Arama

Ekrem Demirli
Aralık 12, 2021
Çanakkale Köprüsü vesilesiyle Muhammed Bican ve Muhammediye’yi hatırlamak
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Büyük Anadolu coğrafyasında Müslümanlığın yerleşmesine kalemiyle en çok hizmet eden isimler kimdir diye sorulsa akla ilk gelebilecek isimlerden birisi 15. asırda Hacı Bayram Veli'nin yetiştirdiği müstesna talebelerden olan Gelibolulu Muhammed Bican ile kardeşi Ahmet Bican olabilir. Birkaç sene önce Fikriyat'ta bir vesile ile onu yad etmiş, büyük düşünürün hikmet ve ferasetini şahitlik eden bir tabirine atıf yapmıştım.

Mahut darbenin birinci senesi için yazdığım yazıda Muhammed Bican'ın on beşinci asırda Gelibolu-Çanakkale için söylediği 'burası kilid-i mülk-i İslam'dır (İslam ülkesinin kilidi)' deyimine atıf yapmış, altı asır öncesinde Çanakkale, daha sonra Alvarlı Efe merhumun Erzurum için kullandığı tabiri bütün ülke için kullanmıştım. Onun ölümsüz eseri Muhammediye ile de çocukluğumun hatıraları arasında özel bir yeri vardı. Zaman içinde fark ettim ki, Muhammediye bu topraklarda yaklaşık yedi asır Hz. Peygamber'in ahlak ve hayatını, peygamber sevgisini, dinin temel bahislerini insanlara öğreten en önemli kitaptı.

Birkaç sene önce Çanakkale'de Mevlana üzerinde bir konuşma yapmam üzere davet edildiğimde şunu fark etmiştim: Belki hayatın her alanında olduğu gibi düşünce ve bilim hayatında da birkaç isme aşina oluyor, sürekli onlara atıf yaparken başka birçok ismi ve değeri ıskalıyoruz. Bu itibarla evrensel çapta değer üretmede ve isim yetiştirmedeki yerimiz bir yana, ürettiğimiz değerleri ihmal etmede dünyada ön sıralarda yer aldığımız muhakkak. Bu coğrafyada yetişen bütün isimleri, ürettikleri değerleri, yazdıkları eserleri ve yetiştirdikleri talebeleri hatırlamak, daha önemlisi yenilerini üretmeye devam etmek hayati bir zarurettir. Muhammed Bican Efendi Türkçe konuşan bölgelerde dini düşüncenin gelişmesinde, birçok şairin, edebiyat adamının ve düşünürün yetişmesinin arka palanını teşkil eden isimdir.

Arapça Karşısında Müslüman Dillerin Gelişimi ve Muhammediye

İslam evvelemirde Arapça üzerinden insanlara ulaşmış, temel kaynakları bu dille oluşmuş, hepsinden önemlisi İslam'ı öteki dinlerden ayrıştıran en bariz niteliği olan kitap Arapça nazil olmuştur. Müslüman toplum içinde Arapça Hristiyan toplumlardaki Latinceden mühim yer kazanmış, en azından ibadet hayatında ehemmiyetini hiçbir zaman yitirmemişti. Bununla birlikte genişleyen İslam coğrafyasında yeni diller kendi literatürlerini oluşturmuş, Müslüman toplum önce iki dilli, daha sonra birçok dile kavuşarak Müslüman düşünce ve kültürün hem üretim hem de ifade zemini genişlemiştir. Bu meyanda kendisine mühim bir yer açan ilk dil Farsça olmuş, onu Türkçe başta olmak üzere öteki Müslüman toplumların dilleri takip etmişti.

Bu dil genişlemesi dahilinde tasavvufun belirleyici bir tesire sahip olduğu da kesindir. Daha önce Hristiyan toplumlarda yerel diller mistiklerce geliştirilmişken benzer şekilde Müslüman toplumlarda da şair-sufiler kendi dillerinde dini meseleleri işleyerek farklı toplumların din ile ilişkisinin zeminini oluşturmuşlardı. Bu itibarla Yunus Emre, Süleyman Çelebi ve Muhammed Bican gibi manzum eserler yazan sufiler Müslüman düşüncenin ve ahlakın ana metinlerini kendi dillerinde oluşturdular. Bu isimlere başkalarını da eklemek mümkündür, fakat üç metin, yani Yunus Emre'nin Şiirleri, Süleyman Çelebi'nin Mevlid-i Şerif'i ve Muhammediye kitabı başat metinleri temsil eder. Öte yandan bu metinler, Allah'a iman ve peygamber sevgisi üzerinden yazılmış metinlerdir. Bu topraklara mahsus denilebilecek bir Müslümanlık telakkisi var ise telakkinin ayırıcı niteliği her üç eserin ana fikrini teşkil eden ilahi aşk, peygamber sevgisi ve buna dayalı olan insan telakkisidir.

Kadim Değerler ile Çağlar Arasında Yedi Asırlık Köprü: Muhammed Bican ve Muhammediye

Süleyman Çelebi ve Yunus Emre'nin günümüzde bir ölçüde okunduğunu söyleyebiliriz. Bu üç isim içerisinde unutulmaya yüz tutmuş isim ise Muhammed Bican'dır. Onun ve eserinin hatırlanması en ücra köşelerine varıncaya kadar bu topraklarda altı asır okunmuş bir kitabı, ecdadın Allah ve insan telakkisinin ana kaynağını keşfetmenin anahtarı olacaktır. Önümüzdeki sene yapımı tamamlanacak olan yeni köprü vesilesiyle Çanakkale daha çok konuşulacak, daha çok gündeme gelecek. Çanakkale'nin sadece Birinci Dünya Savaşı üzerinden anılması, büyük mağlubiyetin görece bir başarı kalesi gibi hatırlanması müzmin hastalığımız hamaseti aşmaya katkı sağlamıyor. Çanakkale denilince konuşulması gereken, fetihtir, Çanakkale üzerinden Balkanların fethi sürecinde o topraklara yerleşme iradesidir; konuşmaları hamaset tuzağından çıkartabilecek olan ise imarın konuşulmasıdır. Hiç kuşkusuz fethi konuşmak, entelektüel ve toplumsal düzeyde imarı ve ihyayı konuşmak olmalıdır. Bunları konuşmak ise Çanakkale'de Mevlana'yı, Yunus'u, İbnü'l-Arabi'yi, Hacı Bayram-ı Veli'yi, hepsini temsil edebilecek Muhammed Bican'ı ve eserini konuşmak olacaktır.

2022'nin ülkemizde "Muhammed Bican'ı Anma Yılı" ilan edilmesi verimli bir başlangıç olabilir. Bunun yanı sıra yeni nesillerin bölgenin tarih ve kültür derinliğini idrak edebilmesi sadedinde Çanakkale Köprüsü'nün yollarının birine Muhammed Bican, ötekine Ahmed Bican adının verilmesi yerinde bir teşekkür ve kadirşinaslık olacaktır. Unutmamak gerekir ki Muhammed Bican'ın kendisi büyük ve kadim bir köprüydü: Peygamber sevgisi üzerine kurulu insanlık değerleri ile nesiller arasına kurulmuş gerçek bir köprü.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN