Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Ağustos 22, 2023
Mutluluk aranır mı?

Çoğu insan, bulunduğu hâl içinde mutlu olmaya bakacağı yerde, önüne bir hedef koyar ve "böyle bir duruma gelirsem veya şunu alırsam mutlu olurum" şeklinde mutluluğunu erteler.

Bazı kişiler için en büyük hedef, kazançlarındaki artıştır. "Gelirim şu kadar artsa derdim kalmaz, o zaman tamam" derler. Kimileri ise konut almak için para biriktirir ve "kendi evime taşındığımda artık benim için mutluluk yolu açılacaktır" kanaatini taşırlar.

Zihinleri istek listeleriyle dolu bu kişilerin doyumsuzlukları onları aksine mutsuz edecek, ne kadar çok şeyleri olsa da, imrenecekleri bir şeyler her zaman olacaktır. Evi olan bu sefer içini döşemeyi düşünecek; onu da yapacak, fakat beklediği mutluluk yine gelmeyecektir.

Sebep basittir: Kişinin zihin yapısı, düşünüş şekli değişmemiştir. Çünkü mutluluk aranmaz, yaşanır. Mutluluk yaşanan ve hissedilen bir şeydir, düşünülen veya tarif edilen bir şey değildir.

J. Webster, "Mutluluk, karşımıza çıkmasını beklemekle değil, karşısına çıkmayı bilmekle elde edilir." derken bu gerçeğe işaret etmiştir. Biz içinde bulunduğumuz bu an mutlu olabiliriz. Şartlar kötü dahi olsa, onları mutluluk lehine yorumlayabilir ve çevirebiliriz.

William S. Burroughs, "Bence mutluluk, yaşananın, amacın ve zorlukların yan ürünüdür. Mutluluğu sırf mutluluk olarak arayanlar, mücadelesiz bir zafer istemektedir." diyerek aynı gerçeğe işaret etmiştir.

Zengin birinin demecini okumuştum. Mutluluğu nasıl bilgide, seyahatte, zenginlikte aradığını ve sonuçta elinde sadece hayal kırıklığı kaldığını anlatıyordu. Bir gün otobüse binerken hızla geçen bir sahneye tanık olur: Bir kadın ufacık bir arabada kollarında uyuyan bir bebekle oturmaktadır. Bir adam (baba) otobüsten iner, arabaya yürür, önce incelikle kadını, sonra uyandırmaktan kaçınırcasına bebeği hafifçe öper. Daha sonra araba uzaklaşırken, zengin adam bu aileye bakar ve "Demek ki hayatın tüm normal faaliyetleri, içinde tad barındırmaktadır. Yeter ki mutluluk duymasını bilelim." der.

Evet, aslında mutlu olacak o kadar çok şeyimiz var ki. Mutlu olmaya hemen şimdi başlayabiliriz. Önce derin bir nefes alalım, gözlerimizi masmavi semaya dikelim, beyaz bulutları inceleyelim. Bir gün önce ölen ülkenin en zengin insanının bile bugün keyfine varamayacağı havayı içimize çekelim. Cenab-ı Hakk'a bize yeni bir gün bahşettiği için şükredelim ve bugünü yaşayalım. Kaşlarımızı mümkünse hiç çatmayalım, yüzümüzden gülümseme eksik olmasın.

Bernard Shaw, "Mutsuz olmanın en emin yolu, mutlu olup olmadığımızı düşünebilecek kadar bol miktarda vaktimizin olmasıdır." demektedir. Mutluluğun peşinde koşarken genellikle mutluluğu yakalayamayız. Çoğunlukla kendimizi başka şeylere vermişken bizi bulan bir taddır, bir hissediştir mutluluk. Amerikan başkanlarından Lincoln'un dediği gibi, "İnsan ne kadar mutlu olmak isterse o kadar mutludur."

Asuman hanımı, kocası mutsuz ve karamsar olduğu için muayenehaneme getirmişti. "Bir probleminiz, derdiniz var mı?" diye sorduğumda "Olmaz mı?" demişti. "12 yıllık evliyim, hala bulaşık makinem yok. Bütün hanımlar bulaşığı makineyle yıkadıkları halde ben elimle yıkıyorum. Bundan büyük dert olur mu? Bıktım artık. Makinem olsa mutlu olurum herhalde." diye eklemişti. Anlatırken ağlamaklıydı.

Aradan birkaç yıl geçti. Yine Asuman Hanım gelmişti. Yine mutsuzdu, karamsardı. Kendisine takılmadan edemedim. "Daha bulaşık makinesi almadınız mı yoksa?" Derin bir iç geçirdi ve "Herkes aldıktan sonra kıymeti yok. Evet, var ama şimdi de bir arabam olsa, arada canım sıkıldıkça gezsem, sahile insem diyorum. Herhalde o zaman rahatlar, kendimi daha mutlu hissederim."

Tabii, Asuman hanımın arabası olsa da mutlu olamayacağı açıktır. Bu sefer arabanın modelini veya başka bir şeyi hedefleyecek, yine tatminsizlik çekecekti. Mutlu olmak için, dünyaya bakış açısını değiştirmesi, olmayanlarla dünyayı kendine zindan etmek değil, elindeki nimetlerle mutlu olmayı bilmesi gerekiyordu.

Ünlü yazar Dale Carnegie: "İçinde bulunduğunuz durum ve kendiniz için üzgün olmak sadece bir enerji kaybı değil, aynı zamanda sahip olabileceğiniz en kötü alışkanlıktır."

İnsanın mutlaka bir amacı olmalıdır, ama bu yüce bir dava olmalıdır. İnsan, insanları gözeten, menfaatperestlikten uzak bir dava uğruna yaşamalıdır. Dava, sıradan ve dünyevi bir amaç gütmemelidir. Bu amaç, gerçekleşir veya gerçekleşmez. Ama yüce hedefe giden yolda olmak bile mutluluktur. Meşhur hikâyedir; karınca hacca gitmeye niyet etmiş ve yola çıkmış. Vazgeçirmeye çalışmışlar, "Bu gidişle varamadan ölürsün." demişler. Karınca ise "Varamasam da Hac yolunda ölmüş olurum" cevabını vermiş.

Bernard Shaw'ın deyişiyle: "Kendiniz tarafından belirlenmiş yüce bir amaç için çalışmak, bu hayatta gerçek bir hazdır. Sürekli kendi çıkarını düşünüp hep şikâyet eden biri olarak, neden dünya beni daha mutlu etmiyor demek yerine, tabiatın bir gücü olarak fonksiyon görmek gerçek bir mutluluktur."

Başkalarına iyilik etmek, kişinin kendisine de fayda verir. Hellen Voller, "Yaşamak heyecan verici bir iştir." diyor. "Ve en çok da başkaları için yaşandığında heyecan verici olur." diye ekliyor.

Bediüzzaman, insanımıza iman hizmeti veriyordu. Fakat kötü niyetli bazı kişiler onun bu yüce davasını ters yorumladılar ve hapislere, sürgünlere yolladılar. Büyük âlim, hiçbir zaman amacından sapmadı. Hapiste bulabildiği kâğıt parçalarına devrin en istifade edilen eserini kaleme almaya devam etti. İnancının ışığıyla insanları aydınlattı. O, davasını yaşadıkça ve insanların fevc fevc imana geldiğini gördükçe, çektiği acılar içinde mutlu oluyordu.

İstanbul Belediye Başkanı iken şehrimize büyük hizmetler yapan, ancak okuduğu bir şiir bahane edilerek cezaevine kapatılan hali hazırdaki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyarete gitmiştik. Milyonlarca kişinin başında iken, hürriyeti kaldırılmış, bu küçük zindana tıkılmıştı. Birçok mahkûm çıkacağı günü sayarken, o vaktini değerlendirmekte ve daha önce iş yoğunluğundan fırsat bulamadığı kitapları okuyarak süresini doldurmaktaydı. O'nun halinden şikâyetçi olmadığı, gözlerinde mutluluğun ışıltılarının parıldamasından belliydi. Benjamin Franklin, otobiyografisinde "İnsanların mutluluğu, çok az rastlanır büyük fırsatlardan çok, her gün yaşanan küçük avantajlardan kaynaklanır." diye yazmıştı. İşte Tayyip başkan, bu küçük fırsatları değerlendiriyordu.

Geçmişte trenle bir yolculuğa çıkmıştım. Yanımda oturan kişi, "Yolumuz epey uzun sürecek. Ne sıkıcı bir yolculuk!" şeklinde karamsar yorumda bulundu. İşin kötüsü, bu söylediğine inanıyordu da. Bu bakışla zevkli ve ilginç olan seyahat, bu zat için sıkıcı olacaktı.

Bir Türk masalında, iki köylü karşılaşırlar. Birlikte giderlerken önlerine, gidecekleri köye doğru, uzadıkça uzayan bir yokuş çıkar. Biri diğerine, "Bizim köye diyecek yok ama ille bu yokuş belimizi büküyor" der.

Diğeri başını sallar: "Yokuş olmasına yokuş ama yarı yere kadar ben seni taşırım, yarısından sonra da sen beni taşırsın, olur biter" diyerek, karşılıklı sohbetle yol yorgunluğu duymadan yokuşu çıkarız demek ister.

Yolculuğumuzda da, yol arkadaşım, eğer olaylara başka bir gözle bakmış olsaydı, yapılan yolculuk en büyük zevklerden biri olarak görülebilirdi. Anadolu'nun göz alabildiğince uzanan bozkırları, her tondaki yeşiliyle ormanları, sarp ve heybetli dağları, akarsu ve gölleri ile seyrine doyum olmaz bir güzelliktedir.

Üstelik bu seyir ücretsizdir. Vadiler, ırmaklar bize zevk verir. Yeter ki bu zevki çıkarmayı bilelim.

Bu uzun yolculukta hem bu zevki tattım, hem de güzel bir okuyup kitabı bitirdim.

Bir de, emeklilik onları sanki mutluluğa boğacakmış gibi emekliliği bekleyenler var. Sohbet sırasında

"Beş yılım kaldı" veya "Altı buçuk yıl sonra emekliyim." derler. Aslında hayatlarının son dönemine giriyorlar ve emekli olduklarında yaşayacakları boşluk onlara muhtemelen mutluluk değil mutsuzluk verecektir. Gün saymak yerine, işlerinden zevk almaya, o günü mutlu ve dolu dolu yaşamaya çalışmaları gerekmez mi?

Mutlu olmaya çalışmayı ertelemek konusunda söylenecek bir şey daha var. Okuldayken kendimizi okulun bitmesine şartlandırdık. Okul bitti, bu defa "İş bulunca mutlu olurum" diye düşündük. İş bulunca bu sefer evlenmeye, evlenince çocukların oluşuna, sonra ev sahibi olmaya, derken de çocukların evlenip gitmesine erteledik mutluluğumuzu. Farkına bile varmadan yaşlandık ve hayat geçip gitti. Birçok kişi kendine göre hayal ettiği "büyük mutluluğu" ararken hayatını harcıyor ve "küçük mutlulukları" göremiyor.

Hayattan zevk almaya şimdiden başlayalım. Geçmişte veya gelecekte yaşamak yerine şimdi ve burada yaşamaya başladığımızda bize zevk verecek pek çok şey keşfederiz. Bunları aramaya gerek yok, her yerde bulabiliriz.

Başarıyı yakalamak da aynı mutluluk gibidir. Üniversite yıllarında sosyal çalışmalara gereğinden fazla vakit ayırdığımdan olacak derslerim kötü gidiyordu.

Üst sınıftaki İbrahim Rahat adlı bir büyüğümün fikrini almıştım. İbrahim Ağabey, tavsiyelerini sıralayarak başarılı olmak için değerli bilgiler vermişti. "Tamam" dedim, "Bir iki işim daha var, bitirip çalışma programına gireceğim."

Bunun üzerine tıbbiyeli büyüğüm, "Bak, kardeşim" diye söze başlamış ve şu anlamlı cevabı vermişti: "Programı sonraya erteledin mi başarı yakalanmaz. Senin yapacağın iş, hemen başlamaktır. Şimdi gidip dersin başına oturursan ancak halledersin. Erteleme ertelemeyi getirir, bu işin sonu gelmez."

Evet, "Acı kaçınılmazdır, mutluluk ise seçime bağlıdır." diyen Tim Hansel ne kadar haklı!

Mutluluk, her zaman ve her yerde bizimledir, yani bizim içimizdedir. Yeter ki aramasını ve yakalamasını bilelim. Bizi mutlu edecek veya mutsuz kılacak olan mevkiimiz değil hayata bakış tarzımızdır.

MALCOLM X'İN MUTLULUĞU

Değerlere dayanan mutluluk, hayatımızın anlamı olduğu ve kendinden büyük bir amaca hizmet ettiği duygusudur.

Kökleri, derin amacımızda ya da değerlerimizde olan manevi bir doyum kaynağını temsil eder. On altı temel arzudan herhangi birini karşıladığımız zaman, değerlere dayalı mutluluk yaşarız. Ne kadar çok sayıda arzuyu karşılarsak, mutluluğumuz o kadar artar. Bu tür mutluluğu yöneten, azalan kazançlar yasası olmadığından, yaşamlarımızın ne kadar anlamlı olabileceğinin sınırı yoktur.

Malcolm X'in hayatı, hem kendini iyi hissetme mutluluğuna, hem de değerlere dayalı mutluluğa iyi bir örnektir.

Irk ayrımı nedeniyle çocukluk tutkusu olan avukatlık mesleğini yapmasına izin verilmeyen Malcolm X; partiler, uyuşturucu ve cinselliğin ağır bastığı bir hayat tarzına yönelir. Ama bu zevk arayışı, ona mutluluk getirmez. Yirmi bir yaşında kokain bağımlısı olur ve hırsızlıktan hapse girer. Pek çok zevki tadar ama mutsuzdur, çünkü yaşamı, doğası ve derin değerleriyle tutarlı değildir. Kendini iyi hissetme mutluluğunu bilir, ama değerlere dayalı mutluluğu yaşayamaz.

Yaşamının en alt noktasına indiğinde, İslam dininin öğretilerine kucak açar ve kendini en temel değerlere adar. Onu izleyenleri daha fazla toplumsal adalete kavuşturur, evlenir, aile kurar ve mutluluğu bulur. Bir önder olarak zevkten çok kaygı yaşamasına rağmen, artık çok daha mutludur, çünkü hayatını değerlerine göre sürdürür.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Dr. Steven Reiss (Güncel Psikoloji Dergisi, Mayıs 2001)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN