Arama

Zekeriya Erdim
Mart 25, 2021
Şiddet kimin çocuğu?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Genelde sosyal bilimciler, özelde istatistikçiler; 20. yüzyılı, "şiddetin uzun soluklu yüzyılı" olarak tanımlamıştı. 21. yüzyılın başlarında ise; alanı genişledi, oranı arttı ve daha vahim bir seviyeye ulaştı.

Şimdilerde, hemen her gün; şiddet olaylarını konuşuyoruz. Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin; sebeplerini, sonuçlarını tartışıyoruz.

İnsanlar da toplumlar da düştükleri yerden kalkarlar. Tırmanırken ya da toparlanırken; uzanacak el, tutunacak dal ararlar.

Onun için; çözüm arayışları bağlamında, öncelikle şiddetin kaynağını bulmalıyız. Hangi kültürün ve medeniyetin gayrımeşru çocuğu olduğunu iyi bilmeliyiz.

Aslında biz, Türk-İslam medeniyetinin öncüsü olan bir ülkeyiz. Ancak, son birkaç asırdır Batı medeniyetinin hâkimiyet alanı içindeyiz.

Bu iki kültürün ve medeniyetin temel değerlerine baktığımızda, aradaki farkı görürüz. İşte o zaman, şiddeti doğuran anlayışın ve yaşayışın kaynağını buluruz.

ŞEFKAT VE MERHAMET MEDENİYETİ

Bizim medeniyetimiz; insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bütün varlık âlemi için "zararı engelleme, faydayı temin etme" anlayışına ve işleyişine göre kurulmuş. Yazılı vahiy Kur'an ile yaşanmış vahiy sünnette; "huzur ve güven iklimi" oluşturmanın şifreleri verilmiş.

Savaş hali hariç, şiddetin her türlüsü yasaklanmış. Savaş hukukunda ise; "sadece savaşanlarla savaşma, esirlere eziyet etmeme, mala mülke zarar vermeme" şartına bağlanmış.

Yaratılanı Yaratan'dan dolayı seven, hayatı ve içindekileri her türlü tehlikeye karşı korunması gereken emanetler olarak gören bir medeniyet. Temel ilkesi; Allah'ın yarattığı herkese ve her şeye karşı, "sınırsız bir şefkat ve merhamet".

Maide suresi ayet 32'de beyan edildiğine göre; cinayet işlediği veya yeryüzünde bozgunculuk yaptığı için hukuken hakkında ölüm cezası verilmiş olanların dışında, "Bir kimse bir insanın hayatına son verirse, bütün insanlığı öldürmüş gibidir; bir kimse bir insanın hayatını kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibidir". Allah'ın dinini tebliğ ve temsil makamında bulunan Peygamber'in (sav) beyanına göre ise; "Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan; diğer insanların, kendisine karşı mallarını ve canlarını emniyette hissettikleri kimsedir."

O Peygamber ki; hayatı boyunca hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı sözlü ya da fiili şiddet eğilimi göstermemiş, gösterenlere de izin vermemiş. Kuşu, kedisi, köpeği ölen çocuklara bile taziye ziyaretine gidip; üzüntülerini paylaşarak baş sağlığı dilemiş.

Ayrıca, en güçlü olduğu zamanlarda bile; kendisine eziyet edenleri, öldürme teşebbüsünde bulunanları, yurdunu yuvasını terk etmek zorunda kalmasına sebep olanları cezalandırma yoluna gitmemiş. Amcası Hz. Hamza'yı kalleşçe şehit eden, göğsünü yarıp kalbini çıkaran köleyi dahi affetmiş; sadece, gözünün önünde dolaşmamasını söylemiş.

Ancak, günümüz Müslümanları açısından bir temel sorunumuz var. Birileri ayetleri ve hadisleri yanlış tercüme edip; Allah'ın emrine, Peygamber'in sünnetine uymayan eylemler ve söylemler içine giriyorlar.

Her kim, İslam dinini şiddetle örtüştürüyor, özdeşleştiriyorsa; ya gafil ya da haindir. Şayet doğru tebliğ ve temsil edilebilirse; yeryüzüne kalıcı huzur ve güveni getirecek yegâne din, bu dindir.

VAHŞİ BATI-VAHŞİ KAPİTALİZM

Antik Yunan'dan günümüze kadar, Batı Medeniyeti; şiddetin her türlüsünü hem bir yaptırım aracı olarak kullanmış, hem de arenalarda seyirlik oyun ve eğlence haline getirmiş. Gittiği her yere; zulüm, işkence, felaket götürmüş.

İşgal ettikleri ülkeleri ve toprakları sömürmekle yetinmemiş; yerli halklara, soykırım yahut toplu katliam uygulamışlar. Öldürmediklerini esir edip köleleştirmiş; mal ve meta gibi almışlar, satmışlar.

O kadar ki; "vahşi batı" sözü, yaygın bir deyim haline gelmiş. Vahşetin kitapları yazılmış, belgeselleri yapılmış, filmleri ve dizileri çekilmiş; yeni nesillerin de zihinlerine işlenmiş.

Modern zamanlarda, bilim ve teknoloji geliştikçe; şiddetin metotları, usulleri, araçları, gereçleri de gelişti. Vahşi Batı, biraz kılık değiştirip; "vahşi kapitalizm" uygulamasına dönüştü.

Azgınlık, sapkınlık, doyumsuzluk; yükselen ve ilerleyen bir süreç haline geldi. Şeytani arzuların arenasında; her yol ve yöntem, fütursuzca kullanılır oldu.

Silah, sermaye ve medya gücüyle; ülkeleri ve toplumları esir alıyorlar. Siyasi ve ekonomik krizler, terör organizeleri, darbeler, işgaller, iç savaşlar aracılığıyla; "şiddet imparatorluğu" kuruyorlar.

İşin garibi; "kan kusturanlar" ile "çanak tutanlar" aynı eller. Önce "zehri yayma", sonra "panzehri üretip satma" denklemi ve düzeni içindeler.

Dünyanın ve insanlık âleminin; hakkı ve hukuku korumayan, günahı ve sevabı tanımayan, cennete ve cehenneme inanmayan, parayı ve gücü ilahlaştıran vahşi düzenlerden kurtulması gerekir. Şimdilerde, bütün cephelerde istiklal ve istikbal mücadelesi veren Türkiye; "her zaman, her yerde, herkes için huzur ve güven" idealinin öncüsü olabilir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN