Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Şubat 19, 2024
Namazın, diğer ibadetler içindeki farklı konumunun sebebi…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Geçen hafta Salı günkü yazımızda, idrak ettiğimiz Miraç Kandili münasebetiyle, bu kandilin bizim için bir dönüm noktası olabileceğini ve eğer gayret edersek bu Miraç Kandili'nin, bizim için "Miraç vasıflı" namazlar kılabileceğimiz bir milâda dönüşebileceğini ifade etmiştik…

Doğrusu, kabul olunan dualara çok muhtacız bugün… Peygamber Efendimizin (sav) hadis-i şerifinde buyurduğu "Edâ edilen farz namazların ardından edilen duaların, müstecab yani kabul olunacak dualardan olduğu," müjdeye de gereğince edâ edilen namazlara da bu sebeple çok muhtacız bugün… Zira, yeryüzünün çeşitli ülkelerinde, bölgelerinde ve muhtelif şehirlerinde zulme uğrayan nice müslümanlar var; ve bizler, hiçbir şekilde elimizin ulaşamadığı, herhangi bir yardımda bile bulunamadığımız bu mazlumlar için sadece dua edebilmekteyiz. Bu duaların makbul ve müstecab dualardan olması, işte bu sebeple son derece önemli. Hem bizler hem de mazlum din kardeşlerimiz için…

Namaz ibadeti neden bu kadar önemli?

Evet, müstecab dualar edebilmek için, makbul ibadetlere ve namazlara muhtacız. Bunda şüphe yok. Ancak bir de bizatihi namazın son derece değerli bir ibadet olduğu gerçeği var. Ne var ki, bu açık ve net gerçeğin farkında olmayan/olamayan bir Ümmet-i Muhammed ile muhatabız bugün… Beş vakit namaz kılma oranlarının ne olduğu konusunda yapacağınız küçük bir araştırma, sizi şu gerçekle karşılaştıracaktır: Türkiye %21; Bosna Hersek %14 ve Kazakistan %2 iken; Filistin %69; Nijerya %86 ve Gana %91 oranında beş vakit namaz kıldığını söyleyen müslümanların yaşadığı ülkelerdir. Rakamlardan ve sonuçlardan daha önemli olan, kanaatimizce Ümmeti Muhammed'in, -birbirinden epeyce uzak şekilde farklı oranlarda gerçekleşen- bu oranlarından daha önemlisi, İslam dünyası olarak, namazın bizzat kendileri ve diğer bütün müslümanlar için ne denli önemli bir ibadet olduğunun yeterince farkında olmayışlarıdır. Nitekim namaz konusunda sosyal medyada yayınlanan sokak röportajlarında sorulan sorulara verilen cevaplarda bu farkındalık bilincinin hangi seviyelere düştüğünü çok rahatlıkla görmek mümkündür.

Bu düşündürücü hakikati aktardıktan sonra sözlerimize, geçen yazımızda kaldığımız noktadan devam etmek istiyoruz. Hatırlayacağınız üzere, "namazın kadim bir kulluk ifadesi" olduğunu ifade etmiş ve Kur'an-ı Kerim'de, namaz kıldıkları ifade edilen peygamberlerden bir kısmının isimlerini ve bahsi geçen ayetleri aktarmıştık. Ortaya çıkan hakikat, Son Nebi Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimize gelinceye kadar, gönderilen kutlu elçilerin hepsinin, "hayır işlerinde koşturan, Rablerine yana yakıla dua ve niyazlarda bulunan ve namazla, zekatla; diğer ibadetlerle O'nun rızasını kazanmaya çalışan kimseler" olduğuydu… Peki Son Nebi (sav) Efendimiz bu konuda hangi hitaplara muhatap olmuştu?

Daha Mekke'de iken kendisine inen ayetlerde, müşrik bir topluma karşı tebliğinde nelerin yer alması gerektiğini Allah Teâlâ (cc) Sevgili Peygamberimize şöyle bildiriyordu: "De ki (Ey Resulüm!): "Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, sapasağlam bir dine, Allah'ı bir bilen İbrâhim'in dinine iletti. Ki o, (Allah'a) ortak koşanlardan değildi. (Ve yine) de ki: "Benim namazım ve kurbanım (her türlü ibadetim), hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben (hak dine) teslim olanların ilkiyim" (En'am, 161-163). Bu ayetlerde, evvela tevhid inancının temelini teşkil eden "haniflik" anlayışının zikredilip, ardından hemen namazın gelmiş olması ve bunun Son Nebi'nin (sav) dilinden, dönemin müşriklerine ve sonradan gelecek tüm nesillere tebliğ edilmiş olması dikkat çekicidir.

Yine Mekke döneminde inen surelerden bir olan Kevser suresinde, Hz. Peygamber'e (sav) teselli dolu ifadelerle hitap edilmesi de mânidardır. Erkek çocuğu yaşamadığı için kendisine "ebter" yani "nesli kesilmiş" diyen müşriklerin sözlerinden dolayı üzülen Sevgili Peygamberimize (sav) "kevser", yani bitip tükenmez nimetlerin verildiği müjdelenerek üzüntüsü giderilmiş, müşriklerin bu konudaki dedikoduları reddedilmiş ve onun şanının yüceliği gösterilmiştir:

"Şüphesiz biz sana Kevser'i, (bitip tükenmez nimetleri) verdik. Şimdi sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Asıl, sana karşı nefret duyan o kişidir, soyu kesilecek olan!" (Kevser, 1-3).

Bu ayetler, kendisine pek çok hayır lütfedilmiş olan Hz. Peygamber'in (sav) bu nimetlerin şükrünü eda etmek üzere sadece Allah'a yönelerek namaz kılması ve O'nun rızâsı için değerli mallarından kurban kesmesi emredilmiş; bu suretle putlar için kurban kesen müşriklerin çok tanrılı inancını silip tevhid inancını yerleştirmesi amaçlanmıştır.

Medine'de indirilen ve Kur'an'ın ilk surelerden biri olan Bakara suresi ise şöyle başlamaktadır: "Elif Lâm Mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar" (Bakara, 1-3). Bu ayetler, Kur'an-ı Kerim'in bir hidayet rehberi olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu Yüce Kitap, "gayb alemi" olarak bilinen ve görmeden iman edilen Allah Teâlâ'ya, meleklerine; cennet ve cehennem, mahşer, mizan ve sırat gibi gözle görülemeyen hususlara inananlar ile; namazlarını kılıp, kendilerine rızık olarak verilenlerden Allah için harcayan müttakiler için bir "hidayet rehberi"dir. Bu ayetlerde, Allah'a karşı gelmekten sakınan ve O'na kulluk şuuruna sahip olanlar "müttaki" olarak nitelenmekte ve "takva" mertebesine sahip olanların vasıfları Gayb'e iman, namaz ve infak olarak sıralanmaktadır.

Her biri dikkat çekici bir şekilde namazın değerine işaret eden bu ayetlerden gayrı, Kur'an-ı Kerim'in tamamı incelendiği zaman şu hakikate şahit olunacaktır: Allah Teâlâ, hem "dua" hem de "bağ" ve "bağlantı" anlamına gelen "salât" kelimesini, neredeyse her defasında "ikamet" kelimesiyle birlikte kullanmaktadır.

Son derece hikmetli ve hayret verici bu tespiti sonraki yazımızda ele almak istiyoruz. "İkameti's-Salât" kavramının bize neleri işaret ettiği konusunu ele alacağımız yazımızda görüşmek dileğiyle...

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN