Arama

Selahaddin E. Çakırgil
Nisan 18, 2023
‘Seçim’, depremin ağır tahribâtını giderecek bir iradeye yol açmalı; yeni sosyal depremlere değil..

Ülkemizin 6 Şubat 2023 günü geçirdiği büyük değil, çok çok büyük ve de oluş tarzı itibariyle aynı bölgede birkaç saat arayla (uluslararası kabul edilmiş Richter ölçeğine göre) birisi; 7,7, diğeri, 7,4 olmak üzere yaklaşık aynı şiddette iki ayrı depremin -dünyada daha benzerinin önce yaşanmadığı şekilde- ilk kez gerçekleştiği, -önceki yazımızda da etraflıca değinildiği üzere- ülke coğrafyasının 7'de birinde ve Maraş, Antakya, Malatya, Antep, Adıyaman başta olmak üzere 11 ilde meydana gelen ve 60 bine yakın insan kaybına ve maddî açıdan da tasavvur edilemeyecek şekilde büyük yıkımlara yol açan deprem üzerine birkaç kelime daha etmek gerekiyor.

Deprem geçiren şehirlerin her birisinde, Mart ayının ikinci yarısında 5-6 günlük bir gözlemimiz oldu.. (İzmit'ten Hasan Zer ve Av. M. Ali Karaaslan'la birlikte.. Deprem yüzünden, geceleri kalacak bir otel bulmanın bile zor olduğu için, bir dönemde, biz, bütün gecelerimiz için Anteb'i merkez yapmıştık. Bu vesileyle, Anteb'de geceleri evini bize açan Av. Yaşar Atılgan ve gidiş-dönüşte Kayseri'de bizi ağırlayan Osman Deniz Ünver dostlarımıza -yol arkadaşlarım adına da- teşekkürlerimi burada bir daha ifade etmeliyim.)

*

Deprem bölgelerinde, -köylere gidemediysek de- şehirlerde meydana gelen ve hele de Antakya, Maraş, Malatya, Adıyaman gibi il merkezlerinde ve Nurdağı, İskenderun, Islahiye, Elbistan, Pazarcık, Gölbaşı gibi, çoğu oldukça büyük yerleşim merkezleri olan ilçe merkezlerinde görülen ve tasavvur edilmesi tahmin edilemeyecek boyutlardaki korkunç maddî yıkım ve buna karşı, elbette derin bir acı ve ruhî deprem de yaşamış olmalarına rağmen halkımızın genelinde görülen, Allah'a sığınmak şeklindeki ve ondan gelen her durumu hamd ile karşılayan yaklaşımı ve ülkenin her yanından yardım ekiplerinin fedakârca çırpınmaları üzerinde burada tekrar duracak değilim. O konuları 20 ve 22 Mart günlerinde, 'star.com.tr'de iki ayrı yazıda özetlemeye çalıştım.

O kadar büyük bir facianın üzerinden bu kadar kısa sürede büyük bir sosyal karmaşaya fırsat vermeden aç ve açıkta kimsenin bırakılmaması için devletin ilk andan itibaren etkili çözümler bulması, üniversitelerin yüz-yüze öğretime ara verip öğrenci yurtlarının boşaltılarak, depremde felâkete uğrayanlardan 380 bin ailenin bu yurtlara yerleştirilmesi ve ayrıca kamu binalarının ve askerî mekânların ve ayrıca bedelleri devlet tarafından ödenecek şekilde özel oteller ve restoranların devreye girmesi, çaresiz kalan insanların uçaklarla elbette ücretsiz olarak ülkenin başka yerlerine taşınması aynı şekilde binlerce yaralı ve diğer hastaların ülkenin diğer yerlerindeki hastahanelere uçaklarla taşınması, yüzbinlerce çadır kurulması geçici barınma için ve 5 kişilik bir ailenin bütün ihtiyaçlarını karşılamaya daha müsaid olan, on binlerce konteynerden oluşan 'metalik' yeni şehirlerin her şehirde birçok belediyelerce STK'lar ve cemaat hareketleri tarafından dev kazanlarda hazırlanan yemekleri geceli-gündüzlü hummalı bir şekilde hazırlayıp insanlara hattâ fazlasıyla verilmesi ve ayrıca milyonlarca insanın 'giyim-kuşamı, çamaşır yıkanması, banyo, tuvalet' vs ihtiyaçlarının karşılanmasında da büyük çapta bir çaresizlik yaşanmadığını 'Elhamdülillah..' diyerek ifade etmeliyim.

Bu konuya bu kadar değindikten sonra..

14 Mayıs 2023 günü yapılacak Başkanlık ve M. Vekilliği seçimlerine de değinmek gerekiyor.

*

Milâdî takvimin 2023 yılında dünyada üç büyük ve önemli seçim var deniliyordu, uluslararası kamuoyunda.. Bu üç seçim de Müslümanların büyük ekseriyet halinde oldukları ülkelerde yapılacaktı. Bunlar, Nijerya, Türkiye ve Pakistan idi.

Bu üç seçimden ilki, Afrika'nın, nüfus bakımından olduğu gibi, ekonomik açıdan da en güçlü ülkesi sayılan Nijerya'daki seçimleri, 25 Şubat günü yapıldı ve yüzde 75-80'i Müslüman olan bir halka, emperyalist dünyanın 'büyük ve becerikli iş adamı ve işsiz gençlerin ve pahalılıktan şikayetçi kitlelerin umudu' diye yaldızlayarak sunmaya çalıştığı Katolik Hristiyan Peter Obi, Müslümanların Bola Ahmed Tinubu ve Atiku Ebubekr gibi iki güçlü adayın Müslüman kitlenin oylarını böleceği umuduyla, girdiği seçimde, onca yaldızlama ve uluslararası desteğe rağmen, her iki Müslüman adayın da gerisinde kaldı ve seçimi Ahmed Tinubu kazandı.

Pakistan seçimleri yıl sonunda yapılacak, henüz tarihi belirlenmediyse de.. Oradaki seçim de İmrân Khan ile Şahbâz Şerif 'in liderliğini yaptıkları partiler arasında geçecek. Türkiye'deki seçimlere gelince..

*

Her seçim, Müslüman halkın, ülkenin ve geçmişiyle- bugün ve geleceğiyle bütün zamanları etkileyecek bir tercihtir. Ülkenin Corona-Virüs isimli dünya çapında pandemi denilen kıtalararası salgın hastalığın bütün dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi de 2,5 yıl derinden etkilediği ekonomik açıdan ülkeyi büyük sarsıntılara uğrattığı ve 100 binden fazla da kurban aldığı dönem atlatıldıktan sonra.. İşlerin biraz-biraz yeniden yola koyulacağı sırada, bu kez de ülkenin coğrafî olarak da nüfus olarak da 7'de birini oluşturan bir korkunç depremin 50 bini aşkın insan kaybı ve ekonomik açıdan da uluslararası ölçümlere göre 105 milyar dolar'ı aşan ağır tahribat yükü tabloya eklendi..

Ayrıca Ortadoğu'da başta Suriye, Irak merkezli PKK terörü ve Libya, Kafkaslar ve Balkanlar'da ve de en tehlikelisi, dünyayı bir nükleer savaşa bile sürüklemek istidadı olan Rusya-Ukrayna Savaşı ortasında kalan 2 yıllık Erdoğan Türkiyesi'nin son 100 yılında görebildiği en güçlü durumu yine sürerken ve hele de Rusya- Ukrayna Savaşı'nda Amerika ve Rusya tarafından hiç birisinin çekim alanına girmeyen ve NATO'nun bu yoldaki kararlarına uymayacağını, bulunduğu stratejik konumu dolayısiyle açık-açık söyleyen ve ayrıca, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta, iki tarafın da itimad ettiği ve iki tarafla da konuşabilen tek dünya lideri olan Erdoğan'ın bütün bu özellikleriyle Türkiye'de, yeni bir dönem daha Başkanlık seçimine girmesi ve karşısında ise..

Amerikan Başkanı Joe Biden'ın 3 yıl öncelerde gayet net olarak belirttiği üzere, 'Bizim NATO'daki önemli bir müttefikimiz olan Türkiye, Erdoğan'ın liderliğinde, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kafkaslar ve Balkanlar ve diğer yerlerdeki siyaset ve menfaatlerimize zarar veren bir durumda olduğundan Türkiye'deki iç muhalefetle işbirliği yapılarak, demokratik yoldan iktidardan uzaklaştırılmalıdır..' diye hedef gösterilmişti.

Batı denilen mâlûm dünya kesimi, yıllardır bu açık muhalefetini ve düşmanlığını sergilemekte ve emperial dünyanın medya organlarında, Erdoğan 'tehlikeli bir düşman' ve hattâ 'diktatör' olarak nitelenmektedir. Bunun için de Türkiye'nin ihtiyacı olan ve hattâ yapımında ortak olduğu 'F-35' savaş uçaklarından satın almak için 1,5 milyar dolar parayı da peşin olarak veren Erdoğan Türkiyesi, F-35 yapımından çıkarıldığı gibi peşin olarak verilen 1,5 milyar dolar'ı da hâlâ iade edilmemiştir ve edilmemektedir. Türkiye'ye, size, F-35 savaş uçağı yerine, -daha eski model olan- F-16 verelim dediler.. Türkiye sonunda onu da istemiyerek kabullendi, ama bu kez de Amerikan Kongresi, Türkiye'ye F-16'ların verilmesine de karşı çıkıyor.

Türkiye, kendi hava sahasının savunması için Amerika'dan Patriot füze sistemi istediğinde o sistem de verilmedi Türkiye'ye ve bunun üzerine Türkiye de hava savunma sistemi için Rusya'dan S-400 füzelerini aldı.. Aynı Amerika, buna da NATO silah sistematiğine uymadığı ve NATO envanterinde bulunmadığı gerekçesiyle bunu da NATO'ya meydan okumak olarak gördü.. Halbuki NATO üyesi Yunanistan S- 300 füzelerini kendi hava savunma sistemine ilâve ettiği gibi artık NATO üyesi olan Bulgaristan ve Romanya gibi eski komünist Doğu Bloku ülkelerinin ordularının elinde de eskiden kalma S-400 füzeleri bulunmakta.. Ayrıca, Amerikan emperyalizmi, Yunanistan'ın doğusunda Ege'deki 6 ada ile birisi de Meriç'in öte yakasında olmak üzere 7 adet Amerikan Üssü kurmuş bulunmaktadır ve bu üsler, Yunanistan'ı dış saldırılardan korumak için diye izah edilmektedir. Ve açıktır ki Yunanistan'ın doğusu yani Türkiye'nin batısıdır ve ikisi arasında, Yunanistan'ı o bölgede tehdit edecek, Türkiye'den başka bir devlet yoktur. Kezâ Türkiye ve Yunanistan, ikisi de NATO üyesi olup bu iki müttefikin savaşması halinde Amerika tedbirini taa baştan almış bulunuyor; ama bunu gizlemek için bu üss'leri Rusya'ya karşı kurduğunu iddia etmekte..

Bütün bunlar olurken Erdoğan Türkiyesi de beklenmiyen hamleler yaptı, İHA ve SİHA' gibi insansız hava araçlarıyla ve aynı sistemle geliştirilmiş yeni insansız hava araçları ve savaş uçakları ve savaş gemileriyle dünyanın dikkatini çekerken Amerikan emperyalizmini de daha yeni entrikalara yöneltmektedir.

Yani kısaca Erdoğan Türkiyesi emperyalist güç odakları için bir 'demir leblebi' durumunda.. Yutmak istiyorlar, yutamıyorlar; yutacak olsalar bile yine hazmedemiyecekler.. Yani başlarına belâ..

O halde ellerinde tek imkân var, Türkiye'nin iç siyasetini etkilemek ve Amerikan destekli PKK terörü ve uzantılarıyla iç politikadaki Erdoğan karşıtlarını bir araya getirip 14 Mayıs 2023'de yıllar öncesinden beri planladıkları emperial emellerine erişmek.

Bu durumda, Erdoğan'ın şahsına değil onun içinden yetiştiği ve bağlısı olduğu değerler dünyasına olan düşmanlıktan dolayı planlanan bütün bu entrikaların başarılı olup olmadığını 14 Mayıs 2023 günü yapılacak seçimler gösterecektir.

Kur'an-ı Kerîm'de, Ra'd Sûresinde bildirilen (meâlen), 'Bir halk kendi halini değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez..' âyetinin hükmü gerçekleşmiş olacaktır.

*

Bu vesileyle Hz. İbrahim aleyhisselâm'ın Nemrud tarafından ateşe atılmak istenmesiyle ilgili 'qıssâ'yı hatırlayalım:

*

Denilir ki Hz. İbrahim yakılmak üzere bir ateş isteniyor, Nemrud tarafından..O sırada bir Topal Karınca, kursağında bir zerrecik su damlası ile bir dağ yamacına acele acele tırmanıyor.. Bir serçe de bu durumu görüyor ve aralarında şöyle bir konuşma geçtiği varsayılıyor:

*'Karınca kardeş, nereye böyle, bu acele halinle..'

--'Şu dağın ardında biraz sonra bir ateş yakılacak, onu söndürmeye gidiyorum.' diye cevap verir.

*Ama Karınca kardeş, senin taşıdığın su ile o ateş nasıl söner?'

--'Allah dilerse benim götürdüğüm o zerrecik su da söndürebilir o ateşi..'

*'İyi de sen bir de topalsın.. Oraya yetişemezsin ki..'

-- 'Yetişemesem bile o yolda ölürüm ya..'

Bu cevabı alan serçe, hemen o ateşin yakılacağı yere doğru kanat çırpar, sokak aralarında 'cik-cik'leriyle feryad'u figan eder..

Diğer kuşlar serçenin telaş ve feryadının sebebini sorarlar.. O da, 'Burada birazdan bir ateş yakılacak, ona itirazımı dile getirmek için feryad ediyorum.'

Diğer kuşlar, 'Serçe kardeş, iyi de senin feryadınla o ateş sönmez ki..' dediklerinde, o serçe de karşılık verir: 'Öyle bile olsa, istiyorum ki bütün dünya bilsin ki ben İbrahim'den yanayım..'

*

Bu 'qıssâ'yı anlattıktan sonra..

'İlâ'y-ı Kelimetullah' (Allah'ın dininin yüceltilmesi) davâsının günümüzdeki en seçkin hâdimlerinden olan bir Müslüman karşısındaki tavrını herkes kendi anlayışına göre belirlemeli ve Putkıranların pîri olan Hz. İbrahim aleyhiselam'ın yanında veya karşısında olup olmamak 'qıssa'sındaki Topal Karınca ve Serçe arasındaki konuşma göz önünde bulundurulmalı ve 'Dünya âlem bilsin ki, ben, İbrahîm'in yanındayım..' deyişindeki mânâyı düşünerek hareket etmelidir..

Evet, senin İbrahim'in kim?

Bu satırların sahibi, açık söyleyeyim, Erdoğan Türkiyesi'nin 20 yılda yapamadıkları veya yanlış yaptıkları elbette olmuştur, ama yaptıkları ve hele de bunlar son 100 yılda yapılanlarla mukayese edilince, onlar 'devede kulak' mesâbesinde kalır.

Unutulmasın ki sadece yanlışlara takılır ve idealimiz olan bazı konuların yapılmadığını söyleyerek, küsebiliriz veya karşı tarafa destek verebiliriz.. Nitekim 2. Sultan Abdulhamîd, 33 yıllık bir saltanat döneminde elbette bir çok yanlışlar yapmıştı, ama Osmanlı'nın son 300 yılındaki en derin düşünceli ve en uzak görüşlü ve içinde yaşadığı dünyayı tanımakta ve onlardan geri kalmamak hususunda, hattâ 'evham' derecesinde bir dikkatlilik sergilediği söylenebilir. Bunun için de 120 sene öncelerinin Osmanlı toplumunda, Müslümanların öne gelen mütefekkirlerinden, ulemâsından, kanaat önderlerinden Mehmed Âkif, Babânzâde Ahmed Naim, Said Halîm Paşa, Elmalılı Hamdi Efendi, Saîd Nursî, Muhammed Şemseddin (sonraların Günaltay'ı), (İstanbul Dârulfunûn Reisi/ üniversite rektörü) Feylesof Rızâ Tevfik gibi isimler, kendilerine göre haklı ve mantıkî gerekçelerle Sultan Abdulhamîd'e karşı oluşan muhalefetle '2. Abdulhamîd gitsin de gerisi ne olursa olsun..' havasında emperial güçlerin kontrolündeki 'sözde- münevverler/ aydınlar' veya 'Garbzede/ Batı meftûnu, çarpılmışı' denilenlerle birlikte hareket etmişlerdi. Ama sonunda, Abdulhamîd iktidardan indirildikten sonra emperial güçler için korku kaynağı olan 624 yıllık bir büyük müslüman gücü, 10 sene içinde parça parça edilmişti.

Daha da ilgi çekici olan ise o yıkılışı, çöküşü gören bütün o seçkin Müslüman beyinlerden tek kişi bile gelecek nesillere, o dönemdeki yaptıklarından pişman olduklarına dair en küçük bir pişmanlık cümlesi bile yazmadılar; sadece o dönemde 'Feylesof' diye anılan Rızâ Tevfik'den gayri.. Rızâ Tevfik ise 'Abdulhamîd'in Ruhâniyetinden İstimdâd' (Abdulhamîd'in mânevî huzûrundan imdâd dileyiş) isimli şiirinde, pişmanlığını en çarpıcı şekilde ortaya koymuştur.

(Mehmed Âkif, bir şiirinde,

'Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik qıssâ yarım hisse mi verdi?

'Tarih'i, ' tekerrür ' diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?'

demiştir ama, biz yine de Rızâ Tevfik'in şiirinin tamamını, ibret verici olduğunu ve tarihin tekerrür etmemesi için, aslî değerlerimizin gereği olarak sahib olmamız gereken ferasetle düşünerek okuyalım:)

Sultan Abdulhamîd Han'ın Ruhâniyetinden İstimdâd

Nerdesin şevketlim, Sultan Hâmid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak, günâhına.

Tahkîre yeltenen tâc u tahtını,
Denedi bu millet kara bahtını,
Sınadı sillenin 'nerm ve saht'ını,
Rahmet et sultanım 'sûz-i âh'ına..

Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına!

" Pâdişah hem zâlim, hem deli " dedik,
İhtilâle qıyâm etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz 'belî
(evet)' dedik;
Çalıştık fitnenin intibâhına.

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz!
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz!
Sade deli değil, edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına!

Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fenâ,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca 'veled-i zinâ'?
Yuh olsun bunların ham ervâhına!

Bunlar halkı didik didik ettiler,
Katliâma kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler, secde ettiler,
(…)'Bir âsi zâbit'in (?) pis külâhına!

Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâ'ya boyun verenin,
Lânetle anılan cebâbire'nin /
(zorbaların),
Bu, rahmet okuttu, en küstâhına!

Çok kişiye şimdi vatan, mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmete eren pek bahtiyardır,
Bu '
şeb-i yeldâ'nın şen sabahına!

Milliyet dâvâsı fıska büründü,
Ridâ-yi diyânet yerde süründü,
Türk'ün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allâh'ına..

Sen hafiyelerle dem sürdün ancak,
Bunlar her tarafa kurdu salıncak
Eli, yüzü kanlı bir sürü alçak
Kemend attı, dehrin 'mihr-u mâh'ına.

Bu itleri neden bana salmadı,
Bahalıydı başım, kimse almadı,
Seyrandan başkaca iş de kalmadı,
Gurbet ellerinin bu seyyâhına!

Hoş oldu cilvesi Cumhuriyet'in,
Tadı kalmamıştı Meşrutiyet'in,
Deccâl'a dil çalan öyle milletin,
Bundan başka çare yok ıslahına..

Lâkin sen sultânım, 'gavs-ı ekber'sin
Âhiret'ten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet, murada ersin,
Şefâat kıl şâhım, mededhâhına..

Selahaddin Eş Çakırgil

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN