Arama

Selahaddin E. Çakırgil
Haziran 21, 2022
Topal Osman…

(Bir hatırlatmayı te'kiden tekrarlayalım ki; Enver Paşa üzerinde bu kadar duruşumuz, onu yanlışlarıyla-doğrularıyla 100 yıl önceki günlerimizin müessir bir şahsiyeti ve de bu yıl, onun dünyaya vedâ edişinin -4 Ağustos 1922 tarihinin- 100'üncü yıldönümü de olmasından dolayıdır.)

💠

Ne demişti, Karabekir Paşa;

'(…) İşte Enver'in gece- gündüz bu hülya ve rüyalarla yeni bir cihan imparatoru olabileceği fırsatını kaçırmamak için bu maceraya atıldığı kanaatindeyim. Bunu şununla da iddia ediyorum: Bakû mümessiliğine giden Memduh Şevket Bey bana da giderken Fergana'dan, Basmacılar'dan ağız sulandırıcı bir tarzda bahsetmiş, mesele bir kumandan meselesi diyerek beni tahrik etmek istemişti. O zaman ben Şarq'daki vazifemi ve memleketin halini ve bizlerden neler beklediğini izah ederek 'bu seraplar arkasından koşacak kadar ne beynim uyuşmuştur ve ne de avareyim' demiştim. İttihadçıların İstanbul'da bir kaynakları vardı. (Karabekir Paşa, bunları yazarken, kendisinin de İttihad- Terakki Cemiyeti içinde, Anadolu'daki hareketi yürütenlerin tamamiyle birlikte hareket ettiğini hatırlamazlıktan geliyordu.) Memduh Şevket Bey'i dinledikten sonra, Buhara'ya giden Cemal veya Enver Paşaların bu serabı yakalamak için birbirleriyle rekabet edeceklerini düşünmüştüm. Hakikaten öyle tecellisini görünce… (…)

Enver de, Cemal de, bu fâni dünyaya göz yumdular. Tabiî, izleri her büyük hadiseler gibi ebedîdir. Bu izlerden Erzurum ve Trabzon'daki gayretkeş şuûrsuzların izleri de zaferden sonra dahi beni hayli rahatsız etti.. (…) Hattâ ben Meclis'e geldiğim zaman, siyah tahtaya 'Katiller yakalanmadı!' diye yazdılar. Fakat çok geçmedi, katillerin, Ankara'dan gitmiş olan (Topal) Osman Ağa'nın adamları olduğunu Trabzon mebusu -belki de yazıyı yazan (Ali) Şükrü Bey- öğrendi. Akrabasından biri de bu işte zî-medhalmiş, hakikat anlaşıldı, fakat çok geçmedi, bu mebusu da Ankara'da boğdular, (Topal) Osman Ağa'yı da Gazi'nin ikametgâhı civarında öldürdüler. Bu cinayetler serisi müthiş bir tarihtir, her halde İstiklâl Harbimiz için bir lekedir. Tarih elbette bu macerayı bir gün olduğu gibi gösterecektir.'

(Bu arada, Karabekir Paşa'nın, yukardaki kısımda sözünü ettiği, Ankara'da öldürüldüğünü belirttiği Topal Osman'ın bugünlerde yeniden gündeme gelmesi konusuna da değinmekte fayda olsa gerek.)

💠

'Kaatil' ve 'Kahraman' sıfatları kanunla alınıp verilebilir mi?

Bizim çocukluk yıllarımızda Karadeniz ellerinde hikâyelerini köy odalarında ve değişik şekillerde dinlediğimiz Topal Osman ve emrindeki -kimilerine göre- eşkıya çeteleri, kimilerine göre de 'kahramanlar', -MHP Başkanı Devlet Bahçeli'nin da imzasını taşıyan bir kanun teklifinin Meclis'e verilmesiyle- yeniden gündeme geldi.

Bu teklif kabul edilirse, Topal Osman'ın bir kaatil, bir suçlu değil; bir kahraman olarak anılmasının yolu açılacak.

Ne kadarlık bir zaman aralığından sonra?

99 sene sonra...

Evet, tam 99 sene sonra. İdâm'dan sonraki bir af.

Ama, birazcık bir yanlış yapılmış!

💠

Giresun'a gidenler, kaleye çıkarlarsa, orada Topal Osman'ın kabrini ve kabrindeki mermer kitâbede, onun Balkan ve Birinci Dünya Savaşı ile Sakarya muharebesinde nasıl kahramanlıklar gösterdiğinin yazıldığını okurlar.

Ama, o kitâbede, Osman Ağa'nın sonunda nerede, niçin ve nasıl öldüğü veya öldürüldüğü gibi konularda hiçbir bilgi yoktur. Bu durumu, geçen sene, arkadaşlarımızla kendi aramızda konuşurken, bu resmî tarih yaklaşımını orada, üstelik de İslâmî örtüye riayet etmemiş ve Topal Osman'ının mezarına ellerini açıp 'Fatiha' okuyan iki hanım da duyduklarında, hınçlı bir ses tonuyla, 'Osman Ağa'nın nasıl öldürüldüğünü buraya yazamazlar..' dedilerdi.

💠

Yani, Topal Osman 100 yıllık tek taraflı suçlama ve yorumlara rağmen, hele de Giresunluların kalbinde hâlâ da bir kahraman!

Sadece Giresun'da değil, Topal Osman'ın, çoğu eşkıya çeteleri olan kimseleri nasıl itaati altına alıp, o rûm ve ermeni hıyanetlerine karşı, -aynı sertlikte olsa bile- nasıl mukabelede bulunduğunun ve onların ihanetlerin nasıl cezalandırıldığının hikâyeleri, Sinop'tan Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerine kadar uzanan Orta ve Doğu Karadeniz'de nesillerden nesillere gözyaşlarıyla anlatılmıştır. Kezâ, müslüman halkla asırlarca yan yana ve dinlerini koruyarak yaşayan 'Pontus rum'larının ve ermenilerin Osmanlı'nın çöküş sürecinde, ellerine bir fırsat geçtiğini sanarak müslüman halkı kadın, çocuk, savunmasız yaşlı erkek, vs. dinlemeden, nasıl katlettikleri ve evlerini-barklarını nasıl yakıp yıktıklarının hikâyeleri de tarihî hâfızâlarda hâlen de korunmaktadır.

Ama, Topal Osman ve emrindeki güçlerin o hain gayrimüslimleri sindirirken onların çocuklarının ve kadınlarının da -İslâm savaş ahlâkı cevaz vermediği halde- katledildikleri anlatılıyordu.

Çünkü, henüz, Sırbların 1992-97 arasında korkunç zulüm ve cinayetlerine, 'aynı şekilde karşılık verelim' diye izin isteyen Bosnalı müslüman savaşçılara, 'Hayır, onlar bizim öğretmenimiz değil, düşmanımız. Savaş hukukunun ölçülerini bize İslâm verir.' diyen Aliya İzzet Begoviç'in sahneye çıkmasına 70 sene daha vardı.

💠

Bahçeli'nin teklifinin gerekçesinde, 'Giresun'un bu yiğit evlâdının, Gazi Meclis'in varlığı ve Millî Mücadele'nin zafere ulaşması için sergilemiş olduğu büyük fedakârlık, tarih huzurunda apaçık ortadayken (…), isbat vesikaları bağımsız bir mahkeme huzurunda değerlendirilmeksizin kaatil olarak ilân edilmesi hakkaniyete, gerçeklere ve yüreklerinde Topal Osman Ağa sevgisini yaşatan millet evlatlarının vicdanî kanaatlerine uygun değildir.

Elbette ki, bir mahkeme kararı yerine asla geçmeyecek olan Meclis Kararı gerçekleri değiştirecek bir vesika hükmünde olmamakla birlikte, (…)Topal Osman Ağa'nın itibarı üzerine gölge düşüren bir tarihî vesika olarak arşivlerde durmaktadır.(…)' denilmektedir.

💠

Mustafa Kemal'in Muhafız kıtasının komutanlığı yıllarca yapan Topal Osman Ağa'nın, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara'da âniden ortadan kaybolan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'in ölümünden sorumlu tutulduğu -ve yıllarca hizmet ettiği M. Kemal tarafından oyuna getirildiği- kanaatiyle intikam almak için adamlarıyla birlikte Çankaya Köşkü'nü basmaya karar verdiği ve çıkan çatışmada, 1 Nisan 1923 gecesi, Çankaya Köşkü'ne yakın Papazın Bağı mevkiinde öldürülerek toprağa verildiği, TBMM'nin 2 Nisan 1923 tarihli ve 370 sayılı kararıyla Topal Osman'ın cesedinin gömüldüğü yerden çıkarılıp Meclis kapısı önünde asılarak teşhir edildiği ve başının kesildiği tevatüren bilinmektedir.

Meclis'de, hele de Lozan'ı kabul etmemekte M. Kemal'e direnen İkinci Grub'un en ateşli üyelerinden olan Ali Şükrü Bey'i Topal Osman mı öldür(t)müştür gerçekten, hem de davet ettiği kendi bağ evinde?

Bu ihtimal, onun yiğitliğine aykırı görülebilir. Ama, onun M. Kemal'e ölümüne bağlılığı da ortada.

💠

Yoksa, Ali Şükrü Bey, Topal Osman'a veya bir başkasına öldürtülmüş olsa bile, M. Kemal'in, o hengâmede, kontrol edilmesi zor duruma gelmiş olan Topal Osman'dan da kurtulmak istemiş olması, uzak ihtimal midir? (Nitekim, Topal Osman'ın oyuna getirildiğini düşünüp, intikam almak üzere, Çankaya Köşkü'ne saldırması ve onun Çankaya'ya saldırdığı ihbarı üzerine, M. Kemal'in çarşafa bürünerek köşkten kaçtığını yazan İ. Çalışlar aleyhine, 'o ifadeleriyle M. Kemal'i küçük düşürdüğü' iddiasıyla dâva açılınca, o da, 'Ben belgelere dayanarak yazdım bunları, hakaret kasdım yoktur..' diye savunmuştu kendisini..) Bu arada, belirtelim ki, ünlü türkçülerden Dr. Rıza Nûr'un ünlü -ve de yasak olan- hâtıratında Topal Osman konusunda yazdıkları konuya daha başka açılardan bakılmayı da gerektirebilir.

100 yıl öncesinde öldürtülüşleri üzerinde kocaman sual işaretleri bulunan yüzlerce- binlerce faili veya azmettiricisi gizlenmiş cinayetler yok mudur? 5816 sayılı ve bugünkü dünyada emsali olmayan bir kanun var oldukça, karşılaşılan her zorluğun, 'İhtimal ki bazı kelleler koparılacaktır' yöntemiyle halledildiği ve nice mazlûmlarının hain, nice zâlimlerin de kahraman olarak nitelendiği o dönemin rahatça konuşulmasına izin vermeyen ve her ciddî eleştiriyi bile hemen hakaret sayan o kanunu yürürlükten kaldırmadan sadece Topal Osman için bir istisnayı Devlet Bahçeli vicdanına nasıl sığdırabilecektir?

💠

Bugün İsmet İnönü'yü de sevmeyen niceleri vardır, ama, hakkında bir koruma kanunu olmadığı halde, kimse ona hakaret etmemekte ve sadece uygulamalarını beğenmediklerini söylemektedirler. Normal bir insan gibi anılmak hakkı, M. Kemal'e de verilmelidir. Ve açıktır ki, o koruma kanunuyla asıl korunmak istenen, 85 sene öncelerde ölmüş olan bir kişi değil; M. Kemal'i bir korkuluk gibi kullanıp, onun adına bir saltanat kurmuş olan ve ondan geçinen darbeciler, mütegallibe sınıfı ve derin devlet güçleridir.)

💠

(Karabekir Paşa'nın hâtıratında değindiği 'Topal Osman' konusuna da, bu kadarca temas ettikten sonra tekrar Karabekir Paşa'ya dönelim:

💠

Karabekir Paşa, şöyle devam ediyor: '…Şark'ta, İstiklâl Harbimizi sarsacak bir hadise çıkartmamıştım, basit bir-iki tevkıf hadisesi ki, ikisi de beraetle neticelenmişti. (….) Mâdûnlarımı (emrimdekileri, astlarımı) hırpalatmamak için, en son sözüm, 'Emri veren benim, kim ne soracaksa, bana sorsun..' dedim. Nihayet, (….) benim Ankara'ya Müdafaa-yı Millîye Vekâleti'ne istenilmekliğim ve (…) Şark'ta bir Müfettiş-i Umûmîlik ihdasıyla tayinim hususundaki teklifimin 'Şark'ta Hidiviyet yapamayız..' diye istihfaf olunması, (…) ne fenâ hislerle Mustafa Kemal Paşa'nın -benim en samimî ve fedakârane çalıştığım zamanlarda dahi- hakkımda tevehhümde bulunmasını gösterir hususları ayrı bahiste izah edeceğim. (…)' (s.302-303)

💠

Evet, Karabekir Paşa'nın Enver Paşa hakkında ve bu arada M. Kemal Paşa hakkında yazdıkları, genel hatlarıyla böyle.. Paşalar arasındaki tuhaf ve bitmeyen gizli-açık mücadeleler…

(Devam edeceğiz, İnşaallah..)

Selahaddin Eş Çakırgil

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN