Arama

Zekeriya Erdim
Mart 22, 2021
Kabuğu içeriden mi kıralım, dışarıdan mı?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Varlıklar, var oluş süreçleri içinde; bir "oluşma", bir de "gelişme" safhalarından geçerler. Dışarıdan bir zorlama olmazsa; kendi iç dinamikleriyle, fıtrat çizgisi üzerinde, yaratılış gayesi istikametinde ilerlemeyi seçerler.

Oluşma safhası, Allah'ın iradesiyle "yaratma"; gelişme safhası, kullara verilen yetki ve sorumlulukla "icat etme" şeklinde gerçekleşir. Bu denklemi doğru okumak ve anlamak; hayat binasının kapılarını açacak anahtarları bulmak, şifreleri bilmek demektir.

Anneler ve babalar çocuklarını, öğretmenler ve idareciler öğrencilerini, sosyal ve siyasal yapılar mensuplarını yahut taraftarlarını, kamu ya da özel sektör kurumları çalışanlarını; kendi doğrularına göre geliştirip, aktif ve verimli hale getirme niyeti, gayreti içindeler. Her biri; en büyük sermaye olan insan unsuru üzerinden, daha fazla fayda devşirmenin peşindeler.

Hayatı ve içindekileri, yaratılış gayesi istikametinde kullanarak fıtrata uygun davrananlar; huzurlu, güvenli, başarılı oluyorlar. Yaratan'a ve yaratılış kanunlarına muhalefet edip, aykırı davranma cüretinde bulunanlar ise; güzergâh dışına çıkıp, uçuruma yuvarlanıyorlar.

İşte bu noktadan hareketle, bütün işlerimizin ve işleyişlerimizin selameti için; yazılı vahiy Kur'an'ı, yaşanmış vahiy sünneti, yaratılmış vahiy âlemi ve içindekileri doğru okumak, anlamak, yorumlamak gerekiyor. Bu da özet olarak; ilim, iman, amel, tavır bütünlüğü içinde "fıtrat dini" üzere yaşamak anlamına geliyor.

Ancak; her hâlimizin hikâyesinin, içeriden başlayıp dışarıya doğru geliştiğini görüyoruz. Beyin istemeden, bedenin harekete geçmediğini; organların ve organizmanın görevini yapmadığını biliyoruz.

Basit ama önemli deneylerimizin, gözlemlerimizin sonuçlarına göre; çekirdek dışarıdan kırılırsa çöp, içeriden kırılırsa ağaç olur. Toprağa düşen tohum, uygun iklim şartlarında kabuğunu çatlatıp filizlenir; tedrici tekâmül esasına göre gelişir, mahsul vermenin yolunu bulur.

Kelebeğin, kanat kullanımını öğrenerek uçabilmesi için; kozasını kendi gayret ve kabiliyeti ile delip çıkması gerekir. Dışarıdan müdahale; kabiliyetinin ve kapasitesinin ortaya çıkmasını engellemek, uçma yeteneğini kaybetmesine sebep olmak demektir.

İnsanların ve toplumların gelişimi yahut değişimi, dönüşümü de bu sistematiğe göre gerçekleşir. Değerleri ve doğruları değişenlerin; duyguları, düşünceleri, davranışları da değişir.

On ikinci yüzyıl Endülüs ulemasından İbn Rüşt; asırlar önce, bu noktaya dikkat çekmiş. Durumu izah için; "Yumurta dışarıdan bir güçle kırılırsa, bir hayat sona erer. İçeriden bir güçle kırılırsa, yeni bir hayat başlar. Zira, sahih dönüşümler daima içten gelir" demiş.

Yaşadığımız hayatın başı, beyni insandır. İnsanın inanıp içselleştirdiği şeyler, dışa vurup toplum bünyesine de yansır.

Onun içindir ki; Hz. Muhammed'in (sav) şahsında tecelli eden ve dünyanın en büyük sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik değişimini gerçekleştiren vahiy süreci; yirmi üç yılda tamamlanmış. İnsanın yeniden ihyasına ve inşasına; iç dinamiklerini harekete geçirecek iman tahkimi ile başlanmış.

Dinin tebliği; Peygamber'den başlayıp ashabına doğru yayılan bir temsille olmuş. Önce gönüller, sonra ülkeler fethedilmiş; muazzam bir şefkat ve merhamet medeniyeti kurulmuş.

O halde, her yaş ve seviyedeki insanda, ümit ve temenni edilen değişimin, dönüşümün sağlanabilmesi için; önce gözüne, gönlüne girilmesi gerekir. Bu da korkutmak yerine sevdirmeyi, zorlaştırmak yerine kolaylaştırmayı gerektirir.

Biz, tebliğ ettiğimiz değerleri kendi şahsımızda iyi temsil ederek rol model olabilirsek; onlarda da bizim gibi olma isteği ve ihtiyacı uyanır. Kalbin arzusu kalıba yansır; değişimin, dönüşümün kapısı aralanır.

Başta yetişme çağındaki çocuklar ve gençler olmak üzere, değiştirmek ya da geliştirmek istediğimiz insanlara verilecek eğitim, rehberlik, danışmanlık hizmeti; anne, baba, öğretmen, idareci, aydın, yönetici gibi sıfatlarla zorlama yaparak kabuğu dışarıdan kırmak olmamalıdır. Onların iç dinamiklerini harekete geçirecek ve kendi kabuklarını kırmalarına izin verecek yahut fırsatlar sunacak sosyal, kültürel, fiziki çevre ve ortam oluşturulmalıdır.

Yurdumuzun ve yuvamızın, bölgemizin ve dünyamızın; böyle bir iklime ihtiyacı var. Tohumlar toprakla buluşacakları, fidanlar ağaç olup çiçek açacakları baharı bekliyorlar.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN