Arama

Mustafa Özcan
Kasım 5, 2021
Parola Kudüs, pusula Salahaddin!
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Son sıralarda ortalıkta liderlik sırlarına dair çok sayıda eser var. Bunlar hepsi lider kültü üzerine bina edilmiş kurgu yüklü kitaplar. Gerçekleri yansıttığı pek söylenemez. Çıkarımlarında kusurlar olması da kaçınılmaz. Bazen sevk-i kader insanı hiç ummadığı ve beklemediği noktalara sürükleyebiliyor. Söz gelimi amcası Şirkuh Selahaddin Eyyübi'yi medrese ortamından çekip garnizon ortamına taşımıştır. Selahaddin Eyyübi sevdiği ortam olan medrese ortamına her dönüşünde karşısında amcasını buluyor. O, Selahaddin'i alıyor yine garnizona iade ediyor. Medrese ortamında yetişseydi belki de şimdi kimse Selahaddin Eyyübi'yi tanıyor olmayacaktı. Ya da sınırlı ortamlarda tanınacaktı. Amcası Şirkuh sayesinde küresel bir şöhret kazanmış ve cihangir olmuştur. Bu tuttuğu yol ya da kendi tercihi değildir. Kaderin üzerine yüklediği misyonun tecellisidir. Esasen Selahaddin Eyyübi medrese ortamına daha yatkındır ve bunu arzulamaktadır. Fatih de aynıdır. Dervişliğe heves etmektedir. Lakin onu çekip çevirmek dervişlerin piri Akşemseddin'e düşmüştür. Onu dervişlik ortamından çekip sürekli askeri ortama yönlendirmiştir. Zira Fatih veya Selahaddin Eyyübi yerine dervişlik veya mollalık payesinin heveslisi çoktur. Dervişler ve ulema zümresi zaten sayıca yeterlilik nisabına ulaşmıştır. Lakin cihet-i askeriyede durum aynı parlaklıkta değildir. Macid Arsan Geylani'nin sunduğu Selahaddin ve çevresi portresinde Şarkın en sevgili sultanının etrafı Geylani ve Gazali ekollerinden süzülmüş dervişlerle doludur. Manevi fütuhatı onlar yapmıştır. Selahaddin Eyyübi yerine rol dağılımında medresede diz çökmek ve meşk etmek onlara nasip olmuştur.

Keza İstanbul fethi konusunda tıkanma yaşandığında Gordion Düğümünü çözen ve tıkanıklığı gideren zat dervişlerin piri Akşemseddin olmuştur. 'İstanbul'un fethi Sultan Mehmet'e değil, Mehdi'ye nasip müyesser olacak' diyenleri ve bu cihetle itiraz edenleri İstanbul'un bir değil iki defa fethedileceğini söyleyerek susturan da, teskin eden de o'dur. Zira hadislerde İstanbul'un fethi iki düzeyde ifade edilmektedir. Bu da iltibasa medar olmuştur. Bunlardan ikincisi 'eşratu's saa' yani ahir zaman alametleri bahsinde zikredilmiştir ve bu fethin Mehdi ile iltisaklı olduğunda şüphe yoktur. Bir diğer hadis ise ilk fethi müjdelemekte ve fethin komutanını ve askerini övgüyle anmakta ve tebcil etmektedir. Bu da Fatih ve ordusudur. Akşemseddin bu izahatıyla tıkanmayı gidermiştir. Kısaca dua ordusuyla meydan ordusu birbirini tamamlamaktadır. Bazen ikisi bir kalıpta buluşmakta ve alperen olarak anılmaktadır. Kısaca dervişlerle, alimler ve askerler arasında kendiliğinden bir iş bölümü teşekkül etmektedir. Kalemiye, seyfiye ve ilmiye sınıfları birbirlerini tamamlamaktadır.

Selahaddin Eyyübi dönemindeki gibi ortaya çıkan reşit yönetimle birlikte asude bir iklim yeşermiş ve ideal bir yönetim tarzı ortaya çıkmış ve kinler ve fitnelerin önü kesilmiş ve dinmiştir. Herkesin hakkı sahibine tevdi edilmiştir. Selahaddin dönemini yazanlar bu dönemde adaletin gözetildiğinde hemfikirdir. Adaletin ikamesi yürekleri soğutmuş ve kardeşlik ve barış bağlarını ve iklimini yeşertmiştir. Bunlardan birisi de yerinden yönetime dikkat edilmesidir. Yerel yönetimler yanlış kararlar aldıklarında veya ihanet ettiklerinde tedip edilmişlerdir. Onun dışında yerel yönetimler deneme yanılma yöntemine açık olagelmişlerdir. Selahaddin Eyylübi'nin sırlarından birisini -eğer varsa-şöyle ifade edebiliriz: Sıkı bağlar ve gevşek yönetim. Gevşek yönetimden maksat insanların hür iradelerini ve idari melekelerini geliştirebilmelerine imkan veren vasat/ortam demektir. Teseyyüp ve boş vermişlik değildir. Yetkileri tek elde toplayarak ümmetin ve milletin maslahatını fevt etmek, reşit bir idarenin harcı değildir. Aksi halde bürokratik yığılmaların önü alınamaz. Selahaddin Eyyübi de idarede böyle davranmıştır. Selahaddin'in misyonu vizyonunu da belirlemiştir. Misyonu Kudüs'ün geri alınması ve mukaddimesi olarak da ümmetin iki yakasının bir araya getirilmesi ve yeniden toparlanmasıdır. Selahaddin Eyyübi misyon ve vizyonunda başarılı olmuştur. Zira ihlası kuşanmış ve gayret ve ciddiyeti baş tacı yapmıştır. Misyonu Kudüs'ün kurtarılmasıdır. Vizyonu veya uzak görüşlülüğü ise ittifaklarında somutlaşmıştır. İttifaklara gitmesini kolaylaştıran hususların başında ise mütevazi ve uzlaşmaya yatkın ve açık kişiliği gelmektedir. Kişisel donanımı ve vizyonu misyonunun önünü açmıştır. Tevazusu ve sıcakkanlılığı bu yolda öz sermayesi olmuştur. İnsanlar kendisine kolay ulaşmış ve kaynaşmışlardır.

Geçmişte İstanbul'da yapılan uluslar arası Selahaddin Eyyübi buluşmasında konuşmacılardan birisi son sıralarda sık sık ikameti ve hürriyeti tahdit edilen İkrime Sabri, Selahaddin Eyyübi'yi başarıya götüren hususların başında salih ve olgun bir ortam ve sırdaşlar zümresi olduğunu söylemiştir. Macid arsan Geylani'nin tespitleriyle bu salih zümre ise Gazali ve Geylani kollarından gelmektedir. İkrime Sabri günümüzün Haçlı Savaşları dönemini andırdığını ve bu savaşlara mukabele eden ve Hittin Savaşıyla birlikte (1187) Kudüs'e geri alan Salahaddin'den ders almamız gerektiğini ifade etmektedir. Aksungur, İmadüddin Zengi ile Nureddin Mahmut Zengi'nin Selahaddin Eyyübi'ye çığır ve ön açtıklarını hatırlatmıştır. Selahaddin Eyyübi dönemi ve öncesinde derebeylik konumundaki mülük et tevaif de denilen devletçiklerin Frenklerle işbirliğini hatırlatan İkrime Sabri günümüzde de benzeri bir atmosferin teşekkül ettiğini ifade etmektedir. Günümüzde haini ve münafığı en bol olan bölge İslam dünyasıdır. Günümüzde çifte kavrulmuş bir derebeyler kümesinden bahsetmek mümkündür. Bunların temel özelliği ümmetlerine yabancılaşmaları nispetinde Frenk fodulluğu ve Siyonizmin uşaklığını yapmalardır. Selahaddin Eyyübi'nin zaferlerinin nedenlerini on kalemde toplayan İkrime Sabri en temel hususun ise salih bir ortam ve çevre olduğunu söylemiştir. Selahaddin mücahit ulema ile birlikte hareket etmiştir. Bittabii Selahaddin Eyyübi umur-u askeriye ile de yakından ilgilenmiştir. Daha gençlik çağlarında Şam'da fütüvvet teşkilatı kurmuş, bununla gençler arasında cihat şuurunu ve ateşini uyandırmak istemiştir. Kadınlara ve çocuklara dahi cihat şuurunu aşılamıştır. Kudüs'ün kurtarılması için ümmeti bir çatı altında toplamış ve Araplar, Türkler, Kürtler, Persler ve Berberileri silah arkadaşı yapmış ve ortak zeminde buluşturmuştur. Yazar Muhsin Salih'e göre ise gözünü budaktan sakınmayan ve bezl-i can eden samimi liderler ve kadrolar kuşağı yetiştirmiştir. Selahaddin Eyyübi iki cephede birden mücadele etmiştir. Cephelerden birisi iç cephedir ve iç cephe politikası birlik ve hoşgörü üzerine dayalı ve kuruludur. Dış cephe ise düşmanlarla çevrilidir ve onlara aman tanımayan bir politika takip etmiştir. Dış cephede uzlaşmaya yanaşmayan ve savaşı taraftarı bir yaklaşımı benimsemiştir.

PLANLAMACILIĞI

Selahaddin Eyyübi gelişigüzel hareket etmiyor bir plan dahilinde yürüyordu. Bu yönü hem Mescid-i Aksa hatiplerinden İkrime Sabri hem de Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Muhyiddin Karadaği tarafından tescil edilmiş ve özellikle vurgulanmıştır. Bu baptan olmak üzere Fatih Sultan Mehmet gibi gemileri karadan yürütmüştür. Haçlıların Kızıldeniz'e açılan tek deniz üssü, kapısı ve limanı olan Eyle'yi ele geçirmek için planlar yaptı. İhtiyacı olan gemiler için parçalar yaptırıp develere yükleyerek Eyle'ye doğru yola çıktı. Bu parçaları birleştirerek denize indirdi. Denizden ve karadan kuşatılan Eyle 1170 yılının Aralık ayında teslim oldu (1).

TARİHİN RÖVANŞI

Kudüs Selahaddin Eyyübi tarafından 1187 yılının 2 Ekim tarihinde uzun çabaların ardından kurtarılmıştır.

Günümüzde İsrail'in kuruluşu ise iki dünya savaşına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Birincisinde yani Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlılar yenilmemiş olsaydı yine de toprak transferi gerçekleşmeyeceği için İsrail kurulamayacaktı. 2 Ekim'den bir ay sonra yani 2 Kasım tarihinde (1917) İngilizler Osmanlıların mağlubiyetinden istifade ile Yahudilere milli vatan taahhüdünde bulunmuşlardır. Yani toprak transferi. İkinci Dünya Savaşıyla da birlikte Hitler'in mezalimi işlenerek milli nüfus ikmali yapılmıştır. Yahudi göçü hızlandırılmıştır. İbrahim Hatip adlı yazarın da değindiği gibi düvel-i muazzama olmasaydı İsrail devleti kurulamazdı. Süveyş Kanalı gibi süreç Fransızlarla ve Napolyon'la başlamış İngilizlerle devam etmiştir. Daha doğrusu Napolyon ile başlamış Balfour ile devam etmiştir. İbrahim Hatip'in tespiti bizi bir ayete götürüyor. Yahudilerin payidar olmaları ya Allah'ın inayetine ve ipine ya da beşerin ipine bağlıdır. Beni İsrail'de nübüvvet devresinin tamamlanmasıyla birlikte Yahudilerin üzerinden Allah'ın inayeti çekilmiş ve ipi devre dışı kalmıştır. Bunun yerine beşer ipi almıştır veya geçmiştir (Hablumminallahi vehablum minennasi) .

İngilizler İsrail'i kurarak tarihin rövanşını aldıklarını düşünmüşlerdir. 2 Ekim'den 2 Kasım'a işleyen süreç budur. Tarih devran halinde olduğundan 2 Kasım yine 2 Ekim'e evrilecektir. Mesele vakit misyon ve vizyon meselesidir. Selahaddin gibi vizyon sahipleri çıkacak ve misyonu yeniden ikmal edeceklerdir.

1-https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/491457

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN