Arama

Ekrem Demirli
Ekim 6, 2021
Bilgi eylem ilişkisi merakı daraltır mı?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Amele/eyleme bilginin maksadı diye bakmak, Müslüman toplumun bilginin ne olduğu hakkındaki görüşleri kadar varlığa dair meraklarını da belirlemiş görünüyor. Gerçek bir dindar amele dönüşmeyecek bir bilgiye bilgi demez. En azından İslam'ın ilk asırlarında Müslüman bilginler ilim veya alim derken ameli istilzam edebilecek veya doğrudan veya dolaylı yükümlülükle ilgili bilgilerden söz ediyorlardı. Büyük kelam bilgini İmam Matüridi'nin göksel varlıklardan söz eden bir ayet-i kerime için şöyle bir açıklamada bulunur: 'Ayet-i kerimenin yükümlülükle ilgili bir yönü yoktur.' Matüridi, devamında, diyor ki, 'o zaman ayetin yorumunu araştırmanın gereği de yoktur.' Matüridi'nin yaklaşımı sahabe neslinden aktarılan bazı sözlerin bir devamı kabul edilebilir. Hz. Ömer'in 'çekirdeği ve neva'yı yaran Allah' mealindeki ayet-i kerimede 'neva' kelimesinin anlamını soran birisine 'birinci kısım (çekirdek) ile ne amel ettin de ötekini soruyorsun' diye tepki gösterdiği aktarılır. Kur'an-ı Kerim'de İsrailoğulları anlamsız sorularla görevlerini erteleyen veya ihmal edenlerin prototipi olarak uyarılır. Malayani, yani insanın kendisini ilgilendirmeyen işleri terk etmesi, doğru dindarlığın ölçüsü sayılmıştır. Bu minvalde ameli savsaklatabilecek şekilde sorular sormak, sınırsız merakların peşinden giderek vazifeleri ihmal etmek, heva ve hevese uymak demektir.

Müntesipleri arasında ayırım gözetmeden her seviyedeki insanı aynı yükümlülüklerle sorumlu tutan dinin bu yaklaşımı bir cemaat teşkil ederken başarılı olacaktır, bu açıktır. Dinin muhataplarının ekseriyeti günlük işleriyle meşgul olabilecek, bütün hünerlerini ve dikkatlerini maişetlerini temine adamanın ötesinde başka bir işle ilgilenemeyecek kimselerdir. Böyle insanların yükümlülüklerini yaşadıkları hayat ile irtibatlandırmak, bilgiyi de o hayatın bir parçası haline getirmek dinin gerçekçiliği demek idi. Bununla beraber bu cemaat dahilindeki kabiliyetli yüksek zihinler için bu yaklaşım bir sınırlama anlamına gelebilir mi? Konuyla ilgili sözleri ve hükümleri yüzeysel okumakla yetinirsek burada büyük bir daralmanın ortaya çıkacağı kesindir. Bunun asıl nedeni bilgiden ne anladığımızla ilgili değil, aksine, amel veya eylem derken zihnimizde oluşan şeyin darlığıdır. Din amelden söz ederken zihnimiz belirli türdeki eylemleri aşarak tüm varlıkla ilgili bir zemine intikal edemezse, merakımız ve talebimiz güçlü bir dayanak bulamaz, dinin insan aklını geliştirme imkanı ortadan kalkar.

Düşüncenin ufku eylem alanından daha geniş midir?

Soruya cevap verirken iman-amel veya bilgi-eylem ilişkisinin felsefe tarihindeki yansımasına dair bir kaç noktaya değinmek gerekir: Bilgi eylem irtibatı İslam geleneğinde gördüğümüzden daha güçlü ve sistematik bir üslupla Platon felsefesinde kurulmuş, eylem bilginin varlık kanıtı sayılmıştır. Eylem alanına çıkmamış bir bilgiden gerçek bilgi olarak söz edemeyiz. Adaleti, iyiliği veya doğruyu bilmek ile yapmamak diye bir şey söz konusu olamaz; adaleti bilenler adil olanlardır. Başka bir anlatımla bilgi ile eylem arasında herhangi bir nedenden ortaya çıkan bir gecikme veya boşluk söz konusu değildir. Bu anlayışta kötülük cehalet demek iken iyilik ve erdem de bilgidir. Metafizik düşüncenin gelişmesinde bilgi ile eylem ve ahlak arasında kurulan bu bağ temelli bir değişim demekti. Bu sayede filozofun eylemi ile ahlakı bilgisinin haline gelerek ahlak ile zihin, zihin ile varlık arasındaki örtüşmenin zemini belirlenmiştir. Bir metafizikçi için doğruluk (sıdk) tam olarak bu demektir. Böyle bir bilgi neticesinde filozof 'imkan ölçüsünce Tanrı'ya benzemiş', İbn Sina'nın tabiriyle 'yeryüzünün sultanı' olmuştur.

Burada dikkate değer konulardan birisi bilginin ortaya çıkabileceği bilim alanları ile (mantık , doğa ve matematik bilimleri) zihnin ve ahlakın yetkinleşmesi arasında kurulan güçlü irtibat idi. Bu alanda öngörülen irtibat bilginin eyleme dönüşmesinin zihnin merak gücünde bir zafiyete yol açmamasını sağlıyordu. Müslüman toplumun bilgi ve amel anlayışı ise böyle bir bilgi eylem ilişkisini amaçlamıyordu. Müslümanların dile getirdiği bilgi-amel ilişkisinde bir çok bahis bazen fuzuli bazen daha önemli olan için terk edilmesi gereken bilgi konuları şeklinde düşünülmüştür. Bu itibarla dinde ortaya çıkan bilgi-eylem ilişkisi ile metafizikçi filozofların bilgi eylem teorisi şeklen benzese bile özünde tamamen ayrı amaçlar ve iddialar üzerine kurulu idi. Bu ayrımın temel nedeni insan ve onun zihinsel yetenekleri hakkındaki kabullerde saklıdır. Filozoflar zihnin sınırsız imkanlarını kabul eder, zihin-bilmek ile varlık arasında güçlü bağlar öngörerek zihnin ilkelerini varlığın ilkeleri sayarlar. Bu durumda evreni ve içindeki her şeyi bütün katmanlarıyla ve türleriyle birlikte keşfetmek insan zihnini geliştirmenin yegane yolu demek iken ahlak da böyle bir evrensel bilgiye göre davranmak demekti. Böyle bir iddianın gerçekle bağı sorunu her zaman tartışılagelmiştir. Meselenin bu kısmını bir yana bırakırsak, dindeki duruma dönebiliriz: Dinin böyle bir zihin tanımı yoktur; en azından metinlerin yüzeysel bir okuması bize böyle bir imkan tanımaz. Dini metinlerde zihnin acizliği ile ömrün kısalığı bir uyarı şeklinde ortaya çıkar. Zihnimizin her şeyi bilebilmesi mümkün olmadığı gibi böyle bir arzu ise -talep değil- ancak heves ve haddini aşmaktır. Yapılması gereken şey, zihni acil ve ehem olan işlere odaklayarak 'amel' edebileceği bilgilerde durmaktır. Böyle bir yaklaşım, bir tür faydacılık olarak, kısa ömür içinde sınırlı imkanları doğru şekilde kullanabilmenin yolunu gösterir.

O zaman filozofların insan zihni ile fiil imkanları hakkındaki teorisini hesaba katarsak (teorik ve pratik aklın yetkinliği), dindeki bilgi-eylem ilişkisinin pratik ve faydacı bir yaklaşım olduğu kabul edilebilir. Bu faydacılık ise bütün var oluş çeşitliliği dahilinde evreni merak etme talebeni sınırlamıştır.

Ekrem Demirli

Hikmet Öztürk'ün sunumu, Ekrem Demirli'nin anlatımıyla VAV TV'de yayınlanan Düşünce ve Hayat programının son bölümünü aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN