Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Şubat 29, 2024
Huşû, namazın ruhudur; deruni ve zarurî şartıdır!
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Gerek önceki yazılarımızda ele aldığımız ayetler ve gerekse bugün bahis mevzuu edeceğimiz hadis-i şerifler, huşûun, namazın içindeki ve dışındaki şartları bir arada değerlendirdiğimizde onun bu şartlarla birlikte başka bir vasfa bürünen önemli ve değerli bir şart olduğunu göreceğiz. Bu farklı ve özel vasfından dolayı huşûu, "namazın ruhu, deruni ve zaruri şartı" olarak nitelememizin yanlış olmayacağını söyleyebiliriz. Şimdi geliniz, Sevgili Peygamberimizin (sav) hayatında önemli bir yer olan namaz sevgisi ve namaz edasında önemli bir yer tutan huşû konusunda sünnet-i seniyyedeki bilgileri ele alarak inceleyelim.

Hadislerde huşû…

Tavır ve davranışlarıyla vahyin kontrolünde olan Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz, bir hadisinde "gözümün nuru" diyerek değerine dikkat çektiği namaz ibadetini içtenlikle ve bütün benliğiyle yerine getirmekteydi. Kanaatimizce Allah Teâlâ, Sevgili Habîbi'nin nasıl namaz kılmasını istiyorsa Peygamberimiz de öylece ve o şekilde namaz kılmaktaydı. Bunda iki hususun rol oynadığını söylemek mümkündür. Birisi, Miraç gecesi semaya yükselirken kendisine sema katlarında gösterilen zikir ve tesbihat halindeki meleklerin durumları, diğeriyse Mirac'ın hemen ertesi sabahında Hz. Cebrâil'in, Peygamber Efendimize imam olarak kıldırdığı beş vakit namazda öğrettikleriydi… İşte bütün bunlar, Rabbimiz Teâlâ'nın, Sevgili Peygamberimizin (sav) şahsında, müminlerin bu değerli ibadeti nasıl yerine getirmelerini arzu ve takdir buyurmasının işaretleriydi.

Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin namazda huşûun önemine bazen "Huşûu bulunmayan namaz, namaz olmaz" şeklindeki hadisleriyle dikkat çekmiş bazen de farklı vesilelerle huşû halini zedeleyecek şekilde namaz kılanları ikaz etmiş, bizzat kendisi "gözünün nuru" saydığı namazda hem zihnini hem de bedenini gafletten ve gafletli hareketlerden uzak tutarak huşûu konusunda da ümmetine en güzel örneği teşkil etmiştir diyebiliriz.

Hadis ve Siyer kaynaklarına baktığımızda Sevgili Peygamberimizin (sav) namazda rızây-i ilâhî'ye ve Allah'ın merhametine nâil olabilmek için yüzünü sağa sola çevirip bakmaktan, yani namazın ruhu olan huşûu zedeleyecek hareketlerden kaçınılmasını istemiştir. Bu huşûu halinin gerçekleşmesine engel teşkil edecek fizyolojik ve biyolojik durumlara da değinerek ümmetini hem bilgilendirmiş hem de terbiye etmiştir. Söz gelimi yemek hazırlanmış bir vaziyette iken namaz kılmak yerine, önce yemeğin yenilmesini ardından namazın kılınmasını tavsiye etmiş; adeta "namaz kılarken yemeği düşünmek yerine, yemek yerken namazı düşünmeyi" salık vermiştir. Namaz vaktinin çıkması söz konusu değilse eğer tuvalet ihtiyacı olan birinin sıkışık abdestle namaz kılmaya başlamasının uygun olmadığını ifade etmiştir. Zira böylesi bir sıkıntının, huşûun engellerinden biri olacağı açıktır. Kısacası, Nebiy-yi Muhterem (sav) Efendimizin namazdaki huşûa dair verdiği bilgiler çerçevesinde, namazın aradan çıkarılacak bir iş değil, baş tâcı edilmesi gereken; ve kadir-kıymeti bilinmesi, önemsenmesi gereken büyük bir buluşma olduğu anlaşılmaktadır. Belki bu sebepledir Son Nebi (sav) Efendimizin farkında olmadığı için ayaklarının şişmesine sebep olacak şekilde uzun uzun ayetler okuduğu kıyamlarla, uzun tesbihatlı rükûlarla, gözyaşlarının toprağı ıslattığı secdelerle, şahid olanların "tarifi imkansız" diyerek aktardıkları pür-huşû namazlar kılışı…

Bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştu Sevgili Peygamberimiz: "Namaz kılan kimse Rabbiyle gizlice konuşur." Bu hadisin açıklamasında İslam âlimleri, namazın özü ve esası olan "zikir" vasfının, aslında "Allah ile konuşma" anlamına geldiğini, bu sebeple, kişinin kimin huzurunda olduğunun, kiminle konuştuğunun farkında olması gerektiğini ifade ederler. Ayrıca onlar, gaflet içinde kelimeleri ve harfleri telaffuz etmenin Allah ile konuşma sayılamayacağını söylerler. Çünkü okunan âyet ve duaların anlamı düşünülmediği sürece o kişinin kalbi de gaflet içinde olacaktır. Bu sebeple kılınan namazda huşû olmayınca, yerine getirilen şey, baş, boyun ve sırtın aldığı şekillerle vücudun bu muhtelif hareketlerinden ibaret olan birtakım eğilip-doğrulma ameliyesini olarak kalacağı açıktır.

Geliniz bir şairin gözünden, nasıl namaz kılınması gerektiğine dair bilgileri birlikte okuyarak sözlerimize son verelim

Mehmet Emin Ay

Öyle bir secde et ki;

Öyle bir secde et ki; kibir yere çakılsın,
Her secdede alnına, takvâ tâcı takılsın.
Arş-ı Âlâ'ya çıksın, Hakk'a yalvaran sesin,
Yüce Rabbül Âlemin, "Hoş geldin kulum" desin.

Öyle bir secde et ki; Kur'ân kalbine insin,
Bir nasuh tevbe ile, tüm günahlar silinsin.
Şeytanî vesveseler, kapıları çalmasın,
Allah'a verdiğin söz, seccadede kalmasın.

Öyle bir secde et ki; kalbin îmânla dolsun,
"İnnallahe meanâ", dilinde tesbih olsun.
Kurtulsun o bedenin, dünyevî hevâlardan,
Allah mahrum etmesin, mânevî devâlardan.

Öyle bir secde et ki; ruhun şirkten arınsın,
"Subhânallah" sevdası, yüreğinde barınsın.
Tertemiz iffetine, küfrân eli değmesin,
Allah secdeden gayrı, dik başını eğmesin.

Öyle bir secde et ki; gaflete gem vurulsun,
Tefekkür sarnıcına, akan sular durulsun.
Âyetlerle süzülsün, şüphelerin tortusu,
Gerçek Aşk'ı buldursun, sana Allah korkusu.

Öyle bir secde et ki; duâların çağlasın,
Müslüman gönülleri, birbirine bağlasın.
Sen duâ et ki Allah, tefrikayı yok etsin,
Dünya müslümanları, selâmeti hak etsin.

Öyle bir secde et ki; ecelin geldiği gün,
Başlasın kabristanda, sana özel bir düğün.
Allah Celle verdiği, nîmetleri katlasın,
O muhteşem düğünü, melekler de kutlasın.

(Cengiz Numanoğlu)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN