Mustafa Özcan
30.04.2024
Mustafa Özcan
Bizi yaşatanlar
Tüm Yazıları

Bizi yaşatanlar

Her yerde ve ilde 'bizi yaşatanlar' hikayesine rastlarsınız. Onlar olmadan hayatın dalları kurur. İkilimi çölleşir, kuraklaşır. Fedakar nesiller geleceğin köprüsünü kurarlar. Ağaç diken bir çiftçinin veya köylünün hikayesi bütün kültürlerde vardır. Hikayede anlatılan yaşlı çiftçi adeta kendisinden sonrakiler için dünyada nöbet tutmaktadır. Yaşlı haliyle toprağı eşeler ve ağaç diker. Bu hikayenin eski versiyonları kadim veya antik Yunan'a kadar uzanır. Bizde ise Harun Reşid ile Fatih Sultan Mehmet veya Osmanlı padişahlarıyla ilişkilendirilir. Padişah yaşlı bir çiftçi görür. Yaşına başına aldırmadan fide dikmektedir. Padişah bu durumu ihtiyar çiftçiye sorar. Göremeyeceğin ağaçların veya erişemeyeceğin meyvelerin fidesini ne diye dikersin ki, der. O da 'bizden öncekiler ekmeseydi biz yiyemezdik şimdi sıra ve nöbet devri bizde' der. Bu bilinç dolu hikmetli cevap karşısında vaktin padişahı bir kese altın uzatır. Hikmet sahibi çiftçi ise 'daha henüz dikmeden meyvesini aldık' diye karşılık verir. Bu dünya bir nöbet alanıdır. Değirmendir. Her nesil nöbetini savar ve gelecek kuşaklara devreder, hazır ortamlar bırakır.

Diyanet İşleri eski başkan vekillerinden Hamdi Mert de gayret timsali ibret dolu insanların hayat hikayesini kaleme almış ve romanlaştırmıştır. Bu kahramanlar romanda canlandırılmış ve satırlarda hayat bulmuştur. Akisleri gelecek kuşaklara çalınmıştır. 1973 veya 1974 yılında Kiel'de okuduğum bu roman beni sarmış ve bırakmamıştı.

Roman kahramanı zat Antalya'yı muzla portakal ve limonla imar ve ihya eder. Böylece Çikita muz yerine yerli muzlar da soframızda yer bulur. Bu örnek bir model olmuştur. Muzdan sonra kivi gibi meyveler de yerli düzeyde bu gayretkeş insanların çabalarıyla soframıza yol buldular.

Böyle bizi yaşatanlar kabilinden başka hikayelerden birisi de Afyon-Şuhut boylarında somutlaşmıştır. Dostlar Divanı ile birlikte 300 kişinin istihdam edildiği bir et şarküteri firmasının ete kemiğe büründüğü Afyonkarahisar'ın Şuhut İlçesine doğru yola çıktık. 27 Nisan 2024 sabahı İstanbul Bahçelievler Belediyesi'nin önünden bize tahsis edilen belediye aracıyla birlikte yaklaşık 40 kişi olarak eski bir Dostlar Divanı sünnetini ihya ettik. Meslektaşımız ve dostumuz Sami Özey bu geleneği pandemiden beri ara verdiğimizi Şuhut İlçesini ziyaretle birlikte yeni bir siftah yaptığımızı söyledi. Buna hukuk dilinde istinaf derler. Dostlarla yeni bir siftah daha yaptık. Çoktandır görmediğimiz dostlarla hasret giderdik. Hasret gidermek acıları dindiren bir kavuşma anına tekabül eder. Hakikaten de gezimiz çok nezih ve duygusal bir atmosferde geçti.

Burada merhum Cengiz Numanoğlu hayaliyle ve karaltısıyla yine aramızdaydı. Dostlar Divanı'nın gediklilerinden Bursalı ses sanatçısı Mesut Yavaş onun bazı şiirlerini seslendirdi. Bu şiirlerden birisi hayatın bir itirafıydı. Daha önce umre ve hacca bir defadan fazla gidenleri eleştirir ve bunun yerine bu masrafların başka alana kaydırılmasını istermiş. Yusuf Kardavi de bir defasında öyle söylemişti. Ama bir de işin iştiyak ve özlem kısmı var. Aşığa Bağdat sorulmaz derler. Cengiz Numanoğlu da bunu yaşayarak idrak eder. Bunu bir şiirinde dile getirir. Aldım cevabımı Beytullah da ben! mısraı bu itirafı ortaya koyar. Bu bana Mevlana'nın neyin asli diyarından koparılış hikayesi eşliğinde serzenişini anlattığı veya özlemini dile getirdiği satırlarını hatırlattı. İnsanın ruhu da manevi diyarlarla bağlantılıdır. Ona yaklaştıkça ruhu kanatlanır. Uzaklaştıkça ruhuna yabancılaşır.

Ayşe Karabat bir dönem Kudüs'te muhabirlik veya temsilcilik yapmıştır. Kudüs'ü anlattığı bir eserinde ona duyduğu özlemi dile getirir. Kitabı "Kudüs'ün Gönüllü Sürgünleri" adını taşımaktadır. Kudüs, Mekke ve Medine gönüllü sürgünler ya da mücavirler diyarıdır. Mücavirler buraların kadim sakinleriyle iç içe yaşarlar. Kudüs esir eden bir tutkudur. Bu tutkunun esareti altında insan Kudüs'e vurulur ve bu vurgun gönüllü sürgüne dönüşür. Velhasıl kaybettikleriyle birlikte Dostlar Divanı firesiz bir şekilde tekmili birden bir araya geldi. Fiziki olarak aramızda olamayanlar da -Cengiz Numanoğlu gibi- ruhuyla o kareyi tamamladılar.

Velhasıl cumartesi gününü Pazar gününe bağlayan gec otelde kurtlarımızı döktük. Bir arkadaşın ifadesiyle mestane yani mest olduk. Duygularımız inceldi ve yüreklerimiz yufka gibi oldu.

Bizi yaşatanlar hikayesinin Şuhut versiyonunun kahramanı merhum Recep Uluçay. Bir şarküteri firması kurmuş ve birbiriyle kenetlenen oğulları da kardeşler olarak bu kurumu daha ileri noktalara taşımışlar. Babaları pandemi sürecinde Hakk'a yürümüş. (Hakkın)Şahitlerin anlamında Şuhut kasabasının girişinde mezarını ziyaret ettik ve Fatihalar ve Yasin'ler gönderdik. Birbirinden değerli oğullarından birisi babalarının menkıbesini anlattı. Bir taraftan hayvancılık yaparken diğer taraftan da kitabı elinden düşürmez, aşk ile meşk edermiş. Tefsir ve İslami ilimler okuyarak manevi kemalatını da ikmal edermiş. Belki de bu sayede maya tutmuş ve sucuk ve çeşitleri imalatında göze gelmişler. Şarküteri alanında ile Haklı bir nama ulaşmışlar!

Öğle namazını Osmanlı döneminde yapılsa da Selçuklu'dan izler taşıyan tarihi camide eda ettik. Sonra şarküteri firmasının tesislerini gezdik ve imalat aşamalarını gördük. Bir iftihar tablosuyla karşılaştık. Ardından bize tarihçesini veya süreci özetleyen bir sunum yaptılar. Sonra da avluda kurulu olan masalarda et ziyafeti çektik. Her şey güzeldi. Bu gayretli insanları tanımaktan bahtiyar olduk. Kardeşlerden Mustafa Uluçay da sadece et sektöründe değil kitabiyatla da ilgili birisi 'Kayıp Gerdanlık Endülüs' eserini kaleme almış. Kardeşler romanla biraz da Yavuz Bahadıroğlu'nun romanlarıyla meşbu olmuşlar. 1970 ile 1980'li yıllar İslami kesimlerin romana eğildiği yıllardı. Sonrasında roman rüzgarları kesildi. Romanların rüzgarının kesilmesi ideallerin de solması anlamına geliyordu.

Başta Sait Uluçay olmak üzere Uluçay kardeşler bizi kusursuz bir şekilde karşıladılar, ağırladılar. Dostlar Divanı üyeleri olarak minnettarız. Divan üyeleri de birbirlerini yeniden gördüler ve hasret giderdiler.

Kafilede Tuzla eski Belediye Başkanı ve bakanlardan İdris Güllüce, Hayat Yayınları sahibi Hayati Bayrak, Erzincan eski valisi Selman Yenigün bulunuyordu. Yol boyunca vali beyle yer yer sohbet ettik. Yer Altı Camii'nin müezzinlerinden Bekir Karahan da kafilenin ilmiye sınıfını temsil eden kadrodandı. Avukat Remzi Yedikardeş ise hem Türkçe hem de Arapça ilahilerle gönlümüzün ve kulağımızın pasını sildi. Ayakkabı imalatçısı Serdar Yeşil ele birlikte yine emekli valilerden Murat Yıldırım beyler bizlere eşlik ettiler. Murat Yıldırım tedarikli gelmişti. "Adım Adım Bizim İller" kitabını yoldaşlara hediye etti. Emeklilik günlerinde dünyayı turlamaya ve tanımaya çalışıyor. Avukat Ali Kahya ile giderken ve gelirken ikili koltuğu paylaştık. Merhum Muhammed Said el Buti'nin akrabalarından olduğunu söyledi. Biraz Buti üzerine sohbet ettik. İlmi konuşmalarıyla ve katkılarıyla profesör Yusuf Özertürk hocamız da aramızdaydı. Dr. Moral unvanıyla tanınan Halil İbrahim Erbıyık her zaman olduğu gibi kafilenin renkli simalarındandı. Kırkambar gibiydi ve daldan dala kondu. Kafilenin doktor simalarından olan Ufuk Özaydın bey de bizimle birlikteydi. Spor camiasından ve milli futbolcularımızdan Erkan Özbey, şair ve akademisyen Hikmet Erbıyık, imam-hatiplerimizden Alim Karagoz hoca da kafilemizin güzel sima ve erkanı arasındaydı. Divanın gediklilerinden Prof. Ümit Arınç, avukat Mevlüt Uyan, Briksc Otel Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Oke, General Mobile Yönetim Kurulu Başkanı Necati Genç, baharat taciri Tevfik Dönmez, Davranış Bilimleri uzmanı Lami Özey, İTO Meclis üyesi Hüseyin Akarçeşme ve daha birçok kıymetli sima bu seyahatte yerlerini alanlar arasındaydı.

Bahçelievler ilçemizin Müftüsü Mustafa Kayış da dini uygulama ve ritüellerin takip ve icrasında kafilenin rehberi idi. Depremde kaybettiklerimizden merhum Ömer Faruk Bilgili de Bahçelievler müftüsü iken Dostlar Divanı'nın sektirmeyen katılımcıları arasındaydı. Ruhu şad olsun.

Bitirirken; her ile ve ilçeye böyle bir hikaye; bizi yaşatanlar hikayesi lazım. Anca ayağa kalkarız.

Yıllar sonra Şuhut'ta kaybolan feyzimizi geri topladık. Yenilerinde buluşmak üzere.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları