Arama

Ekrem Demirli
Aralık 6, 2021
Ahlak zafiyete yol açar mı?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Sövene elsiz gerek

Dövene dilsiz gerek

Derviş gönülsüz gerek

Sen derviş olamazsın.

Bu mısralar Yunus Emre'nin bütün şiirlerinin ana fikrini temsil edebilecek ifadelerdir. Yunus bize ne söylemiştir dersek, gelenek ve tecrübelerimizle çelişebilecek, bizde bir çok tereddüt ve 'ama' dedirtebilecek bu sözleri söylemiştir diyebiliriz. Haddi zatında buğdayı bırakarak çıkılan bir yolculuktan başka ne gelebilirdi ki? Böyle bir ahlaka sahip olmak bir yana, Yunus'a zihnen hak vermek, onun sözlerini kabullenmek hiç de kolay bir iş değildir. Birçok insan 'bu çağda mı' kaydıyla Yunus ile aramızdaki dil ve düşünce farkını yaşadığımız çağla ilgili bir sorun sayacak olsa bile, Yunus'un bu mısralarının uzlaşabileceği herhangi bir çağ, bu sözleri kabul edebilecek herhangi bir mekan yoktur. Yunus bütün zamanlarla, bütün mekanlarla eşit ölçüde ters düşecek mısralar söylemiş olmalıdır, insan tecrübesine aykırı gelebilecek düşünceleri insana layık olan ahlak olarak ortaya koyabilmiştir.

Bir konuşmada şiiri okumuş, Yunus'un düşüncelerini açıklamak sadedinde birkaç cümle kurduğumda dinleyicilerden birisi 'Hocam! böyle derseniz kurtların sofrasına müminleri kuzu edersiniz' diye itiraz etmiş, görünüşte beni -halbuki ben de bu düşünceler karşısında Yunus'tan daha çok ona yakındım- gerçekte ise Yunus'u dünya gerçeklerini anlamamak ve hadiseler karşısında safdil kalmakla suçlamıştı. Söylediği açıktı: Bir çok insanın tereddütsüz bir şekilde savunacağı insanı veya toplumu ayakta tutan şey affetmek veya kabullenmek değil, mücadele ve kendini savunma güdüsü olmalıdır. Bu itibarla insana lazım olan, Yunus'un söyledikleri değil, döveni dövmek, sövene sövmek ve beklenti üzere yaşayarak kendimizi güçlendirmektir. Buna mukabil bir davranış bireyi ve toplumu zafiyete düşürecek, güçlülerin istismar edeceği edilgen biri haline getirecek, en nihayetinde pasif bir hayat ile ömrünü tüketecektir. Bir çok ata sözü, deyim böyle düşüncelerle bizi eğitirken bunun dışında bir yolu düşünebilmenin kapısını yüzümüze kapatır.

Yunus Emre'yi anlayabilmek için bu şiir üzerinde derin derin düşünmek, şiirde dile gelen düşüncelerle sahici bir ilişki kurmak şarttır. Üstelik sadece Yunus ile değil! Dinin insana telkin ettiği yüksek ahlak ile barışabilmek için bunu yapmak şarttır. İnsan, öfke gücü ve rekabetten beslenen hırsın dışında kendisini motive edebilecek saike inanmıyor veya en azından böyle bir şeyde tereddüde düşüyorsa, Yunus'a hak vermesi mümkün değildir. Yunus her birimizin zorunlu bir ilke gibi kabul ettiğimiz tecrübelere, geleneklerden tevarüs edilen kabullere saldırarak onların anlamsızlığına dikkatimizi çekiyor. Fakat onun sözleri bizde evvelemirde korku duygusu izhar ediyor, 'istismar edilirsek' diye endişelerle ona yaklaşıyoruz, sonra da 'bize göre değil' diyerek Yunus ile aramızdaki mesafeyi açıyoruz. Yunus'un şiiri 'sen derviş olamazsın' diye bitirmesine bakmamak lazım; kast ettiği şey, insan olmaktır. Çünkü ona göre insanın tanımı 'ahlaki varlık' demektir. Bu itibarla insan olmaya giden yol, affetmek, bağışlamak, beklentisizce yaşamak gibi yüksek ahlakın ilkeleridir.

İnsanı yönlendiren saik nedir?

İnsanı ve toplumları güçlü kılabilecek şey nedir veya başarı için bir insan neye muhtaçtır? Yunus'un sözlerine bakacak olursak, içimizden geçen 'ahlak insanı korunaksız bırakır' hissiyatı doğru mudur? İşin başında öyle görünüyor, bu açık: İnsan kendisine yapılan kötülüğü affederse, öteki bir insan da ona aynı şeyi yapar, insanların elinde maskara olur. Tecrübelerimiz bize bunu böyle dayatır, biz de kabul ederiz. Öte yandan insan muvaffak olmak isterse, onun hırsla, öteki insanlarla rekabet duygusuyla hareket etmesi gerekir diye düşünürüz. Aile çocuklarına hırslı olmayı telkin eder, arkadaşlarını geçmeleri gerektiğine dair onları yönlendirir, 'el ne der' korkutması insanı motive edebilecek en etkili söz olur. O zaman Yunus'un söyledikleri en azından tecrübelerle bağdaşmayan, hayatın gerçeklerine aykırı, geleneklerce reddedilen bir düşünceyi anlatıyor. Fakat hayata ve insana daha derin bir akılla bakabilir, gelenek ve tecrübenin bize dayattığına kuşku düşürebilirsek, meseleyi başka türlü tahlil etme imkanı elde edebiliriz.

"İnsanı yönlendiren temel saik nedir?" veya ne olmalıdır bahsi üzerinde öteden beri bir takım düşünceler ileri sürülmüştür. Muhakkik düşünürler, kalıcı olan ile geçici olan arasında ayrıma dikkat çekerek, ab-ı hayat dedikleri bir kavramla insanı yönlendirmesi gerekenin yüksek değerler, bu değerlerin kurucu ilkesi sayabileceğimiz aşkın olması gerektiğini düşünmüşlerdir. İnsanı bir amaca doğru ancak aşk yönlendirir, insan bir hayatı erdemler ile yaşadığı takdirde varolmanın ne olduğunu idrak edebilir. Başarmamız gereken ilk şey insanca yaşamak, insanca yaşamak ise ahlaklı bir varlık olarak ömür sürmek demektir. Buna mukabil insanı behimi duygular belirli bir ölçüde yönlendirebilir, görece de olsa bir başarı getirebilir, onu galip kılabilir. Fakat behimi duygular, hakiki olmadıkları ölçüde, insana yıkımlar getirir, onu başarılı kılmak bir yana hüsranını artırır. Yunus bize affetmek, merhametli olmak ve gönülsüz kalarak -beklentisiz- yaşamanın insanca yaşamak olduğunu söylüyor. Bireyleri olduğu kadar toplumları yücelten ve onları başarılı kılan da yüksek ahlak ve insanlık erdemleridir. Ahlak insanı hırslarından ve hayvani dürtülerinden koruyarak onu insan kıldığı gibi yeryüzünü de yaşanabilir hale getirir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN