Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Eylül 19, 2023
Panik atak soru ve cevapları IV

Geçen yazımızda panik atakla ilgili akla gelen sorulara cevap vermiştik. Bu konuya yeni soru ve cevaplarıyla devam etmek istiyorum.

Toplum önünde konuşma zorunda kalmak, panik atağı harekete geçirir mi?

Toplumda konuşma sırasındaki korku, panik atak da sosyal fobi de olabilir, fakat endişeleriniz topluluk önünde konuşmaktan çok panik atak üzerinde yoğunlaşıyorsa, bu, panik bozukluğunun bir kanıtı olabilir ama eğer tersiyse sosyal fobidir.

Sosyal fobi, tanımadığınız insanlara veya başkalarının muhtemel bakışlarına maruz kalacağınız bir veya daha fazla sosyal veya performans durumuyla ilgili belirgin ve inatçı bir korkudur. Kendinizi utandıracak veya aşağılatacak sıkıntılı bir davranışa girmekten korkarsınız. Korkutucu durumla her karşılaştığınızda endişe (kaygı) yaşarsınız, bu da panik atak şeklinde olabilir. Çoğu durumda korkularınızın farkındasınızdır ve sosyal yaşamınızı karıştıran korkutucu durum ve davranışlardan kaçınırsınız. Sosyal fobi yaygındır, insanların % 3'ü ilâ 13'ünde görülür. Sosyal fobisi olan insanların çoğu tanımadıklarıyla konuşmaktan veya yeni insanlarla tanışmaktan çok, topluluk önünde konuşmaktan korkarlar. Bazıları topluluk önünde yemek, içmek veya yazmaktan korkar. Sosyal fobi genellikle utangaç bir çocukluk döneminden sonra ergenlik çağında başlar. Belirtiler küçük düşürücü bir deneyimle başlayıp ilerleyebilir. Sosyal fobi, karşı cinsle konuşmanızı, evlenmenizi ve sosyal bir yaşantı sürmenizi zorlaştırabilir. Psikoterapi ve ilaçlar, bu hastalığın tedavisinde kullanılabilir.

Panik atak yükseklik korkusuyla tetiklenir mi?

Üç tür panik atak vardır:

1. Beklenmedik (belirtisiz): "Durup dururken" ortaya çıkan ve hiçbir tetikleyicisi olmayan panik ataklar. Birçok hasta bunlardan yakınır.

2. Duruma bağlı (belirtili): Yükseklik veya kedi-köpek türünden hayvanlar gibi tetikleyiciler sonrasında ortaya çıkan panik ataklar.

3. Duruma eğilimli: Bir tetikleyiciden sonra meydana gelebilen ya da gelmeyen bir panik atak. Bu durumda panik atak gerçekleşebilir ama gerçekleşmek zorunda değildir.

Yükseklik korkusuyla tetiklenen bir panik atak, duruma bağlı kabul edilir (2. tür). Eğer panik ataklarınız her zaman yüksekliğe maruz kaldıktan sonra meydana geliyor ve başka hiçbir zaman gerçekleşmiyorsa, siz pekâlâ da yüksekliğe karşı fobik olabilir ve yüksek yerlerden kaçınıyor olabilirsiniz. Çoğu insanda böyle özel tetikleyiciler yoktur. Bunlar daha çok panik atakların durup dururken gerçekleştiği ilk kategoriye girerler. Bu tip panik atak daha sinsidir, çünkü hasta (2. veya 3. maddede olduğu gibi) kendini özel bir durumdan koruyamaz. Bunun yerine hasta birçok farklı durumdan korku duyar ve agorafobi geliştirebilir.

Üçüncü kategori olan duruma eğilimli panik ataklar, yükseklikten korkan biri, bir gökdelenin 30. katındaki bir dairede olduğunda ortaya çıkar. Bu kişi, biri tarafından terasa çıkmaya ve aşağı bakmaya zorlandığında panik atak geçirmesi mümkündür, ancak sırf bu dairede bulunmakla panik atak geçirmeyebilir. Panik atağın her seferinde gerçekleşeceği kesin değildir.

Kalp krizi sanılıp acil servise kaldırılan ve panik geçirdiği söylenen hasta endişelenmeli midir?

Çoğu zaman insanlar, bir acil servis doktoru veya kardiyolog kalp hastalığı ihtimalini eleyip panik atak teşhisi koyuncaya kadar kalp krizi geçirdiklerini düşünürler. Hızlı kalp atışı ve yüksek tansiyon, panik atak sırasında herhangi bir kalp rahatsızlığının belirtisi olmaksızın ortaya çıkabilir. Bu durumda endişelenmemeli ve panik atağın tedavisine yönelmelidir.

Bir psikiyatriste başvurarak ilaç tavsiyesine uymalıdır.

Panik atak geçirdikten sonra cesaret kırılması ve kendinden utanma yaygın mıdır?

Maalesef cesaretsizlik ve kendinden utanma duygularına panik ataklardan sonra sık rastlanır. Aynı zamanda depresyonunuz olup olmadığını belirlemek için bir psikiyatriste başvurmalısınız, çünkü panik bozukluğunda sık olarak depresyon da ortaya çıkmaktadır. Oran % 50'den yüksek olabilir. Depresyon belirtileri iki hafta boyunca hemen hemen her gün depresif mizaç, yapılan işlerden alınan hazzın azalması, kilo kaybı veya alımı, uykusuzluk veya aşırı uyuma, ajitasyon (hırçınlık) veya psikomotor yavaşlama, yorgunluk, suçluluk, konsantrasyon eksikliği ve intihar düşünceleridir (kendini öldürme düşüncelerinin varlığı).

Kendimize ilişkin gerçek dışı beklentiler içinde olduğumuzda cesaretsizlik ortaya çıkar. Örneğin hastalıktan bağışık olacağımıza inanırsak hayal dünyasında yaşıyoruz demektir.

Çoğu zaman insanlar, olumsuz hiçbir şeyin kendi başlarına gelmeyeceğine inanacak şekilde yetiştirilir. Bu eğitim, hepsi de iyi niyetli ebeveyn ve diğer bakıcılar tarafından yapılan bilinçsiz bir süreçtir. Sorun, zihnimizde hastalık ve olumsuz olaylara yer olmazsa olayların doğal akışına hazırlıksız olacağımızdır ki bu da kaçınılmaz olarak olumsuz deneyimleri de içerecektir.

İnsanların çoğu, kendilerine herhangi bir hastalık teşhisi konup da bunu kabullenmelerinin zor olduğunu anladıklarında cesaretleri kırılır. Psikoterapi yardımcı olur, çünkü olayların doğal seyrini kabul etme yönünde bizim yeniden eğitilmemizi mümkün kılar. Eğer panik bozukluğu ve diğer hastalıkların yaşamın akışına uygun olduğunu kavrarsak cesaretsizliğimiz azalır.

Hastalarımdan biri, 40 yaşında panik atakları başlayıncaya kadar meslek, evlilik ve çocuklar bakımından oldukça iyi bir yaşama sahipti. Bu, panik bozukluk için geç bir başlangıçtır, fakat düşündüğümüzden daha sık ortaya çıkar. Bu noktada hastam cesaretini yitirdi ve iyi giden talihinin sona erdiğine inanmaya başladı. Artık kötü bir şansı olduğuna ve yaşamının kötüye doğru gittiğine inanıyordu. Bana tedaviye gelmesinin tek nedeni, başka ne yapacağını bilmiyor olmasıydı. İlaca karşıydı. Onu, panik ataklarından kurtarmak için ilaç almaya ikna etmek için çok uğraşmak zorunda kaldım. Bu aşılan ilk engeldi. Aldığı ilaçlarla dört hafta sonunda panik ataklarından kurtulabilmesi kendisini çok şaşırtmıştı. Hâlâ yaşamının korkunç ikinci yarısının alnına yazıldığına inanıyordu. İkinci engel olumsuz düşünce yapısını incelemekti ki hastam bu düşünce yapısının, içinde bulunduğu koşullarda normal olduğuna inanıyordu. İlaçlar ve terapiden sonra kendini iyi hissettiğini görmek kendisini şaşırtmış ve utancı azalmıştı.

Panik atak için hangi doktora gitmeli?

Psikiyatride uzmanlaşmış bir tıp doktoru olan psikiyatrist, panik atağı tedavi edebilir. Bu doktor ilaç yazabilir ve psikoterapi yapabilir.

Çoğu zaman insanlar psikiyatrist ve psikoloğu birbirlerine karıştırmaktadır. Oysa aralarındaki fark büyüktür. Psikiyatristlerin ilaçla, psikologların terapi ile tedavi ettikleri doğru değildir. Psikiyatrist, panik atak ilaçlarını verebilecek tek tıp doktoru türüdür. Tıp fakültesini bitirip hekim unvanı aldıktan sonra 4-5 yıl psikiyatri eğitimi almışlardır ve hastalıkları tedavi etme yetkileri vardır.

Psikologlar ise edebiyat fakültesi mezunudurlar. Ancak fakülte sonrası üst eğitim almışlarsa bazı psikiyatrik hastalıklara terapi uygulayabilirler.

Panik atakları durdurmak için hangi ilaçlar kullanılmalıdır?

Antidepresanlar panik atakları durduracak en iyi ilaçlardır. Bu ilaçlar bağımlılık yapmaz ve birçok bakımdan sinir sistemine yararlı olabilirler.

Seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'ler) nöronlarda daha fazla serotonin bulunmasını ve böylece panik atakların azalmasını sağlar.

Prozac, lustral, paxil, cipralex, cipram bu ilaçlar arasındadır.

Efexor gibi diğer türevler de yararlıdır. Tofranil ve anafranil gibi eski trisiklik antidepresanlar (TSA'lar) da etkilidir. Bu TSA'lar, beynin önemli reseptör bölgelerine daha fazla norepinefrin sağlar.

Bağımlılık yapabilen sakinleştiriciler olan benzodiazepinler eğer gerekirse oldukça tutumlu kullanılabilir. Ativan ve xanax bu tür ilaçlardandır.

Psikiyatrist, tedavinin başlangıcında bu ilaçları antidepresanla birlikte ve antidepresan etkili oluncaya dek verebilir. Çoğu antidepresanın etkisini göstermesi için iki ila altı hafta gerekir; bundan dolayı xanax gibi bir tamamlayıcı gerekebilir. Antidepresan etkisini gösterdiğinde xanax türü benzodiazepinlerin dozunu yavaş yavaş indirmek gerekir.

Eğer ehil bir doktorun gözetimi altındaysanız ilaçlardan korkmanız için bir sebep yoktur. Her nedense ilaçlar kötü bir şöhret salmıştır ve hastalar ilaçlardan uzak kalmak için her şeyi denemeleri gerektiğine inanmaktadır. Doğal maddeler veya bitkisel destek ürünleri eğer işe yararsa iyidir, ancak ruhsal bozukluklarda bunlar çoğu zaman faydalı olmaz.

Panik atak için verilen ilaç mide bulantısı ve baş ağrısı yaparsa nasıl davranmalı?

Antidepresan kullanımından sonra ortaya çıkan mide bulantısı ve baş ağrısı ilacı, kullanamayacağınız anlamına gelmez. Çoğu zaman panik ataklı hastalar bazı SSRI'lara karşı çok duyarlıdır. Doktor çok düşük dozla başlayıp hastanın bedeni kendisine uygun olan dozu tolere edebilene kadar tedricen dozu artıracaktır. Panik atak hastası için meselâ lustral'ın olağan dozu 25 ila 75 mg.dır. Bazı hastaların daha düşük, bazılarının daha yüksek dozlara gereksinimi vardır. İlacın miktarı tamamen beden ağırlığıyla orantılı değildir; aynı zamanda hastanın karaciğer fonksiyonuna da bağlıdır. SSRI'ler bulantı yapabilir, çünkü sindirim sistemindeki serotonin reseptörleriyle birbirlerini etkilerler. Sonunda hasta bu ilaçlara alışır ve onları tolere edebilir. İlaçla birlikte zencefilli gazoz içmek veya sade bisküvi yemek başlangıçta yardımcı olabilir. Uzun dönemde SSRI'lerin migrenlere karşı koruyucu etkileri olsa da tedavinin başlarında baş ağrıları da sorun olabilir. Temel fikir, sükûneti muhafazaya çalışmak ve her yan etkiye aşırı tepki vermemek olmalıdır.

Panik atak hastaları tedaviye her zaman cevap verir mi?

Bazı insanların ilaç kullandıktan sonra bir daha panik atak geçirememesinin, diğerlerinin ise belirsiz bir süre boyunca panik ataklara maruz kalmalarının sebebi bilinmemektedir. Bu oranının %50'ye 50 olduğu düşünülmektedir. Bu, panik ataklar için antidepresan kullanan hastaların %50'sinin tedaviden bir yıl sonra bir başka panik atak geçirmeyebileceği, diğer %50'nin ise tekrar geçireceği anlamına gelmektedir. En iyi plan, azaltmadan önce bir yıl boyunca ilaca devam etmeye çalışmaktır. Hastalar ilaç kullanmayı bir önce bırakmaya çalıştıklarında panik atak epizotlarının tekrarlayabileceğini gördüm.

İlaç kullanırken psikoterapi yapmak en iyi tedavi planlarından biridir. Psikoterapi beyin kimyasını gerçekten değiştirebilir. Psikoterapinin hem fiziksel hem emosyonel düzeyde işe yaradığını biliyoruz. Eğer -panik atak gibi- bir iç uyarımdan korkmaya ilişkin tepkilerinizi değiştirmeyi öğrenebilirseniz panik bozukluğuyla daha iyi başa çıkabilirsiniz.

Prof.Dr. Sefa SAYGILI

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN