Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 2, 2021
Yalan haber üretmek ve bunu yaymak haramdır!..
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Sosyal medya alanında yapılacak birtakım düzenlemeler adına çalışmaların yapıldığı şu günlerde mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'in bize telkin ettiği hususları ele almak ve bu önemli mevzuda Allah Teâlâ'nın insanlardan ve müminlerden neler beklediği konusuna değinmek istiyoruz.

Önce bir ayet-i kerimeden ve bu ayetin indiriliş sebebi olarak zikredilen bir olaydan söz ederek konuya başlamanın münasip olacağını düşünüyoruz.

YALAN HABER ÜRETMEK VE BUNU YAYMAK HARAMDIR!..

Evet, böyle bir davranışta bulunmak Allah'ın, özellikle müminlere haram kılarak yasakladığı çirkin bir iştir, sonu pişmanlıkla neticelenen bir günahtır!.. Önce bu konuyla ilgili açık ve net ayetin mealini verelim: "Ey iman edenler. Şayet fâsık biri size bir haber (bilgi) getirecek olursa, onu iyice araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa zarar verir ve sonunda pişmanlık duyarsınız…" (Hucurât, 6). Şimdi de ayetin indiriliş sebebini aktaralım…

Asr-ı Saadet'te Peygamberimiz (sav) tarafından görevlendirilen Velîd b. Ukbe, Benî Mustalik kabilesinin zekât vergilerini toplamak üzere gönderilmişti. Velîd, bu amaçla yola çıkıp menziline doğru giderken adamın biri kendisine gelerek, adı geçen kabileden silâhlı bir grubun yola çıktığı haberini getirmişti. Bunun üzerine Velîd, onların savaşmak maksadıyla çıktıklarını düşünerek hemen geri dönüp durumu Peygamberimize anlatmıştı. Peygamberimiz de bunun üzerine, haberin doğru olup olmadığını araştırmak ve gereğini yapmak üzere Hâlid b. Velîd'i göndermişti. Hâlid b. Velîd, bahsi edilen kabileye yakın bir yerde konaklayarak durumu araştırdığında onların ezan okuyarak namaz kıldıklarını, İslâm'a bağlılıklarının devam ettiğini tesbit ederek Medine'ye dönmüştü. Ardından, aslında onların, zekâtı toplamakla görevli kişinin gecikmesi sebebiyle durumu öğrenmek ve bizzat zekatlarını getirip teslim etmek için yola çıktıkları anlaşılmıştı…

Asr-ı Saadet'te yaşanan hadise bu şekilde cereyan etmiş iken ilgili ayette "bilgi nitelikli haber" anlamına gelen nebe' kelimesi ve fâsık kişi üzerinde birtakım tahliller yapmak bize günümüzde yaşanan hadiseleri yorumlamak adına son derece ufuk açıcı bilgiler verecektir kanaatindeyiz. Öncelikle bu iki kelimenin yapısı ve anlamları üzerinde duralım.

Nebe' kelimesine sözlükler "önemli haber" karşılığını vermektedir. Kur'an-ı Kerim'deki Nebe' suresinde ise bu kelime kıyamet hadisesine dair bilgiler ihtiva ettiği için "büyük haber" olarak zikredilmektedir. Aslında Allah Teâlâ'nın tüm insanlık için önemli bilgileri ihtiva eden haber anlamında nebe' kelimesinden tekil ve çoğul ya da fiil ve isim olarak Kur'an-ı Kerim'de 64 yerde bahsediyor olması da başlı başına üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Burada sadece şunu vurgulamakla yetinmek durumundayız. Diyebiliriz ki, öncelikle bu tür haberlerin kaynağının da, onları getiren-söyleyen kişilerin de "iyice araştırılması" gerekmektedir vesselam...

Gelelim ayette geçen meçhul kişinin taşıdığı vasfa… Ayette "fâsık biri" olarak zikredilen bu kişinin "yalan haber taşıyan" biri olduğu anlaşılmaktadır. Ama "fısk" ve "fâsık"lık da yine ayetlerde çokça geçen kelime/kavramlardan biri olarak göze çarpmaktadır. Öyle ki Kur'an'a baktığımızda bu kelimenin de muhtelif şekillerde 54 ayette geçtiğini görmekteyiz.

Sözlüklerdeki anlamlarından biri de "belirli bir sınırı aşmak" anlamına gelen bu kelime, İslamî terminolojide "hak yoldan ayrılma, Allah'ın emirlerine itaatsizlik etme" şeklinde özel bir anlam kazanmıştır. Böylece bu kelimenin, putperest, ehl-i kitab, münafık ya da Müslüman… Her insanı kapsayıcı bir niteliğe sahip olduğu görülmektedir. Fısk bazen inkâr anlamına gelirken, bazen isyan anlamına gelmekte, hidayet ve dalâlet kelimeleriyle yakın bir etkileşim içinde olduğu görülmektedir.

Müslümanların muhatap alındığı ayetlerde ise "fısk", ölmüş hayvanın etinin, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanların etinin yenilmesi; fal oklarıyla kısmet aranması (bir çeşit piyango), borçlu olunan kişiye zarar verilmesi, Hz. Peygamber'e itaatsizlikte bulunulması, müminlerle alay edilmesi ve kötü lakaplar takılması, büyük günahların işlenmesi şeklinde karşılık bulmuş ve böyle davrananlar "fasık" olarak nitelendirilmiştir.

Biraz önce mealini aktardığımız Hucurât suresinin 6. ayetinde, meallerde "yoldan çıkmış" diye dilimize çevrilen fâsık kelimesi, yukarıdaki bilgiler çerçevesinde "dinin emirlerine uymayan" demektir; ve yalan haber taşıyan kimse de bu kavrama dahildir.

Bu bağlamda şunları ifade edebiliriz. Ashab-ı Kiram'ın dürüst ve takvâ sahibi insanlar olduğu bilinen bir hakikattir. Dolayısıyla ayette geçen fâsık kelimesi, Velîd b. Ukbe isimli sahabiyi değil, ona yalan haberi getiren kişiyi ifade etmektedir. Ayetten anlaşılan hüküm ise, hem durumu hakkında net bilgilere sahip olunamayan veya yalancı olduğu önceden bilinen kimselerin hem de günah işlemekten çekinmeyen ve bu şekilde tanınan-bilinen kimselerin verdikleri haberlere ve bilgilere güvenilmemesi, bunlara göre hüküm ve karar verilmemesi gerekmektedir.

Kur'an-ı Kerim'in çağları aşan tazelikteki bu hakikatleri bugün de bize yol göstermektedir/göstermelidir. Büyük günahları bile umursamadan işleyen kimseye biçilen vasıf, "fâsık"lık ve bu gibi kimselerin bir özelliğinin de yalan haber uydurmak, taşımak ve yaymak ise onu bu tür kötülüklerden alıkoymak adına mutlaka birtakım cezai müeyyidelerin tespit edilmesi, hüküm/yasa olarak ortaya konulması ve gerektiği zaman hiçbir esneklik göstermeden uygulanması gerekmektedir. Bu ise toplumsal huzur ve sükûnun, olmazsa olmazları arasında kabul edilebilecek bir önemi haizdir diyebiliriz.

Yalan söylemeyi, iftira etmeyi, insanları zan altında bırakmayı "büyük günah" olarak kabul eden dinimizin, bu fiilleri işleyenleri, söz konusu kötülüklerinden alıkoyma adına kimseye ayrıcalık tanımadığını da eklemeliyiz. Yapılacak düzenlemede, yalan ve iftira niteliğindeki haberi uydurmak ve paylaşmak suretiyle yaymak konusunda da hiç kimseye ayrıcalık tanınmaması ve hiç kimsenin bu konuda dokunulmazlığının bulunmaması, bu illetin toplumdan kökünün kazınması hususunda başarılı olunmasında önemli bir rol oynayacaktır düşüncesindeyiz.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN