Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 25, 2020
Azad günleri

İçinde bulunduğumuz malum günler ya da Zilhicce ayının ilk on günü Allah'ın yemin ettiği günlere denk geliyor. Allah fecre ve Zilhicce ayının ilk on gününe yemin ediyor (Ve'l Fecr ve leyalin aşr). Kimilerine göre yılın en önemli ve faziletli günleri Ramazan ayının son on gününe tekabül ediyor. Bu günlerde kadir gecesi saklı olması münasebetiyle diğer günlere ağır basıyor. Ramazan ayının son on gecesi fazilette öne çıkarken Zilhicce ayının ilk on günü de keza fazilette diğer günlere faik geliyor. Bazıları bu fazilet yarışında Zilhiccenin ilk on günü ile Ramazan ayının son on gününü eşitliyorlar. Ramazan ayının geceleri itibarıyla Zilhiccenin de gündüzleri itibarıyla faziletli olduğunu ifade ediyorlar. Zilhicce ayı Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçen hac aylarından biridir. Hac ayları, hicrî takvimdeki Şevval ve Zilka'de aylarının tamamı ile Zilhicce ayının ilk 10 günüdür. Zilhicce ayı hac menâsikinin ve Kurban bayramının idrak edildiği günleri içinde barındırır. Zilhiccenin dokuzuncu günü öğle vakti ile onuncu günü fecr-i sadık arasında Arafat vakfesi yapılır. Zilhiccenin sekizinci günü "terviye", dokuzuncu günü "arefe" günü olarak bilinir. Onuncu günü ise Kurban bayramının birinci günüdür. Kurban bayramı toplamda dört gündür. Demek ki ramazan ile kurban bayramları İslam'ın temel iki bayramı olduğu gibi bu bayramların havzasını oluşturan ramazan ayı ile zilhiccenin ilk on günü de fazilette öne geçiyorlar.

Bu yıl garip bir şey oldu ve hac mevsimi korona salgını nedeniyle büyük çapta tatil edildi. Daha doğrusu az bir hacı adayı ile eda edilecek. Kısaca bu yıl kurban değil ama hac neredeyse tatil edilmiş olacaktır. İslam tarihinde buna denk gelen veya benzer başka bir olaya rastlamıyoruz. Dolayısıyla nereden bakarsanız bakın 2020 veya 1441 ile 1441 hicri yılları benzeşik olmayan asimetrik yıllar. Hac büyük çapta tatil edilirken Türkiye'de ise aynı dönemde veya hac mevsiminde ve Zilhiccenin ilk günlerinde ( ilk cuması ve üçüncü gün) Ayasofya'da ilk Cuma namazı eda edildi. Bu, 86 yıl aradan sonra Ayasofya'da icra edilen ilk Cuma namazı olmuştur. Elbette ilgi büyüktü ve Müminler coşku ile bu günü kutladılar. Kabe bu yıl tatil olurken; 86 yılı önce 1934 yılında tatil edilen Ayasofya ise yeniden ibadete açıldı ve aktif hale getirildi. Bu da tarihin tevafuklarından birisi olmalıdır. Elbette açılış veya Cuma Lozan Muahedesinin yıl dönümüne de denk getirilmiştir. Kur'an'da Zilhicce günleri için iki tabir kullanılıyor. Bunlardan birisi eyyam el madudat yani sayılı günler. Teşrik tekbirlerinin getirildiği günlere eyyam el madudat deniliyor. Bir de ilk on gün ile birlikte teşrik tekbirlerinin de getirildiği bayram günlerine eyyam el malumat yani bilinen günler deniliyor. Birisi sınırlı, sayılı günler (madudat) diğeri de bilinen günlerdir (malumat).

Bugünlere azat günleri demek de mümkündür. Hazreti İbrahim Aleyhisselamın rüyada oğlu İsmail'i kurban ettiğini görmesi ve İsmail Aleyhisselamın da bu emre boyun eğmesi ve akabinde gökten bir kurbanlık indirilmesi azat eylemine işaret ediyor. İslam ümmetinin atası Hazreti İbrahim böylece gökten gelen kurbanı Hazreti İsmail yerine ikame ediyor. Böylece Hazreti İsmail kurtulmuş oluyor ve onun yerine gelen kurbanla birlikte kurban geleneği yerleşmiş oluyor. İşte kurban mevsiminde Hazreti İsmail ile birlikte Ayasofya'nın da bir kez daha azat olduğuna tanıklık ediyoruz. Bu yıl hac Ayasofya'nın azat olmasına denk geldi. Hazreti İsmail'in kurtulduğu günler Ayasofya'nın da özgürlüğüne kavuştuğu günler oldu. Demek ki eyyamu mulumat'da yani bilinen günlerde bir azatlaşma süreci yaşadık. Elbette Ayasofya'nın açılma günleri sembolizm yüklü. İnsanlığın manevi atası sayılan Hazreti İbrahim ve İsmail'e kadar uzanıyor. İkincisi, Ayasofya'nın eski bir kilise olarak camiye çevrilmesi yine ahirzaman olaylarının kronolojisinin damgasını taşıyor. Hadislerde Hazreti İsa'nın Mehdi'nin arkasında (Küdüs'te) sabah namazını kılacağı rivayet edilmesi Hristiyanlığın İslamiyete uyması, iktida etmesi olarak değerlendiriliyor. Eski bir kilise olarak Ayasofya'nın cami görevini ifade etmesi de Hristiyanlığın İslamiyete iktida etmesi ve uyması anlamını çağrıştırıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayasofya'nın açılmasının Mescid-i Aksa'nın özgürlüğüne kavuşması sürecinin bir basamağı ve öncüsü olacağını söylemiştir. Şeyh-i Aksa olarak bilinen Raid Salah da bu değerlendirmeye katılarak Ayasofya'nın açılmasının Aksa için bir aşama ve müjde olduğunu ifade etmiştir.

Kimi Hristiyanlar Ayasofya'nın açılmasına tepki gösteriyor. Bu gereksiz bir alınganlık ya da temelsiz bir taassup . Bilindiği gibi İspanya gibi Katolik ülkelerde ve günümüzde Sırbistan ve Yunanistan gibi Ortodoks ülkelerde cami düşmanlığı tavan yapmıştır. Buna mukabil Venedik gibi tarihi İtalyan şehirlerinde ve umum Avrupa'da; Hollanda, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde kiliseler camiye çevriliyor. Kıta Avrupası Hristiyanlık sonrası dönemi yaşıyor. Sadece kimileri tortu babından dini zeminden ziyade kültürel zeminde tutunmaya çalışıyor ve İslam'a ve mensuplarına karşı kin duyuyor, kusuyor! Dindarlıklarını ihya etmek yerine İslam'a sataşıyor, Müslümanların coşkun duygularını ve dindarlığını bastırmak istiyor. Sanki dindarlıkları İslam düşmanlığına indirgenmiş haldedir. Bu yapıcı değil yıkıcı yani negatif bir dindarlıktır. Ernest Renan gibi kimi pozitivist Hristiyanlar kendi dinlerinden ziyade İslam'ı hedef almışlardır. Aydınlanma çağında Batılı aydınlar genel din düşmanlığını özelde İslam düşmanlığı haline getirmişlerdir. İslam tek takıntıları haline gelmiştir.

Bu durum, komunizm sonrasında İslam dünyasında Marksist veya sol aydınlar arasında da yaşanmıştır. Bunların bir kısmının dindarlıkla tanışmasına mukabil diğerleri misyon olarak İslam düşmanlığında karar kılmışlardır. Batı'da Hristiyanlık sonrası bazı aydınların yeni meşgalesi İslam düşmanlığı olmuştur. Keza post komünizm döneminde de İslam dünyasındaki sol aydınların temel felsefesi, meşgalesi din ve İslam düşmanlığı haline gelmiştir.

Ayasofya meselesi Arap medyasında hala konu edilmeye devam ediyor. Bunlardan birisinde Faysal Kasım meşhur programında Türkiye'den Hamza Tekin ile Suriye asıllı Abdulmesih Şami'yi ağırlamıştır. Abdulmesih kimi Esat yanlılarının yaptığı gibi Osmanlıya küfretme yolunu seçmiş ve Osmanlı'nın 'terörist' olduğunu ve dolayısıyla Ayasofya'yı bu ruhla camiye çevirdiklerini söylemiştir. Belli ki gözlerini taassup bürümüştür ve bu nedenle ne söylediğini bilmemekte ve hezeyan kusmaktadır. Son mesajın sahibi olarak İslam ve Müslümanlar önceki gelenekleri ve dinleri kucaklamışlar ve bağırlarına basmışlardır. Bu dinlerinin bir emridir. Bir de hakkaniyetin tezahürüdür. Osmanlı'nın çekildiği yerlerden rahmet de çekilmiştir. Dolayısıyla Osmanlılar Doğu Avrupa'da iken sadece sair milletlerin mabetlerini değil azınlıkları da korumuşlar ve onlara göz kulak olmuşlardır. Osmanlı'nın çekilmesiyle birlikte bölgenin yeni sahipleri ne mabetlere hürmet etmiş ne de azınlıklara göz açtırmışlardır. Radovan Karadziç gibi ağzından salya akan modern keşiş Pierre L'hermite tipleri, ne camiye ne sivil ahaliye hürmet etmişlerdir. Ortaçağ taassubunu yeniden hortlatmışlardır. Faysal Kasım'ın hatırlattığı gibi Kiliselerin camiye dönüştürülmesine hop oturan hop kalkanlar orada burada atıl kalmış mabetlerin gazino veya kumarhaneye çevrilmesine ses çıkarmıyorlar.

Hamza Tekin bu alanda voltaire'in genel bir tespitini aktarmıştır. Voltaire Hristiyanların aksine Osmanlıların veya Müslümanların Hristiyanlara kötü muamele etmediklerini ve kilise ve mabet yapımına izin verdiklerini ama hiçbir Hristiyan millet veya devletin Müslümanlara aynı muameleyi göstermediğini not etmiştir (https://www.youtube.com/watch?v=a3N464xBbu8 ).

Bu gayet yerinde bir tespittir. Abdulmesih Şami ise aksine Müslümanları ve Osmanlıları barbarlar olarak tasvir etmiştir. Kem söz sahibine aittir. Fatih aramızda olsaydı Abdulmesih Şami'nin sözlerini şaka makamında karşılar ve alırdı. Belki şaka makamında küçük bir mukabelede de bulunarak belki de Abdublmesih adını Mesih'in de tasvip edeceği şekilde Abdullah veya Abdurrahman'a çevirirdi. Böylece Ayasofya meselesini taçlandırmış olurdu.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN