Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 16, 2020
İşrin Devriminden Teşrin Devrimine!

İran kendisini ortaklarıyla birlikte direniş odağı olarak tanımlıyor. Her gün Aşura her yer Kerbela deyimi İran açısından 'her yer İran, her yer direniş' edebiyatına dönüşmüş durumda. Acem mübalağası her yerde palavraya dönüşmüş bulunuyor. Lübnan'da Hizbullah ile birlikte İsrail'e karşı Irak'ta ise ortaklarıyla ABD'ye karşı mücadele odağı olduğu propagandası yapıyor. Elbette 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasındaki sürtüşme hesaplanmamış kazara (felte) bir gelişme idi. Nitekim Suphi Tufeyli Hizbullah'ın İsrail'in bekçisi olduğunu ifade etmektedir. Direniş odağı olma iddiasıyla veya edebiyatıyla birlikte İran bölgede kendisine sadık yapılar vücuda getirmek istemiştir. Bunun dışında da İran İsrail düşmanlığı edebiyatı üzerinden İslam dünyasında gönülleri ve zihinleri kazanmak istemiştir. Kesinlikle mukavemet veya direniş odağı olma iddiası hadis teşbihatına göre yalan kisve giymekten ibarettir (labisu sevbeyyi'rzur). Lübnan cephesini İsrail'e karşı direniş çeperi ilan eden İran ve ortakları Irak cephesini de gayri resmi olarak ABD'ye karşı direniş odağı ilan etti. Aldığı darbelerle başı dönen İran ve ortakları Irak'ı adeta kaçamak direniş üssü ilan ettiler. Aslında ne Lübnan cephesinde doğrudan İsrail'i hedef alabiliyorlar ne de Irak cephesinde doğrudan Amerikan hedeflerini vurabiliyorlar. Kara batak kuşları gibi bir görünüp bir batıyorlar!

Siyasi sihirbazlık yaptıklarından 'sihirbaz başarılı olmaz' ayetinin de gösterdiği gibi İran bir süre hileleriyle başarılı görünse bile sonuç hüsrandır.

Halbuki İran Cumhurbaşkanı yardımcılarından Muhammed Ali Ebtahi ve daha nicelerinin itiraf ettiği gibi Irak ile Afganistan İran'ın yardımlarıyla ABD tarafından işgal edilmiştir. İranlılar bazen çizmeyi aştıklarından ve aslan payı istediklerinden dolayı Amerikalılara ters düşmüşler ve şamar yemişlerdir. Daima kaypak politikalar izlemişlerdir. Siyasi sihirbazlık yaptıklarından 'sihirbaz başarılı olmaz' ayetinin de gösterdiği gibi İran bir süre hileleriyle başarılı görünse bile sonuç hüsrandır. 'Vel akibetü lilmuttakin' ifadesinin de çağrıştırdığı gibi bu kazanımlar zamanla berhava olmaya başlamıştır. İran ve Hizbullah Lübnan'dan İsrail'i vuracağı yerde aksine İsrail Suriye'deki İran-Hizbullah mevzilerini vurmayı itiyat haline getirmiştir. İran'ın suskunluğu ve devekuşu gibi başını kuma gömmesi üzerine İsrail ile ABD'nin acıtıcı saldırıları Suriye veya Irak ile sınırlı kalmamış aksine İran'a kadar uzanmıştır. Baba Hafız Esat için söylenen şimdi kendisini direniş odağı olarak takdim eden herkese şamildir. Halkı üzerine aslan düşmanlarına karşı ise devekuşu!

Son haftalarda İran'da sistematik patlamalar baş göstermiştir. Aynı zamanda kaynağı belli olmayan esrarengiz patlamalar dur durak bilmeden devam ediyor. İsfahan kentindeki Natanz Nükleer Tesisinde meydana gelen ve tesisin çelik konstrüksiyon inşaatında hasara yol açan "kaza" veya "hadise" esrarını koruyor. Olayın olağan zanlısı yine İsrail. Başkent Tahran'ın doğusunda Savunma Bakanlığına bağlı bir merkezin yakınlarındaki gaz deposu ve eş zamanlı olarak Şiraz kentinin ana elektrik direklerinde meydana gelen patlamalar da sosyal medyada "ülkeye saldırı olduğu" iddialarına yol açmıştı. Tahran'daki patlamanın kilit öneme sahip Parçin tesislerine yakın bir noktada gerçekleşmesi de olayda "sabotaj" ihtimalini güçlendirmişti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), İran'ı Parçin'de nükleer denemeler yapmakla suçluyor. Bazı Batılı ülkeler, Parçin'in nükleer savaş başlığı geliştirmek için kullanıldığını iddia ediyor. Tahran'ın Şeriati Caddesi'ndeki bir klinikte de 30 Haziranda patlama olmuştu. 19 kişinin yaşamını yitirdiği patlamanın, ameliyat odasında bulunan 3 oksijen tankından kaynaklandığı açıklanmıştı.

Trump bu olaylardan önce İran'ın nükleer kulübe giremeyeceğini söylemişti. Nükleer güç olma meselesi Batı ve İsrail açısından kırmızı çizgidir. İran'daki esrarengiz patlamalar bunun uyarı ve ayak sesleridir. Obama döneminde İsrail'in İran'a kendi topraklarında karşılık vermesi engellenmişti. Lakin son sıralarda gizemli patlamaların kimin eseri olduğu pek bilinmiyor. İsrail Suriye'deki saldırılarına karşılık alamayınca saldırılarını İran'a kadar genişletmiş, yaymış olabilir. Abdulbari Atfan'ın tasvir ettiği gibi acaba İran açısından bıçak kemiğe dayandı mı? Yoksa Suriye ve Irak'taki saldırılar karşısında yaptığı gibi sineye mi çekecek? Dolayısıyla İran'ın direniş odağı yönündeki iddialar fos çıkarken İsrail önleyici vuruşlarını İran'a kadar yaymıştır.

New York Times bir haftada sekiz patlamanın yaşandığı Tahran'la ilgili haberinde Amerikalıların İran nükleer tesislerini çalışamaz hale getirmek ve paralelinde Devrim Muhafızları komuta kademesini ortadan kaldırmak, tasfiye etmek istediğini yazıyor. New York Times gazetesinin yazdıkları doğru ise bu ABD'nin Bağdat'ta Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile Haşd-i Şabi Komutanı el Muhandis'e yönelik başarılı suikast planını İran içlerinde de yaymak istediği anlamına gelir. Bu hususta Yediot Aharonot gazetesinin yorumu şu: ABD İran'ı uzun vadeli bir çekişme içine, yıpratma savaşına çekmek istiyor.

İran'ın da rövanş olarak bu mücadeleyi Irak'ta Amerikan hedeflerine karşı yaymak istediği iddia ediliyor. İran yanlısı kalemlerden Abdulbari Atfan'a göre, İran İşrin Devrimini ihya ederek geçmişte İngilizlere karşı kullanılan bu devrimi günümüzde Amerikalılara karşı aktif hale getirmek istiyor. Hayali cihan değer ama böyle bir atmosfer var mı? Heyhat! Irak halkı işbirlikçi İran'dan en az Amerikalılar kadar nefret ediyor! Atfan, 'Seraya Sevreti'l İşrin' adıyla bir yapılanmadan bahsediyor. İşrin-Yirmi Devriminin Tugayları anlamına gelen bu yapılanma İran tarafından uydurulmuş fason bir isimlendirme. Gerçekte bir karşılığı yok.

Irak halkının bütün bileşenleriyle etrafında kenetlendiği İşrin Devriminin başarısının nedenlerinden birisi İran'ın gölge etmemesidir. 2003 yılında Irak'ın işgal edilmesinin temel nedenlerinden birisi ise İran parmağıdır. Daha doğrusu Irak işgali üzerine İran-ABD işbirliğidir.

Bugün Irak'ta İşrin Devrimi diye bir şey yoktur. Bununla birlikte Teşrin Devrimi günümüze uyarlanmış İşrin Devriminin bir devamı ve uzantısıdır ve çifte işgale karşı durmaktadır. Geçmişte İngilizlere karşı olan Işrin Devriminin yerini alan Teşrin Devriminde halk muvazaa halinde olan İran ile ABD'ye toptan karşıdır. Her ikisinin de ülkelerini terk etmesini ve sonrasında yeni bir başlangıç ve siftah yapmayı umut ediyorlar. Onların boğuşmaları ise bir dargın bir barışık aşıklara benziyor. Irak halkının onların sevişmeleriyle de aygırlar gibi boğuşmalarıyla da bir alakası yoktur. Onların akıbeti şu ayette dile getirilmektedir:

"Hak dine inanmayanlar servetlerini, insanları Allah'ın yolundan alıkoymak için harcarlar, yine harcayacaklar, sonra bu onlara yürek acısı olacak, daha sonra da yenilecekler. İnkâra sapanlar sonunda cehennemi boylayacaklar. Ta ki, Allah pisi temizden ayırsın, pisleri üst üste bindirip hepsini bir araya toplasın, sonra da cehenneme salsın. Onlar ziyan edenlerin ta kendileridir." (Hac: 36-37).

İran İsrail'e karşı Müslümanların temiz duygularını istismar ettiği gibi şimdi de İşrin Devriminin değerli hatıratını kirletmek ve hasis emellerine alet etmek istemektedir. Aksine Işrin Devriminin yerine Teşrin Devrimini ikame eden Irak halkı sarmal işgalciler İran ve ABD'den kurtulmak istiyor. Safra gibi onları atmak istiyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN