Arama

İsmail Güleç
Eylül 29, 2021
İkinci öğretimleri kaldırmanın zamanı gelmedi mi?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Türkiye'de üniversiteye girişler uzun süre sorun oldu. Üniversite sayısının ve kontenjanların yetersiz olması gençleri üniversiteye girme konusunda çok zorluyordu. Hükümetler de bu soruna çözüm bulmak için muhtelif çareler aradı. Bulunan çarelerden biri yeni üniversite kurmak, diğeri üniversitelerde ikili eğitim sistemine geçmek oldu.

1992 veya 1993 yılı idi yanlış hatırlamıyor isem. O sene 29 yeni üniversite kuruldu. Kurulan yeni üniversiteler genellikle eski üniversitelerin diğer şehirlerdeki kampüsleri idi. Sayıları az da olsa, Bilkent Üniversitesi'nden sonra ilk kez vakıf üniversiteleri o dönemde kurulmaya başladı.

Yeni kurulan üniversitelerle birlikte kimi üniversitelerde ikili öğretim sistemine geçildi. Gündüz 17.00'a kadar birinci öğretim, 17.00'dan sonra verilen eğitime ise ikinci öğretim denildi.

İkinci öğretim başladığında hocalar ikiye bölünmüştü. Kimi hocalar, üniversiteler yüksek liseye dönecek düşüncesiyle ikinci öğretime karşı çıktılar. Kimileri de üniversite ve öğrenciler için daha iyi olacağını düşündü ve destekledi.

Hocaların desteklemesinin ardında ikinci öğretimin harç ücretlerinin yüksek olması, dolayısıyla ek ders ücretlerinin de birinci öğretimin üç katı olması idi. Maaşına yakın ek ders ücreti alanlar vardı.

Zamanla tüm üniversiteler, getirisinden dolayı ikinci öğretimler açtılar. Tıp, Diş Hekimliği, Hukuk, İlahiyat gibi birkaç fakülte dışında neredeyse ikinci öğretim açılmayan bölüm kalmamıştı. İkinci öğretimden alınan ek ders ücretleri özellikle tek maaşla geçinmeye çalışan hocalar için önemli bir ek gelir oluyordu. İkinci öğretimlerin kaldırılmasında karşılaşılan en büyük direnç, hocaların bu gelirden vazgeçmek istememeleri oldu.

Bu arada üniversitelerde, bir üniversite hocasına yakışmayan durumlar da yaşanıyordu. Gündüz ek dersleri danışmanlıklarla doldurup sadece ikinci öğretime girenler, üç saatlik dersi bir saat yapan hocalar, hocalığın yüzünü karartıyordu ve bunlara dur diyecek kimse de yoktu. Yaz okul ve formasyonlar ise işi iyice ayağa düşürdü. Üniversiteyi iş yeri olarak görüp adeta tezgah açan hocalar yüzünden öğrenci gözünde itibarımız zayıfladı.

İKİNCİ ÖĞRETİMLERİ KAPATMA ZAMANI GELDİ

İkinci öğretim, yaraya kısmen de olsa merhem oldu ve o dönemde birçok öğrencinin üniversiteye girmesine vesile oldu. 2000'li yıllarla birlikte yeni üniversiteler kuruldu. Öyle ki üniversitesi olmayan il kalmadı. 129 devlet ve 74 vakıf üniversitesi var bugün. Geldiğimiz noktada üniversite kontenjanları boş kalıyor. Bırakın ikinci öğretimleri, öğrencisizlikten kapanan birinci öğretim programları bile görmeye başladık.

Kontenjan 858.116 ve tercih eden öğrenci sayısı ise 169.399. Tercih edip kazandığı halde kayıt yaptırmayan öğrenci sayısı 107.622. Kayıt yaptıran öğrenci sayısı 551.890. Bu sene öyle veya böyle 306.226 kontenjan ya tercih edilmediği için ya da kayıt yapılmadığı için boş kaldı.

Bir devlet üniversitesine kayıt yaptıran öğrenci sayısı 204. Doluluk oranı ise % 34. Ve maalesef durumu böyle olan üniversite sayısı az değil. Yerleşen öğrenci sayısı oranı ise %84.

İçinde bulunduğumuz durumu yeniden değerlendirme zamanı çoktan geldi, hatta geçiyor. İlk başlarda bir yaraya merhem olan ikinci öğretimlere artık gerek kalmadığını bize rakamlar söylüyor. Birinci öğretimler bile öğrenci bulamazken ikinci öğretimleri açık tutmanın bir anlamı yok bugün.

ÖĞRENCİ SEVİYESİ DÜŞTÜ

Üniversitelere gelen öğrencilerin seviyelerinin düşük olması bir diğer sorun. Kontenjanlar dolmayınca barajı aşan her öğrenci bir dört yıllık fakülteye giriyor. Vakıf üniversitelerinin de baskısıyla daha çok kişi üniversiteye gidebilsin diye barajlar da aşağıya doğru çekildikçe seviye de aşağıya doğru inmeye başladı. Öğrencinin seviyesinin düşmesi, verilen eğitimin kalitesini düşürdü. Mühendislerin bir usta kadar kazanamıyor ve iş bulamıyor. Öğrencinin ve eğitimin seviyesi düşünce hocaların seviyesi de düştü. Düşüş, yüksek lisans ve doktora eğitimini de etkiledi.

MESLEK YÜKSEKOKULLARI

Meslek yüksek okullarının durumundan hiç bahsetmedik bile. Lisans öğrencisinin durumu bu kadar düşmüşken meslek yüksek okullarını varın siz düşünün.

İkinci öğretim ile başlayacak daralma, önce kontenjan sorunu yaşayan üniversitelere ve meslek yüksek okullarına, daha sonra da meslek liselerine olumlu şekilde yansıyacak. Meslek yüksek okulu yeniden itibar kazanacak ve değerli olacak. Bu değerlenmenin, meslek liselerine de olumlu yansımasının sonucu ise hem ülkenin ekonomik hayatına hem de toplumsal sorunların kaynaklarından birinin azalmasına da yardımcı olacak.

SAYI MI ÖNEMLİ NİTELİK Mİ?

Bugün Türkiye'de, üniversite ve öğrenci sayısında nicelik bakımından pek sorun yok ama nitelikte ciddi sorunlarımız var. Nüfusumuzun yakın olduğu Almanya'daki öğrenci sayısı ile ülkemizdeki öğrenci sayısı arasındaki farkın büyüklüğü üzerinde düşünmek gerekiyor. Herkesin üniversite mezunu olmasına da gerek yok. Kaldı ki herkesi üniversite mezunu yapmak da mümkün değil. Diploma almakla üniversite mezunu olunamayacağını anlamalıyız.

Üstelik uzaktan eğitim sistemi iyice oturdu. Uzaktan eğitim veren üniversite sayısı arttı. Bu artış kontenjan sorununu da iyice hafifletti ve ciddi bir alternatif olarak sistemi rahatlattı.

Meselenin bu duruma gelmesinde hepimiz suçluyuz. Suçlu aramak yerine neler yapılması gerektiğini konuşmalıyız. İşe üniversiteleri ikinci öğretim yükünden kurtararak başlayabiliriz.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN