Arama

İbrahim Tenekeci
Ekim 16, 2023
Asırlardır yaşanan

Osmanlı idari taksimatı vilayet sistemine göredir. Her vilayetin sancakları olur. Bir de hiçbir vilayete dâhil olmayıp doğrudan İstanbul'a, yani padişaha bağlı sancaklar var. Kudüs-ü Şerif, işte bu birkaç sancaktan biridir. Gazze ise bu sancağın kazasıdır. Yafa gibi. İlgili arkadaşlarımız, daha ayrıntılı bilgi için bu konuyu araştırabilir.

Osmanlı, önemine binaen, Kudüs-ü Şerif ile Gazze'yi aynı çatı altında buluşturmuştur. Nitekim Birinci Cihan Harbi'nde işgalci İngilizlere karşı savunma hattımız Gazze'de kurulmuştur. Tarihimizde önemli yeri olan Gazze muharebelerinde, İngilizler ancak üçüncü taarruzlarında savunma hatlarımızı aşmayı başarabilmişlerdir. (7 Kasım 1917) Yakın tarihe kadar Gazze bölgesinde Türk şehitlikleri vardı. Gazze'de Türk savunma hatları kırılınca, Kudüs savunulamaz hale gelmiş ve kısa süre sonra maalesef düşmana teslim edilmiştir. (9 Aralık 1917) Bunun bize söylediği şudur: Kudüs-ü Şerif'in savunması Gazze'den başlar. Sadece yüz küsur yıl önce değil, günümüzde de bu böyledir.

Biz bölgede yaşananlara Filistin değil de İsrail sorunu olarak bakıyoruz. Avrupa, kendi içindeki Yahudi sorununu İslam âlemine ihraç etmiştir. Ayrıca: İslam denizinin ortasında İsrail gibi bir terör devletinin kurulması, Haçlı seferlerinin kalıcı hale getirilmesi anlamını taşır. Zaten Haçlı seferlerinin nihai amacı da aynı bölgeyi ele geçirmek değil miydi?

İsrail, nefret üzerine kurulmuştur ve daima kötülükten hareket etmektedir.

Siyonist İsrail'in İslam denizinin ortasında yaşayabilmesi için çevresinde milletsiz karton devletlerin oluşturulması gerekiyordu. Batılılar Ürdün, Lübnan gibi devletler icat ettiler. Mesela Türk vardır, Arap vardır, Acem vardır; peki, Lübnanlı diye bir millet var mıdır?

Filistin coğrafyasında yaşanan soykırım ve etnik temizlik biz Müslümanlara yabancı değildir.

İslam dinine mensup her millet, zulme uğrama ve mazlum olma konusunda sanki sırayla çetin bir imtihandan geçiyor. Endülüs Müslümanları, Kırım, Balkan, Ahıska ve Karabağ Türkleri, Çerkezler, Mütareke döneminde Anadolu insanı, Cezayir halkı, Çeçenler, Boşnaklar, Arakan Müslümanları, Uygur Türkleri, Afganistan, Irak ve elbette Filistinliler. Kuşkusuz daha başkaları da var. Aklımıza ilk gelenler bunlar.

Bugün İsrail bu zulmü yapıyor. Fırsat kimin eline geçerse, kim imkân bulursa, zalimliği o devralıyor. İngiliz, Fransız, Rus, Sırp, Çinli veya Hindu, hiç fark etmiyor. Örneğin Anadolu'nun batısında Yunan mezalimi, doğusunda Moskof zulmü ve Ermeni çetelerinin terörü hâlâ konuşulur. Bulgarlar da bunlardan geri kalmamıştır.

İslam âlemi, asırlardır devamlı bir şekilde büyük toprak parçaları kaybediyor. Bugün adı İspanya olan Endülüs'ten itibaren Kırım ve Kafkaslarda, Balkanlarda, Afrika ve Orta Asya'da sürekli geri çekiliyoruz. Türkler, oldukça uzun bir zaman sonra kaybedilen topraklardan olan Kıbrıs adasının bir kısmını kurtardı. (1974) Hikâyenin kalan kısmını hepimiz biliyoruz. Karabağ konusuna da bu pencereden bakabiliriz. İşgal altındaki o toprakların İslam tarafından geri alınmasını hazmetmeleri kolay olmayacak. Nihayetinde, bütün bu yaşananların özü din temellidir. Bunu unutmayalım.

İsrail işgal devletinin bu son olaylardaki görülmemiş acımasızlığının da nedeni budur. İlk defa, sözde kendi topraklarında saldırıya uğradılar. Birkaç saatliğine bile olsa, "topraklarının" bir kısmında hâkimiyetlerini kaybettiler. Esas öfkeleri ve Filistin halkına ibretlik ceza vermek istemeleri bundan dolayıdır.

Batı dünyası, hem insan hak ve hürriyetlerini kendi tekelinde görüyor hem de biz Müslümanları "barbar" olarak nitelendiriyor. Sahiden de hakikat bu mudur?

Müslümanlar asırlar boyunca İspanya denilen bölgeye hâkim olmuşlar ve burada üç dinin mensupları barış içinde yaşamıştır. Hâkimiyet Hıristiyanların eline geçince, hızlıca etnik temizliğe girişilmiş, din mahkemeleri kurulmuş ve oldukça kısa bir süre içinde yarımada Müslüman ve Yahudilerden arındırılmıştır. Ne Araplar ne Türkler hiçbir zaman böyle bir vahşiliğe kendilerini kaptırmamışlardır. Kudüs-ü Şerif önce Arapların sonra Türklerin hâkimiyeti altındayken, yine, üç dinin mensupları huzur içinde ve birlikte yaşamışlardır. İslam idaresi biter bitmez, Filistin bölgesi adeta cehenneme dönmüş, Müslümanlar için güvenlik kalmamıştır.

Böyle üzücü örnekleri çoğaltabiliriz. Türkler İstanbul'dan önce Selanik, Üsküp gibi Balkan şehirlerini fethetmiştir. Hıristiyan ahaliye karşı müsamahakâr davranılmış, inanca ve nüfus yapısına müdahale olmamıştır. Beş yüz senelik bir egemenlikten bahsediyoruz. Nesil yirmi beş, kuşak on yıl demektir. Yani elli kuşak boyunca bir din başka bir dine, bir dil başka bir dile, bir kültür başka bir kültüre hükmetmiştir. Balkan milletleri beş yüz yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkmışlardır. Yaptıkları ilk iş ise etnik temizlik, kıyım ve soygun olmuştur. Balkanlardan çekilirken yaşanan sivil kayıplarımız tahmin dahi edilemiyor. (1912) Selanik'te Hıristiyanlar Türk idaresinde beş yüz sene güven içinde yaşamış, fakat sonrasında Türkler beş gün bile yaşayamamıştır.

Yazacak elbette çok şey var. Dememiz odur ki İsrail'in de dâhil olduğu batı cephesinde değişen bir şey yoktur. Bu yüzden hepsi tek ses olmuş durumdadır.

İbrahim Tenekeci

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN