Arama

İsmail Güleç
Eylül 26, 2021
Saçlarını kim için bölük bölük yapmışsın
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Mezunu ve bir zamanlar mensubu olduğum İstanbul Üniversitesi'nin, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nün önerisi ile Sezai Karakoç'a fahri doktora verdiği haberini, gururla okudum. Törenin akabinde, usta şairin belgesinin takdimi için ayağına gidilmesinin ise takdir ettiğimiz ve bize yakıştığına inandığımız bir davranış olduğunu ifade edeyim. Uğursuzların ve kötülerin tezviratlarının bizi boğduğu şu günlerde, bu haber bize nefes oldu.

Bu haber vesilesi ile Sezai Karakoç'un beğenerek okuduğum farklı zamanlarda yazılmış beş bölümden oluşan "Köşe" isimli şiirinin, birinci bölümünün ilk bendini sizlerle paylaşmak istedim. Yazıya konu olan dizeler şunlar:

KÖŞE 1

"Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın"

Şiiri açıklamaya geçmeden önce, ifade etmem gereken -itiraf mı demeliydim- bir husus var. Sezai Karakoç şiirini ilk okuyuşta anlamak pek mümkün değil, en azından benim için. Müslüman bir şair olarak saf şiir arayışında olan ve yüzlerce şaire öncülük eden şairin şiirinde; İslam, tarih, kültür, medeniyet ve felsefe birikiminin yanı sıra iyi şiirlere has, estetik yapı ve sağlam bir dil var. Buna modern şiiri de ekleyince anlaşılmasının ve zevk alınmasının hemen mümkün olmadığını ifade ettikten sonra şiirin ilk dizesi ile tahlile başlayalım.

"Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın"

Şair şiirine, sevgiliye seslenerek başlıyor. Akla gelen soru şu: Şairin seslendiği sevgili kim? Şiirin "Üçüncü Köşe" bölümünde yapılan göndermelere bakarak seslenilen sevgilinin Hz. Peygamber olduğunu mu düşünmeliyiz, yoksa dördüncü bölüme bakıp şairin Leyla'sı olduğunu mu? Acaba şiir, bir babanın muhabbet, hasret ve özlemle seslendiği küçük kızı mı? Veya müridinin dünyasını değiştirerek yeni bir hayata başlatan mürşit mi?

Hangisi olursa olsun fark etmiyor, biz sevilen diyelim, sevilenin kim olduğunu da okura bırakalım. Siz kim için okuyorsanız, o olsun sevgili. Biz şiiri, bir babanın kızı için yazılmış olduğunu düşünerek okuyacağız.

Seslenilen kişi yani sevgili, saçlarını ortadan ikiye ayırmış. Bunu ne veya kim için yaptığını bilmiyoruz. Kuaförlerin bu denli sanatkâr olmadığı ve saçları annelerin, arkadaşların taradığı ve ördüğü dönemlerde yapılan en yaygın tarama biçimi, saçı ortadan ikiye ayırmaktı. Ortadan ikiye ayrılan saçın her bir tarafına "belik" denilirdi. Bölük, bir rivayete göre belikten gelmekte. Şair saçlarını kim veya ne için ortadan ikiye ayırarak taradın, diye sorarken, sevgilinin bir şeylere hazırlandığını biliyor. Okula gitmeden önce saçlarını ortadan ikiye ayıran kızına, bunun ne kadar çok yakıştığını düşünen bir babanın hisleri olabilir mi bu hisler? Daha küçük bir çocuk olmasına rağmen ileride gelin olacağı günü düşünerek söylemiş de olabilir. Kız çocuk babaları, bu sözlerin ne anlama geldiğini çok iyi bileceklerdir. Çünkü onlar, hem anı hem geleceği düşünür.

şair bir an için saçın iki tarafını iki bölük askere benzetmiş olsun. Öyle bir asker ki klasik şairin benzettiği gibi, aşıkları dağıtan, onların gönüllerini yağmalayan, gönül şehirlerini perişan eden iki bölük askere benzetilen saçlar...

"Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen"

İlk mısrada saçlarını ikiye ayırarak ördüğünü söyledikten sonra, saçları kimin ördüğünü şairce ifade edişine şahit oluyoruz. Saçı ören, şairin ruhunun evliyaları. Babanın eliyle örmediği açık. Ancak ruhunun evliyalarının himmet eli eksik olmamış kızının saçlarının üzerinden. Görünen el, belki annenin belki ablanın veya teyzenin eli idi. Ama burada kesin olan bir şey var; babanın ruhunun evliyası, dostları, manevi yardımcıları, görünmez destekçileri, melekler yardım etmiş. Babanın aklı, ruhu, canı hâsılı her şeyi kızının saçlarını tarayan el ile birlikte. Bu yardım olmasa, dünyanın en başarılı kuaförü bile o saçları tarasa o kadar güzel olamayacak belli ki. Saçları güzelleştiren onu tarayan eller için dua eden bir dilin ve sevgiyle çarpan bir yüreğin varlığı. Kim bilir, saçların üzerinde eller gezindikçe babanın ruhunda ne fırtınalar kopuyor, acaba bir teli kopacak mı diye duyulan endişe, o eli nasıl yumuşatıyor, kadifeleştiriyor, müşfikçe dokunuşa döndürüyor. Şair, babaların kızlarının görünmez bekçileri olduğunu ifade ediyor.

"Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin"

Bu sefer hayran olunan ve övülen uzuv; gözler. Şair, gözlerin ve bakışın içindeki yakıcılığı, güzelliği tarif edilemez olan güllerin bir yankısı olarak tahayyül ediyor. Bu arada benzetme edatı olarak 'yankı'nın kullanılmasına dikkatinizi çekerim. Bir aşığın gözleri benzetilmiş olsa idi kan çanağına dönmüş, derdik. Ama burada, sevilen birinin gözleri söz konusu. Bu durumda kırmızılık, mecaz yoluyla ateşe ve hararete benzetilmiş oluyor. Tarif edilmez güller ile de en güzel güller kastediliyor. Kızının kendisine sevgiyle bakan gözleri karşısında helak olmayan bir baba olabilir mi? Bebekliğinde başka, çocukluğunda başka, gençliğinde başka ateşler vardır o gözlerde ve her biri babaları ayrı yakar.

"Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir"

Her baba için kızı biriciktir ama kızlar için her zaman babalar biricik olmaz. Her şeyden önce kızın sevgisini paylaşacağı bir annesi, bir kardeşi vardır. Büyüdükçe önce arkadaş ve sonra onun da sevgiyle bakacağı bir sevgili, bir eş. Ve doğacak çocuklar ile bu sevginin istikameti değişecektir. Bunları düşünen baba üzülmesin de ne yapsın? Bakmaya kıyamadığı o gözler, başkalarına baktıkça mahvolmasın da ne yapsın! O yüzden, gözün başkalarının gözlerinde gezinmesin diye adeta yalvarıyor. Çünkü baktığı gözlerden biri ona göz koyabilir. Bu ihtimal de babanın üzülmesi için tek başına yeterlidir.

"Sen kaç köşeli yıldızsın"

Sonunda hakikati kabul eden babanın, isyankâr pes edişinin tonu var bu dizelerde. Kızının, kendisinden başkasına bakmasını kabul edemeyen bir babanın kızgınlıkla karışık itirazı var bu dizede. Hem ağlarım hem giderim diyen kızına, benden başka köşen olmasa keşke diye düşünüp ama bir köşe daha olması gerektiği hakikati karşısında sükût eden babanın sessizce haykırışı…

Kızlar, babaların yıldızıdır. Hayatlarına o yıldıza bakarak istikâmet verirler. Bir babanın kızı için yapamayacağı şey yoktur. Kızları bunu bilir ve babalarını çok sever. Ama babalarından öğrendiği saf aşkı bir başka erkekte de görmek, onların kaderi... Bu da babaların trajedisi olsa gerek. Yıldızların köşe sayısı hakkında farklı rivayetler var. Ama biz, şiirin bölüm sayısına bakarak beş olduğunu düşünelim. Her bir köşe, hayatın bir anını mı yoksa sevilen kişi ve grupları mı sembolize ediyor, bilmiyorum. Biz, kişiler olduğunu düşünelim. Baba bir köşe, anne bir köşe, kardeşler bir köşe, arkadaşların en özeli bir köşe, çocukları ise en son ve en büyük köşe. Öyle bir köşe ki diğer tüm köşeleri neredeyse içine alacak kadar büyük.

Şiir uzun ve biz sadece bir bendini vermekle yetindik. Kalan kısmı bir tık uzağınızda.

Ben bu dizeleri, başına geleceklerin farkında olan bir babanın kızına baktıkça hissettiklerini dile getirmesi şeklinde okudum. Siz baba-kız yerine, annenin oğluna, aşığın sevgiliye, müridin mürşidine, öğrencinin öğretmenine, sevdiğiniz bir arkadaşınızı düşünerek de okuyabilirsiniz. Şiirin güzelliği de burada yatıyor.

Sezai Karakoç Türk şiirinin yaşayan en büyük üç şairinden biri, belki de birincisi. Büyük ustaya fahri doktora verilmesinde katkısı olan Türk Dili ve Edebiyatı bölüm başkanı Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk'u, Dekan Prof. Dr. Hayati Develi'yi, rektör Prof. Dr. Mahmut Ak'ı ve şahsında İstanbul Üniversitesi Senatosu'nu tebrik ediyorum.


İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN