Arama

Prof. Uğur Derman
Şubat 3, 2023
Bursa Ulu Cami yazılarına dâir - 1

Bursa'nın Ulu Camii, Türkiye'de -ve hattâ dünyada- emsâli bulunmayan bir hat müzesi olmak vasfını 150 yıldan beri taşımaktadır. Lisânımızda "kahır yüzünden lutuf" ifâdesiyle adlandırılan hâlet, işte bu mâbed için pek münâsib düşmüştür. Zirâ Bursa'yı bütünüyle târumâr eden 1855 zelzelesinin yedi yıl sonrasında, İslâm'ın gözünün nûru olan hüsn-i hat eserleriyle her tarafı bezenmiş bir Ulu Cami yeniden ortaya çıkmıştır.

Aslında bu mubârek mekân, daha önceleri de duvar ve pâyeleri îtibâriyle boş değilmiş. Tıpkı Edirne'deki Eski Cami gibi -kadîm celî yazı telakkîsine bağlı- büyük boyda hat örnekleriyle doluymuş. Herkes deprem sonrası büyük tâmirde, bunların elden geçirilerek zamana uygun hâle getirildiğini zannediyorken, yakın vakitlerde neşredilen bir makale (Orhan Bilgin, "Gökmenzâde'nin İşâret-nümâ Adlı Deprem Risâlesi", Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, c.1, sy.2, Yaz 2010, s.1-32), bu hususda bilinmeyen bâzı gerçekleri göz önüne sermiştir. Gökmenzâde Hacı Çelebi Efendi'nin kaleme aldığı, aslı Ankara/Millî Kütüphâne'de bulunan (nr. 1314/05) İşâret-nümâ isimli yazma nüshadaki "Binâ-i Cami-i Kebîr" faslını zamanımız diliyle nakledelim: "Bursa'nın iftihâr sebebi ve Sultan Yıldırım Hân Hazretlerinin binâsı olan Cami-i Kebîr'in altı kubbesinin yıkılmış, on üç kubbesinin zedelenmiş olduğunu duyan Sultan Abdülmecîd'in yeniden inşâ irâdesi üzerine…, yıkılacak yerler yıkılıp kubbeler tekrar binâ edildi. Mihrâb tarafındaki üç sıra kubbe tamamlandığında, Ramazan ayı yaklaşmıştı. 1274 senesinde (Nisan 1858) terâvîh namazı bu üç sırada kılındı. Kubbelerin tekmilinin bitirildiği 1275 yılı Ramazan'ında (Nisan 1859) beş vakit namaz ve terâvîh kılınmakla beraber, tamamlanmayan, mahfil ve mumluklar ile yazılar kalmıştı. Direklerdeki (Caminin içindeki kubbeleri taşıyan dört köşeli pâye veya ayaklar için Gökmenzâde direk tâbirini kullanmaktadır) yazıları, bulundukları yerlerden yarım arşından fazla (1 mîmârî arşın = 75,8 cm.) yukarı çıkardılar. Camide mevcud bulunan yazılara İstanbul'dan memur olarak gelenler, yazıların resmini önce kağıda alıp, eski yazıların yerlerini sıvadılar. Yazı memurları, Abdülfettah Efendi Hazretleri ve Şefîk Bey Hazretleri ve Mücellidbaşı Mehmed Efendi yazıları yarım arşın yukarıya resm edip doldurmağa başladı. 76'da (1859-60) Camiin içi bitirildi. – (s.27-28) (Resim 1, 2).

Yukarıda da beyân olunduğu üzere, Ulu Cami'nin yazılarını ihyâ için İstanbul'dan gönderilen ve İbnülemin Mahmud Kemâl Bey'in kaydına göre (Son Hattatlar, İstanbul 1955, s.384-389) üç buçuk sene devam eden hüsn-i hat çalışmalarında Şefîk Bey'e Mücellidbaşı Mehmed Efendi yardımcı olmuş; bu husûs, duvardaki celî ta'lîk beyitle hattatımız tarafından da tescîl edilmiştir. Onun tam adı Mehmed Şefîk olduğu cihetle (Resim 3):

Bu hutûtun emr olup tezhîb ü tashîhi hemân,

Eyledi icrâ Mehemmed'le Şefîk-ı nâtüvân

beytine yanlış mânâ veren İbnülemin, "Mehemmed'le Şefîk'den, o isimlerde iki zâtın yazdığı anlaşılır. Hâlbuki yazan yalnız Mehmed Şefîk'dir." dedikten sonra, şu kıt'ayla târizde de bulunuyor:

"Hattâta hat kâfî iken,

Şi're neden gördün lüzûm?

Hattın senin şi'r-i güzîn

Olduğuna, şâhid umûm!"

Doğrusu, Şefik Bey'in Mücellidbaşı Mehmed Efendi'yle beraber Ulu Cami'de vazife alışından haberdâr olmadığımız yıllarda, biz de İbnülemîn'in bu tenkîdine hak veriyorduk. Lâkin Şefîk Bey bir tevâzû ifâdesi olarak, Mücellidbaşı'yı öne, kendisini ise nâtüvân (güçsüz) sıfatıyla sona yazmakla, yardımcısına dâir bir hakîkati belirtmiş bulunuyor. Mehmed Efendi hakkındaki mâlûmâtımız ise hiç mesâbesindedir. Mîrzâ Habîb, Hatt u Hattâtân'da: "El-yevm (yani 1305/1888'de) Berhayât Olan Mücellid ve Müzehhibler" bahsinde şu küçük kaydı düşmüş (s.273): Mücellidbaşı Mehmed Efendi: Üstâdı Şevkı Efendi olduğundan, kendisine 'Şevkı'nın Mehmed Efendisi' denir". Mücellid Şevkı Efendi'nin de kimliği meçhûlümüzdür.

Pâye (ayak) üzerindeki celî kûfi ve celî sülüs yazıların yarım arşın yükseltilerek tekrar aynen yazılması yerine, kadîm anlayışa bağlı olan bu yazıların, Şefik Bey gibi celî sülüsü XIX. asırda en mükemmel mertebesine eriştiren bir üstâdın üslûbuna göre tâdil edildiği şübhesizdir. Aksi takdirde, yeri oynatılmadan yenilenen Cezâirî Kâtibzâde Hasan bin Mustafa'nın 1192/1778 tarihli "Şefâati liehli'l-kebâiri min ümmetî" tuğrası gibi kaba bir görünüşle kalırlardı (Resim 4).

Yukarıda nakl etdiğim beyitde Abdülfettah Efendi'nin adının geçmemesi, 1 Muharrem 1274 (22 Ağustos 1857)'den îtibâren Osmanlı Devleti'ndeki mühim mâlî vazîfelerden olan ser-sikkeken (para basanların başı) makamına getirilişinden dolayı, onun, Şefîk Bey gibi Bursa'da dâimî ikāmetinden ziyâde, İstanbul'dan arada bir geldiği intibâını edindik. İbnülemin Mahmud Kemâl Bey de Abdülfettah Efendi'den bahsederken (Son Hattatlar, s.25-26): "1855 /1271'de neşr olunan kavâim-i nakdiyyenin (banknot paralar) hâkk ve îmâlinde hüsn-i hıdmeti sebk etdi. Yine o sene Bursa'yı tahrîb eden büyük zelzelede, Ulu Cami'deki yazıların yeniden tahrîr ve tezyîninde îcâd ve tanzîm etdiği büyük kalem ile mihrâbın sağına ve kapıların üstüne celî ve ta'lîk yazılar yazdı (Resim 5-a, b, 6, 7). Yukarda söylenen büyük kalemin sür'at ve sühûlet ile yazmasını Sultan Abdülmecîd görmek istedi. Vükelâ da hâzır olduğu halde Hırka-i Saâdet Dâiresi'nde, Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Efendimizin ism-i şerîflerini yazdı, mazhar-ı takdîr oldu" demektedir. İşte, Abdülfettah Efendi'nin, yazışı esnâsında nasıl kullandığını padişaha da gösterdiği celî kalemi, bugün Ulu Cami'deki 1275 tarihli çifte "Allah Hu" yazısının (Resim 8a) yanında asılı olandır (Resim 8b).

Şefik Bey'le Mücellidbaşı'nın Ulu Cami'deki hizmet müddetleri hakkında şöyle bir belge neşredilmiştir: "Ulu Cami'deki çeşitli yazıların düzeltilip yenilenmesi maksadıyla, eskiden 3250 kuruş maaşla Bursa'ya gönderilerek haylı zaman hizmet eden hattat Mehmed Şefîk Bey ve Mücellid Mehmed Efendi işleri dolayısıyla muvakkaten İstanbul'a dönmüşler; meşgaleleri bitince Ulu Cami'deki henüz tamamlanmamış yazılar için yeniden Bursa'ya gönderilmişlerdir. Bu arada İstanbul'a gitmezden önce alamadıkları maaşları kaldıysa, onların ödenmesine; Bursa'ya tekrar gelişlerinden îtibâren aynı maaşla altı ay çalışmalarına; bitiremedikleri takdîrde daha sonrasında artık maaş ödenmeyip sadece gereken malzemenin eskisi gibi evkāf geliriyle satın alınarak, durumun hazîneye bildirilmesine" dâir 14 Safer 1279 (11 Ağustos 1862) tarihli mektuba (Kâzım Baykal, Bursa'da Ulu Cami, İstanbul 1950, s.28-29) nazaran hat işlerinin tamamlanması –altı aylık müddet de eklenince– 1863 yılının ilk aylarını bulmuş demekdir. Caminin yüz ağartan yazılarından olan: Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'nin "Fa'lem ennehû…" (Resim 9), "Vallahü gâlibün…" (Resim 10) levhaları, Abdülfettah Efendi'nin Lafza-i Celâl, İsm-i Nebî, ilk dört halife ve Haseneyn'den mürekkeb Cami levhaları, Şefik Bey'in duvar üstüne menkuş "Re'sü'l-Hikmeti…" celî sülüsü (Resim 11) ve yukarda bahsi geçen Türkçe beyit, Ulu Cami'deki yazıların ikmâli için altı ay sürenin verildiği 1279 yılının mahsulleridir.

Depremden sonra konulan Kādıasker Mustafa İzzet ve Abdülfettah efendiler ile Şefik Bey'e âid değerli hat levhalarının da, lüzumundan fazla büyük eb'âdlı tasarlanışına mânâ vermek güçtür (Ulu Cami'yle ilgili çalışmaları bulunanlardan Sedat Çetintaş, Albert Gabriel gibi müdekkık zevâtın bu kanaatlerine Ekrem Hakkı Ayverdi de katılmaktadır; bkz. Osmanlı Mimârîsinin İlk Devri, İstanbul 1966, s.413). Levhaların birkaçında görüldüğü gibi, hattın çevresine tezyînî bir kenarsuyu işlenmemesi veya varak altınla cedvel çekilmemesi de noksanlık sayılmalıdır.

Bu yazımız, Ulu Cami'deki yeri sâbit veya taşınabilir levha hâlindeki hat örneklerinin katalogu mâhiyetinde değildir. Pâyelerin veya duvarların üzerindeki yazıların siyah, kırmızı, yeşil renklerdeki nakış boyalarıyla resmedilmesine mukābil, levhaların neredeyse hepsi, siyahla renklendirilmiş balmumu sürülerek muşamma' (muşamba) hâline getirilen mukāvim bez üzerine varak altın yapıştırma yoluyla hazırlanan celî sülüs, celî ta'lîk, celî dîvânî, celî muhakkak yazılardır. Yeri sâbit duvar yazılarına tezyînî mâhiyette eklenen Barok üslûbundaki iri motifler ise bunların üstüne âdeta "karabasan" gibi çökmüş, bozuk çizimlerdir. Ancak, bilhassa Sultan Abdülmecid devrinde -bu pâdişahımızın Batı'ya aşırı temâyülü yüzünden- her yeni yapılan veya tâmir gören binada bunlarla karşılaşmak tabiîdir (Bu ne idüğü belirsiz tezyînâtın (Resim 1, 2) Mısırlı Yani Kalfa, Panayot Usta, Sıvacı Mardiros gibi ekalliyet zümresi tarafından yapıldığı hakkında bkz. Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mimârîsinin İlk Devri, İstanbul 1966, s.404).

Ulu Cami yazılarına dâir önceden yapılan neşriyâtı şöyle bir hatırlarsak: Muallim Kâzım Baykal (1905-1993) merhum tarafından titizlikle hazırlanan Bursa'da Ulu Cami kitabından (İstanbul 1950) sonra, aynı konuda Zafer İhtiyar da daha ziyâde yazıların okunuş ve meâllerini ele alan Bir Hüsn-i Hat Sergisi: Bursa Ulu Cami (İstanbul 2006) isimli neşriyatıyla konuyu tamamlamağa çalışmışdır.

1975 yılı nihâyetinde Ulu Cami'nin yazılarına dâir bir rapor hazırlamaklığım için Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce Bursa'ya çağrıldığımda, bunu duyup Cami'ye gelen Kâzım Baykal Bey'le tanışıp görüşerek fikir teâtisinde bulunmuştuk. O günden hatırımda kalan, Kâzım Bey'in tamire muhtaç büyük levhaların encâmının ne olacağı hususundaki endişeleriydi. Şükürler olsun ki, dört yıl evvel Semih İrteş ve ekibi tarafından gerçekleştirilen ciddî onarımda bu endişeler giderildiği için, Baykal Bey de inşaallah rûhen müsterih kılınmıştır.

(Devamı önümüzdeki haftaya…)

Prof. Uğur Derman

Resimaltı yazıları:


Resim 1: Bursa Ulu Cami duvar yazılarından biri.


Resim 2: Bursa Ulu Cami duvar yazılarından biri.


Resim 3: Şefik Bey'in tertîbi olan ta'lîk beyit, müsennâ vavların altında görülmektedir.


Resim 4: Kâtibzâde Hasan bin Mustafa'nın bir hadis tuğrası.


Resim 5-a: Abdülfettah Efendi'nin celî muhakkak Besmelesi.


Resim 5-b: Abdülfettah Efendi'nin 5-a'da resimde görülen celî muhakkak Besmele'sindeki celî tevkî' hattıyla imzâsı.



Resim 6 - 7: Abdülfettah Efendi'nin Ulu Cami'deki sağ ve sol kapılar üzerine celî ta'lîk ile yazdığı levhalar (Burûc sûresi, 20-22).


Resim 8a: Abdülfettah Efendi'nin müsennâ celî sülüsle yazdığı levhası (Kullandığı kalem de levhanın yanında asılı durmaktadır).


Resim 8b: Bu levhanın yazıldığı ahşap celî kalemi.


Resim 9: Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'nin celî sülüs levhası.


Resim 10: Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'nin celî sülüs levhası.


Resim 11: Şefik Bey'in cami duvarına yazdığı celî sülüs hattı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN