Arama

Mustafa Özcan
Ağustos 6, 2020
Önleyici darbe ve batıl balyası

Beyrut'taki silah deposunun patlaması veya kundaklanması kategorik olarak üç denklemli bir bilmecedir. Bunlardan ilki olayın ihmal ve kazara meydana gelmesidir. İkincisi Hizbullah'ın marifeti olmasıdır. Üçüncüsü de İsrail bağlantılı olmasıdır. İlk tespitlere göre önce ufak çaplı patlayıcılar alev alıyor ardından da büyük bir patlama meydana geliyor. İşte ikinci patlamanın mahiyeti muamma ve meçhul. Bunda kasıt ve kundaklama mı var? Birçok kişi ve kesim ikinci aşamanın kundaklama suretiyle geliştiğini söylüyor. 2014 yılından beri Liman çevresinde depolanan amonyum nitrat rezervleri alev alıyor ve Beyrut'u ateş topuna çeviriyor. Hatta patlamalar Kıbrıs açıklarından duyuluyor ve deprem etkisi meydana getiriyor. Yeraltında yapılan nükleer denemelerin deprem etkisi meydana getirdiği bilinir. Bazen bu suni depremler 5-6 dereceye kadar ulaşabiliyor. Beyrut Limanı patlamasında da yaklaşık olarak 4.5 şiddetinde deprem etkisi yaşanıyor. Deprem normalde yer kabuğunun yatay ya da dikey olarak yüzeye doğru hareketidir burada ise yüzeyden yer kabuğuna doğru yani ters yönde bir hareketlilik yaşanmıştır. Ürdünlü deprem bilimciler, patlamanın 4.5 şiddetinde bir deprem etkisi meydana getirdiğini ifade ettiler. 2 bin 750 ton amonyum nitratın eş zamanlı patlaması tahayyül edilemeyecek kadar korkunç bir olay. Dünya tarihinde bu kadar büyük bir nitrat patlaması daha önce hiç yaşanmadı.

Patlama, Beyrut'tan 240 kilometre uzaklıktaki Kıbrıs Adası'nda dahi hissedildi. BBC eski muhabiri, TV sunucusu Emilia Papadopoulos patlamayı, Kıbrıs'ın Limasol kentinde hissettiklerini, evlerin pencerelerinin titrediğini söyledi.

Peki! Bu cesamette bir ihmal söz konusu olabilir mi? Yoksa arkasında yolsuzluk ve benzeri nedenlere bağlı olarak meseleyi göz ardı etmek mi vardı? Yoksa daha kötü niyetli bir amaç mı vardı? Rüşvet ve yolsuzlukla ilgili bir durum mu? Yoksa biri, ya da bir kurum, bunların orada olduğunu biliyordu ve patlayıcı gücü salana kadar orada mı tutuyordu?

Lübnan Savunma Bakanı Zeyne Aker, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Bu büyük ihmalin üzerinden 6 yıl geçti. Evet, sorumlular cezalandırılacak" ifadelerini kullandı. Bunlar beylik laflar. Kimse amonyum nitratın kaynağını ve burada 6 yıldır depolanmasını, tutulmasını izah edemiyor. Amonyum nitratın kaynağı ile ilgili tartışmalar atışmalara dönüşmüştür. Herkes sorumluluğu kendi hasmının üzerine boca ediyor. Meçhulden kalkan, gelen bir gemi güya Gürcistan'dan hareket ederek Boğazlardan geçerek Mozambik'e giderken Beyrut limanına uğruyor ve orada kalarak batıyor. Yüklü bulunduğu 2 bin 750 ton amonyum nitrat Liman'ın bir köşesine çekilerek, boşaltılarak burası fiilen silah deposu ( gayri resmi yığınak alanı) haline geliyor. Bu geminin sahibinin bir Rus armatör olduğu halen Kıbrıs Rum Kesiminde beyler gibi yaşamaya devam ettiği ileri sürülüyor. Gerçekten de gemi Gürcistan bandıralı mıydı ve hamulelerini bu ülkeden mi yükledi? Hepsi meçhul! Gerçekten Mozambik'e giderken tesadüfen mi Beyrut'ta demirledi? Bu sorular cevap bekliyor. Ama ondan ötesi daha mühim olanı 6 yıldan beri Beyrut'u havaya uçuracak miktarda olan bu patlayıcıların kontrollü bir biçimde neden imha edilmediğidir? İmha edilmeyişi veya tali çeşitli silah depolarına tevzi edilmemeleri anormal değil mi?

Lübnan Televizyonu OTV'ye konuşan liman müdürü Hassan Koraytem ise amonyum nitratın limandan çıkarılması konusunda yetkililerin verdiği emirlerin uygulanmadığını söyledi. Koraytem, amonyum nitratın altı yıl önce mahkeme kararıyla limandaki bir depoya kaldırıldığını, konduğunu fakat hem gümrük yetkilileri hem de Dışişleri Bakanı'nın bu maddenin limandan çıkarılması ya da ihraç edilmesi yönündeki talimatlarının uygulanmadığını kaydetti. Peki, bu talimatları savsaklayanlar kimler? Liman hakimiyetini elinde tutan Hizbullah ve unsurları mı? Limana amonyum nitratın mahkeme kararıyla boşaltıldığı ve liman yakınlarındaki depodan tahliyesi için defalarca mahkemeye müracaat edildiği söylenmekte. Başlangıçta gemiden boşaltma mahkeme kararıyla olsa da bunların başka mekanlara nakli idari bir karar ve tasarruf değil midir? Varsayalım ki patlayıcılardan bir kısmı dış kaynaklı olduğundan ihtisas mahkemede! Peki, mahkeme bunca zamandır patlamaları mı beklemiş? Bu nasıl iş? Dolayısıyla ihmal ise suikast gibi bir ihmal! Amonyum nitratın kaynağı meçhul olduğu gibi aynı zamanda depolanma şekli ve süresi de şaibelidir. Burada bir ihmal varsa bu kasıt suretinde bir ihmaldir. Veya Lübnan devleti işlememektedir. Zaten Lübnan devleti bütün kurum ve organlarıyla Hizbullah'ın rehinesi haline gelmiştir.

2 bin 750 ton amonyum nitratın eş zamanlı patlaması tahayyül edilemeyecek kadar korkunç bir olay. Dünya tarihinde bu kadar büyük bir nitrat patlaması daha önce hiç yaşanmadı.

Bu mesele hesaplaşmalara da alet edilmektedir. Hizbullah yanlısı sosyal medya hesapları amonyum nitrat yüklü geminin Türkiye, Libya ve Suudi Arabistan yedeğinde veya kontrolünde olduğunu ve Suriyeli muhaliflere silah ikmali sırasında Beyrut'ta arızalandığını ve hamulesinin boşaltıldığını iddia ediyor. Arap aleminde artık her olumsuz gelişmeyi Türkiye üzerinden okuyanlar var. Düpedüz bir hastalık. Türkiye'yi yerli yersiz her olaya karıştırmak, bulaştırmak moda oldu. Burada çamur atmada İran cephesiyle BAE-Suudi Arabistan cephesi arasında bir fark kalmadı. Dediğimiz gibi patlamadan Türkiye'yi sorumlu tutanlar bile var. Nitekim, İbrahim Ukeyli adındaki Hizbullahçı aklı evvel birisi bu patlamaların dolaylı sorumluluğunun Özgür Suriye Ordusuna vaktiyle (2014)söz konusu gemiyle silah ve mühimmat sevk eden Türkiye 'ye ait olduğunu (ilaveten Suudi Arabistan v e Libya devrimcileri) ileri sürmektedir (https://twitter.com/ibriheem/status/1290802672623386625) Gülüp geçebilirsiniz ama muazzam bir algı operasyonu var. Bir Arap atasözünde dile getirildiği gibi belanın büyüğü insanı gülmeye sevk edendir!

Kasıt olsun ya da olmasın Beyrut Limanının ortadan kalkmasından birinci derecede Hizbullah sorumludur. İsrail ile Hizbullah arasında bir ikilem yok bir sarmal hali vardır. Yani şer çok boyutlu ve renklidir. Skala biçimindedir. Şeytanlar arasında bir meratip ve hiyerarşi vardır. Bu şerler birbiriyle mücadele ediyor şeklinde görünseler de birbirlerini besliyorlar. Varlık nedenleri birbirine bağlıdır, birinin varlığı ötekine yaşama imkanı, var olma imkanı veriyor. Yani şer unsurlar birbirlerine bağımlıdırlar. Bu şerlerden birisi yok olsa, ötekinin varlık nedeni kalmayacaktır.

Kimileri de son günlerde Suriye-İsrail, Lübnan İsrail sınırının ısındığını dikkate alarak İsrail'in sofistike füzelerle veya patlayıcılarla Beyrut limanındaki depoyu vurduğunu düşünüyorlar. Hipotez olarak mümkün. İsrail'in bu saldırıyla birlikte Hizbullah ve ortaklarına şu mesajı göndermiş olabilir: Beyrut'u vururum ve hatta Lübnan'ı yerle bir ederim. Ayağınızı denk alın. Kendinizle uğraşın! Hizbullah ve ortaklarının sınırı ısıtmaları yerine kendi dertlerine düşmelerini ve başlarını kaldırmamalarını istemiş olabilir. Liman saldırısıyla birlikte İsrail Hizullah'ın elini kolunu bağlamıştır. Doğru ise daha büyüğüne hazır ol mesajı göndermiştir. Farazi olarak kusur olmayan bu senaryo gerçekten de yaşanmış olabilir mi? Peki Refik Hariri meselesi de olmak üzere Lübnan'da yaşanan ve İsrail'in sorumlu olmadığı olayları veya suikastları bile İsrail'e fatura eden, boca eden, yıkan Hizbullah ve yandaşları bu son olayda neden İsrail ismini telaffuz etmekten çekindiler? Sadece dışarıdan gazel okuyan bazıları olayı böyle okumak ta ısrar ediyor? Birileri bu suretle Hizbullah'ın imajını mı kurtarmak istiyor? Hizbullah'ın suskunluğunun iki nedeni olabilir. Bunlardan birisi 2006 kapışmasında İsrail zayiat verse de Lübnan ayağa kalmayacak kadar hasar almasıdır. Hizbullah bu kapışmadan pişman olmuştur. Yani Hizbullah tali denklemlere rağmen İsrail'in gücünden korkmaktadır. Ya da İsrail'in elindeki Hizbullah ile ilgili bilgilerin faş edilmesinden çekinmektedir? İsrail'in sorumlu olmadığı hallerden bile İsrail'i sorumlu tutan Hizbullah eğer gerçekten de Limanı İsrailliler vurmuşsa bunu gizlemesinin muhakkak çok önemli nedeni ve nedenleri olmalıdır. Hizbullah İsrail ile kapışmayı göze alabilecek durumda değil. Suriye'de batağa saplandı, kan kaybediyor ve İslam aleminde süngüsü düşmüş, yalnızlaşmış vaziyette. İntikam vuruşu yapmak ister ama misilleme yeme ihtimali caydırıyor.

Ortadoğu, şer eksenleri kazanı durumunda. Şer eksenleri arasında gidip geliyor, sıkışmış durumda. Hepsi sorun üretiyor belki de birbirlerini bitirme noktasına doğru hızlı bir biçimde yol alıyorlar.

Allah sonunda bu şer güçlerin hepsini birbirinin üstüne bindirecek ve tabir caizse ipini birlikte çekecek.

'Allah böylece murdar olanı temiz olandan ayırır, sonra murdar olanları birbiri üstüne yığıp, hepsini bir balya hâline getirir ve ardından cehenneme doldurur (Enfal : 37)." Hizbullah ile İsrail bir balya halinde batılın renklerini, farklı tonlarını temsil ediyorlar. Beyrut patlaması da bunun işaretlerinden birisi olmuştur.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN