Arama

Ekrem Demirli
Kasım 7, 2021
Sübjektif akılcılık ve din
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Günümüzde akıl üzerindeki konuşmalarda 'hangi akıl?' diye bir soru sormak eski cazibesini yitirmiş görünmektedir. Bir asır önce öyle bir soru, nesnel akıl anlayışını tezyif etmek bir yana, sahibinin bilimsel düşünceden uzak, sefil bir zihin taşıdığına işaret edebilirdi. Pozitivist dogmatizm yerini nesnelliğe imkan vermeyen çoklu ve çelişkili akıl anlayışlarına terk edince, nesnel tanımlar anlamını büsbütün yitirdi. Artık akıl üzerinde konuşurken sınırları ve tanımı az çok belli bir hakikatten söz edemeyeceğimiz gibi bilimde dahi vereceğimiz hükümlerin kesin ve nihai olamayacağını kabul etmek zorundayız.

Böyle bir anlayış, bilimde takip edilemez hale gelen yenilikler ile aklın ve düşünme faaliyetinin doğası hakkındaki çelişkili teorilerden kaynaklanmıştır. Mevcut durum eleştirel tavırlarıyla bilim ve felsefenin gelişmesinde müessir bir rol oynayan sofistleri hatırlatıyor. Sofistler nesnel bilginin olamayacağını kabul ederek hakikatin insana göre değişebileceğini savunan yaklaşım sahiplerinin genel adı idi. Metafizik geleneğin teşekkülüyle bu yaklaşım geriletilmiş olsa bile her zaman farklı formlarda mevcudiyetini ve etkinliğini sürdürmüştür. İşte çağımızda tamamen farklı bağlamlarda ve gerekçelerle ortaya çıkan rölativist akılcılık, belirli yönlerden sofistliği hatırlatır.

Hiç kuşkusuz bu sübjektif akılcılık dinlere ve Avrupa dışındaki kültürlere rahat nefes aldırdı, onların geleceğe daha umutlu bakmalarına zemin teşkil etti, dünyanın birbirini daha iyi tanıyabileceği bir zeminin oluşmasına katkı sağladı. Bunun nedeni açıktır: Pozitivist dogmatizm dinleri ve kültürleri temelden yargılayarak onları zihnin gelişimindeki iptidai evreler kabul etmiş, insan aklının bu evreleri aşması gerektiğini iddia ederek hepsini gerçeklik alanının dışına zorlamıştı. Bunun sonucunda ise bilhassa dinler ve inançlar, irrasyonel zemine itilerek, dünya ile sahici ilişki imkanını yitirdi. Yaklaşık iki asırdır Avrupa'da olduğu gibi bütün dünyada yaşanan en ciddi hadiselerden birisi din ile insanlar arasında ortaya çıkan bu büyük değişimdir. Bu nedenle dinler ve kültürel gelenekler, modern dünyanın dogmatik tutumunu nispeten kıran -veya öyle gözüken- yaklaşımlarla rahatlamış oldular.

Müslüman toplumların akılcılığın bu iki evresi (pozitivist dogmatizm ile rölativist akılcılık) karşısındaki tutumu garip bir seyir takip etmiştir. Her şeyden önce Müslüman toplumların Avrupa'da ortaya çıkan zihinsel devrimi geç fark ettikleri sürekli dile getirilen doğru bir tespittir. Bununla birlikte daha erken fark etmiş olsalardı, bu durum neyi değiştirecekti, onu bilmiyoruz. Modern Avrupa karşısında mağlubiyet yaşayan Müslüman aydınlar din ile akıl ve bilim ilişkilerini düşünmeye başladıklarında Avrupa tecrübesini tuhaf bir şekilde yorumladılar. Burada ortaya çıkan sorun söz konusu tecrübenin üstünkörü okunmasına yol açan bilgisizlik miydi, yoksa dini düşüncenin doğasında var olan başka bir temayül mü belirleyici olmuştu? Müslüman toplumların Avrupa tecrübesini yorumlamasında her iki nedenin belirleyici rol oynadığını düşünmek mümkündür.

Müslüman aydınlar, Avrupa'daki zihinsel değişimi takip edebilecek entelektüel birikime sahip değillerdi ve onları böyle bir sürece hazırlayabilecek kurumlar yoktu (geleneksel eğitim kurumları bunun için yeterli değildi). Onlar için Avrupa askeri ve ekonomik açıdan güçlü hayranlık veren bir yer idi. Modern zihni tanıma imkanından yoksun olmaları bir yana, bu dünyada ortaya çıkan bilim ve din tartışmalarını da esastan yanlış anlamışlardı. Onlara göre din ile bilim arasında ortaya çıkan tartışmalar büyük ölçüde Hristiyanlığın bozulmuş bir din olmasından doğan tartışmalardı. Bilimsel düşüncenin gelişmesi ve aklın yegane otorite haline gelmesi, olması gereken bir şeydi. Onlara göre, bu süreçte yenilen din değil, bozulmuş Hristiyanlık idi. Bu nedenle akıl tarafında saf tutmak, dine karşı değil, bozuk dine karşı Allah'ın nizamını savunmak demekti. Müslüman aydınların hali hazırda devam eden ilk ciddi hataları budur: Halbuki Hristiyanlığın tahrif edilmiş olup olmaması meselenin küçük bir parçasıydı. Bu tartışmalar sürecinde yaşanan büyük zihinsel devrimi fark etmek mümkün olmadı. Halbuki geçmiş birkaç asırda öyle büyük bir değişim yaşanmıştı ki din ile bilim bir daha uzlaşamayacak şekilde birbirinden kopmuştu. Müslüman aydınların aklın birinci evresi hakkındaki tutumlarında belirleyici olan bu yaklaşımdı.

İkinci neden ise dini düşüncede öteden beri yer alan pragmatik tavırla ilgilidir. Din meselelere pragmatik yaklaşımı esas alan bir tür mühendislik olarak kabul edilebilir. Bu yönüyle dindarlık gerçeklikten daha çok yaşama tarzına ve amacına odaklanır. Bu pragmatik yaklaşım dini bütün çağlarda hakim düşünceler ve geleneklerle uyumlu olmaya icbar etmiştir. 'Örf hüküm sahibidir' şeklinde usul bilginlerinin kabul ettiği ilke dinin vakıa ile ideal arasındaki realizmini gösterir. Din herhangi bir şeyi kökten değiştirmeyi nadiren dener, daha çok geleneklerle ve hakim anlayışlarla -bazen onları bozarak- bir şekilde uzlaşmaya çalışır. Müslüman toplum çağdaş dünya ile ilişki kurarken dinin bu esnek tutumu belirleyici olmuş, hatta aydınlarca büyük ölçüde de istismar edilmiştir. Bunun sonucunda ise ortaya çıkan hemen her düşünce heyecanla kabul edilmiş, dini dünyada ortaya çıkan son teoriyle bağdaştırmak 'dini çağa anlatmanın yolu' sayılmıştır. Bu pragmatik yaklaşım rölativist akıl evresinde de geçerli olmuş görünüyor. Halbuki Müslüman düşünce ve bilimler, rölativist akımın muadili sayabileceğimiz akımlarla mücadele sürecinde şekillenmiş, kendine özgü bir nesnelliği esas olarak dünyayı yorumlamıştı. Bu nedenle mevcut durum Müslüman toplumun kendi tarihsel tecrübesiyle tezat içermektedir.

Din ve akıl ilişkisi sorunu düşüncenin ciddi konularından birisidir, bunda tereddüt yoktur. Bununla birlikte meselenin kapsamlı bir şekilde ele alınırken tarihsel tecrübeyi hesaba katmak bir zorunluluktur.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN