Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ocak 9, 2024
Dua, bir Beyaz Dilekçedir”

Edilen duaların kabule şâyân olması için ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerde nasıl dua edilmesine dair bilgiler, bu konuda aşağıda ele alacağımız hususları da zikretmemize yöneltmektedir bizleri… Bugünkü yazımızla son başlığımızı da sizinle paylaşacak, bu vesileyle duanın başlı başına bir ibadet olduğunu ve her ibadette bulunması gereken içtenlik ve samimiyetin; huzur ve huşu duygularının, duada da olmasının, mutlaka icab ettiğini göreceğiz.

Dua bir ibadettir; içtenlik gerek!..

Dua psikolojisi üzerine yapılan çalışmalar, onun sonuçta insana ruhsal açıdan huzur ve zindelik veren bir eylem olduğunu ortaya koymaktadır. Bu, duanın bir ibadet olmasıyla alakalı bir durumdur. Zira Sevgili Peygamberimizin (sav) "Dua, ibadetin ta kendisidir" buyurması, bu hususa işaret etmektedir kanaatindeyiz.

Duayla ilgili ayetlerden birinde, "Rabbinize tazarru ile gizlice dua ediniz" (A'râf, 55) ifadeleri dikkat çekicidir. Buradaki "tazarru" kelimesinin taşıdığı "yalvarıp-yakarma" manası, duada mutlaka bir alçak gönüllülük halinin; buna eşlik eden içtenlik ve samimiyetin bulunmasını gerekli kılmaktadır. Bir de duanın yüksek sesle değil adeta sözlerini "gizler" gibi hafif bir şekilde olmasını telkin etmektedir, ayet-i celile… Aslında bu iki özellik, kulun Rabbi ile baş başa kalmasında da önemli birer unsurdur; ve mümin işte bu anlarda kendini Rabbine daha yakın hissetmektedir. Bu duygu yoğunluğu onu daha içten ve samimi kılmakta ve belki de bu özelliği Rabbinin hoşnutluğuna vesile olmaktadır.

Dua bir ibadettir, ruh ve beden uyumu gerek!..

İbadetlerin bir kısmı "bedenî" vasfına sahiptir. Yani bedenimizin yardımı ve iştirakiyle gerçekleştirilir. Duada da ellerin ve dilin iştiraki söz konusudur. Lakin duada ruh da onlara eşlik eder. Ancak dua eyleminde ruhun iştirakiyle birlikte bedenin ruha tâbi olması ve ruh dünyamızda yaşanan huzurun ve manevi güzelliklerin bedenimize de yansıması gerekmektedir. Bu önemli özelliğe sahip olmak için yine Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin sünnet-i seniyyesine bakmak ve ondan örnekler almak durumundayız. Onun, dua ederken ellerini semaya doğru kaldırdığını, onları bazen göğüs hizasında tuttuğunu, bazen ayakta dua ederken ellerini daha yükseğe kaldırdığını anlatıyor sahabiler… Yine Peygamberimizin (sav) bazen avuçlarını bitiştirdiği bazen de aralarını açık tuttuğunu; ama her zaman avuç içlerinin göğe doğru açık olduğunu aktarıyor, onu gören gözlerin sahipleri… Fakat her defasında gönlündeki niyazların, dilinde cümlelere dönüştüğünde büyük bir saygı ve tevazu ifadelerine büründüğüne şahit oluyorlardı bu dualara amin diyenler… Görünen o ki Peygamber Efendimiz (sav) söylediklerini bizzat yaşayarak örnek oluyor, emrolunduğu üzere Rabbine tazarru ile niyazda bulunuyor ve dualarının sonunda ellerini yüzüne sürmeyi ihmal etmiyordu…

Dua bir dilekçedir, mühürlemek gerek!..

Sahabilerden biri olan Ebu Zuheyr (ra) anlatıyor: Bir gece Resul-i Ekrem (sav) ile birlikte dışarı çıkmıştık. Israrlı ifadelerle dua eden birinin yanından geçerken Peygamberimiz durdu ve o kişiyi dinlemeye başladı. Bir süre sonra şöyle buyurdu: "Eğer duasını mühürlerse başardı!" Bizler, "neyle mühürleyecek ki?" diye sorduk. Bu kez, "Âmin ile… Eğer duasının sonunda Âmin derse, duası kabul edilecek" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebu Zuheyr, dua etmekte olan o kişiye giderek "Ey filan! Duanı âmin diye bitir, müjdeye nâil ol!" dediğini aktarıyor bizlere…

Âmin kelimesinin duada önemli bir yer tuttuğunu anladığımız bu olay, ilgili kelimenin manasını düşünmeye yöneltiyor bizleri… Diğer dinlerde de "Amen" vb. ifadelerle var olan kelime, "Allahümme âmin" cümlesinin kısaltılmış şeklidir ve "Allah'ım! Duamı kabul eyle" manasına gelmektedir.

Yazımızın sonunda sizinle bir Münacât (Mevlâ'ya Yakarış) paylaşmak istiyoruz. Diyanet Vakfı tarafından açılan bir yarışmada birincilik ödülüne layık görülen bu şaheserin her satırı manidar bir dua ve niyaz örneği barındırmaktadır. Şairini rahmetle yâd ediyor ve "amin"lerle mühürleyip Rabbimizin katına arz ediyoruz…

Mehmet Emin Ay

Beyaz Dilekçe

Rahman ve Rahim olan adına sığınarak,
Açtım iki elimi, kor gibi iki yaprak.

Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,
İşte dünya önümde; benim ruhum sana aç.

Bu seğriyen ellerle, Senden Seni isterim,
Senden Seni isterken, canımdan çıkar tenim.

Sana âşık ruhumdur, merceği yakan ışık
Gözlerim, cemalini görmeden de kamaşık

Bir mirasyediyim ben iflasın eşiğinde,
Hep sabrım ölçülüyor, ihlas bileşiğinde.

Kimim? Kimlik ararken hem güler hem ağlarım
Yükseklerden dökülen, sular gibi çağlarım.

Çok tuzlu bir denizim, her ân'ım med ve cezir,
Sana âşık olalı, yüreğim kut'la esrir.

Döşeğim kara toprak, yorganım kara bulut,
Ben seninle doluyken, vurgun yapamaz kunut.

Her insan günah işler, Sen'den saklanır mı sır?
Tövbe dilekçesiyle sırttan kalkar bu nasır.

Kainatı yarattın, donattın, rızk verdin,
Kimine sonsuz körlük, kimine ışık verdin.

Yanlış adım atmayın diye indi her kitap,
Sana açılan eli, geri çevirmezsin Rab.

Ulu bir silsileden peygamberler gönderdin,
Gökyüzüne yıldızlar, yere çiçekler serdin.

Sen'den önce bir sen yok, kâinatta İLK, Sen'sin!
Bu kâinat bir metâ, hepsine Malik Sen'sin!

Rabb'im Seni tanıyan, bilir doluyu-boşu.
Kapına geldi işte, yorgun bir aşk sarhoşu.

Garibim, muzdaribim ama umutsuz değil,
Seninle dost olanlar, cihanda mutsuz değil,

Kulunum, kurbanınım, Rabb'im Senin mülkünde,
Garip kulun ne söyler, gülümse dilekçeme.

Senin için verince, verenin feyzi artar,
Gönülden bir sadaka, dağca bir ömrü tartar.

Kainatta ne varsa, hepsinin zikrinde SEN!
Hamd ve şükür Sanadır, her şey Seninle esen!

Sen ki, Sana geleni, çevirmezsin eli boş,
Âşık boşa dememiş: Lütfûn da, kahrın da hoş!

Bir Beyaz Dilekçedir, Sana her yakarışım,
İmanımla amelim hem perdem hem nakışım.

Çalı bile, kendine sığınan kuşu itmez,
Sen Ğafur'sun, Aziz'sin, Senin keremin bitmez!

Geldim işte kapına, kul senden ırak olmaz
Sana adanmamışsa, yürek de yürek olmaz!

Her Müslüman bir kartal, vurulur da pes etmez,
Oruçtan tat alanlar, kemik peşinde gitmez.

Bezm-i Elest'te Sana secde eden ruh için;
Verdiği söze sadık, doğru giden ruh için;

Hiç kimseyi vatansız, milletimi devletsiz,
Gönülleri sevdasız, şehirleri mabetsiz;

Bayrakları rüzgârsız, ocakları ateşsiz
Bırakma ulu Rabbim, asi kul değiliz biz.

Benden önce esirge, Muhammed ümmetini,
Esen gitsin her kervan, en sona ula beni!

Kâinat bir mozaik, her şeye sahip ALLAH!
Ey gizli ve aşikâr, her derde tabip ALLAH!

Bahaettin Karakoç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN