlenir. Çünkü Peygamber (SAV) sevgisinin olduğu bir kalpte, herhangi bir kötü düşüncenin olması mümkün değildir.

Feyzî'nin "Mevlid"inde, sıraladığımız tüm özelliklerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Duygularımıza hitap etmesine örnek olması bakımından, Hz. Peygamber'in (SAV) doğumunun anlatıldığı bölümü aktarmak istiyorum.

"Şeb-i isneyn idi mâh-ı rebî'in
Cihân-bân müşterisi ol mebî'in

Amine dir yoğ idi evde deyyâr
Aradan gitdi gördüm sath u duvâr

Hicâbım gitdi gözden gördüm ey cân
İhâte etmiş idi beni hûr ile rıdvân

Benimle eylediler merhabâlar
Bana hizmet ederler meh-likâlar

Tabaklar elinde sîm ü pür-zer
Saçı kılmağa doğıcak peyember

Sürüş olmuş heva yüzünde ferrâş
Döşekler eylemiş sündüsten efrâş

Alemler şarka garba Mekke'ye hem
Dikildi rûy-ı âlem oldu hurrem

Şu resme girde-pîç etmişti hûrân
Duhul etmeye yol bulmazdı gılmân

Sipend eyler melekler ûd u anber
Meşâmm-ı âlem olmuşdu muattar

Katuma geldi üç mahbube meh-rû
Peri-peyker hûrî-manzar melek-hû

Dehânı hokka-ı dürc-i düf-efşân
Zülal-i la'li kand-i şekeristân

Biri Asiyye biri Meryem idi
Biri bir hûrî-i İsâ-dem idi

Tutarlardı beni rifk ile gayet
Oların hizmetine yok nihâyet

Bana derlerdi ey bânû-yı dil-rûb
Cihâna gelmedi oğlun gibi bir hûb

Gün onun pertev-i ruhsâresidir
Meh alnının kamer âveresidir

Elime sundular bir kâse şerbet
Edip nûş onu buldum zevk ü lezzet

Safasından revanım oldu huşyâr
İnip katıma bir murg-i sipidâr

Sıgadı arkamı rifk ile ol dem
Doğar gün gibi ol hürşid-i a'zâm

Sıgayan Cibrîl idi arkasını
O vahy-i sırr-ı Sübhân'ın emîni

Doğar bedr-i dücâ ol nûr-ı aynin
Yüz urdu ayağına hûr-i înin

Saçu saçdı melekler hûr u rıdvân
Dediler merhaba ey kevne sultan"

(Rebîülevvel ayının Pazartesi gecesiydi; cihanı koruyan, o satılanın müşterisiydi. Âmine "Evde kimse yoktu, zeminin ve duvarın aradan kalktığını gördüm. Ey can, gözden perde gitti ve huri ile rıdvanın beni çevrelediğini gördüm. Benimle merhabalaştılar. Ay yüzlüler bana hizmet ettiler. Peygamber doğduğunda saçı saçmak için ellerinde gümüş ve altınla dolu tabaklar tutuyorlardı. Melek hava üzerinde döşek serici olmuş da sündüs kumaşından döşekler sermişti. Doğuya, batıya ve Mekke'ye alemler dikildi; âlemin yüzü şenlendi. Huriler o derece etrafını sarmıştı ki gulamlar girmeye yol bulamazdı. Melekler üzerlik, ud ağacı ve amber ile âlemin koku uzvunu, burnunu güzel kokularla doldurmuştu. Üç ay yüzlü sevgili huzuruma geldi ki bunlar peri yüzlü, huri görünüşlü, melek huylu idiler. Ağızları inciler saçan hokka, dudaklarının suyu, kamış tarlasının tatlılığındaydı. Biri Âsiye, biri Meryem, biri de İsa nefesli bir huri idi. Bana nezaketle muamele ederlerdi, onların hizmetinin sınırı yoktu. Bana 'Ey dil-rûb, gönlü temiz hanım, oğlun gibi bir güzel, cihana gelmedi.' derlerdi.'Güneş onun yüzünün parlaklığıdır, dolunay onun ay gibi alnının avaresidir.' Elime bir kâse şerbet sundular, onu içerek zevk ve lezzet buldum. Ruhum onun safasıyla ayıldı. Huzuruma beyaz, parlak bir kuş indi. Nezaketle arkamı sıvazladı ve o en büyük güneş, gün gibi doğdu." dedi. Arkasını sıvazlayan, Sübhan'ın vahyinin emanetçisi Cebrail idi. Karanlıktan doğan dolunay gibi o göz nuru, huri güzelliğindeki Âmine'nin ayağına yüz vurdu, doğdu. Melekler, huri ve rıdvan, saçı saçtılar ve "Ey âleme sultan olan, merhaba!" dediler.)

Metin, bu minvalde devam ediyor. Bu metni okuyan ve dinleyenlerin durumunu düşünün. Çok sevilen, doğması beklenen ve istenen birinin doğacağını müjdeler gibidir. Hazırlıklar ise doğum olan her evde görülecek türden yapılan işler. Bu bölümün tesirinin, kadınlar üzerinde daha fazla olacağı muhakkak. Doğum yapan her kadın, kendini Amine'nin yerine koyacak, ona hizmet edenler de kendilerinin melek olduklarını düşüneceklerdir. Doğum yapanlara yardım etmenin cennet ehline benzemek olduğunu düşünenler, işlerini zevkle ve şevkle yapacaklar. Dinleyenler bu haliyle, sadece Hz. Peygamber'in (SAV) doğumunu değil, kendi başlarından geçen veya şahit oldukları doğumları da hatırlamış oluyorlar. Doğum kadar hayatın içinde olan ve herkese yakın bir olay vesilesi ile Hz. Peygamber (SAV) adeta aileden biri imiş gibi yakın hissedildiği gibi, onun dünyayı teşrifi daha dünmüş gibi her dem taze kalmakta. Zihinlere yetişen bu sahne, her doğumda tekrarlandığı için de mevlidde dinledikleri gibi davranmak ve hazırlıklar ona göre yapılmakta. Bu durum doğal olarak Hz. Peygamber'i (SAV) hayatın tam merkezine alıyor. Milletimizin dindarlık anlayışının altında muhabbetin yatmasının nedeninin dini, bu metinler üzerinden öğrenmeleri ve içselleştirmeleri sayesinde olduğunu düşünenlerdenim.

Bu vesile ile Kandilinizi tebrik ediyor, "Feyzi"nin "Mevlid"inin gün yüzüne çıkmasına vesile olanları tebrik ediyorum.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN