Son ezan, son yazı
Müslümanlar veya dindarlar da-ı sıla olarak anılan vatan hasreti çekmezler mi, duymazlar mı? Bazen nostalji damarları kabarmaz mı? Elbette kabarır. Mekke, Medine'ye kıyasla daha kurak ve daha kırsal, bitki örtüsü açsından daha fakir (Kur'an ifadesiyle, gayri zi zer), dağlık taşlık bir bölgedir. Böyle olmasına rağmen hicretten sonra Medine gibi mamur ve yeşil bir şehrin böğründe muhacirler yani göçmen sahabiler Mekke'ye özlem duymuş ve Mekke burunlarında tütmüştür. Medine'nin rahat ve konforlu ortamı bile onlara Mekke'yi unutturamamış ve çileli hayatının yerini tutmamıştır. Bu özlem duyanlardan birisi de şüphesiz Peygamberin müezzini Bilal-i Habeşi'dir. Şehir ve hava değişimi ilk dönemlerde sağlığını da etkilemiştir. Mekke'nin kuru havasını Medine'nin nemli havasına ve yeşil havzasına tercih etmişlerdir.
Biz de ailecek 1971 yılında olmalı Bolu-Mudurnu yöresinin kuru havalı ikliminden Sakarya-Adapazarı'nın nemli yöresine taşındık. Yeni yöremizin ve şehrimizin nemi, sivrisineği ve pıtrakları hayatımızı çekilmez kılıyordu. Günde iki defa Sakarya'dan kalkan Ceylan Otobüsleri'nin Mudurnu istikametine akışını seyrederdik. Kardeşim İbrahim ile birlikte biz de bizim yöreye giden Ceylan Otobüslerine bakarak köyümüzün ve yöremizin hasretini, özlemini dindirmeye çalışırdık. Gözlerimiz Ceylan otobüslerine takılı kalmıştı. Adapazarı'na alışıncaya kadar bir süre zahmet çektik ve gözlerimiz hep Ceylan otobüslerini aradı, taradı. Otobüslere bakarak teselli buluyorduk. Sanki diyarımızdan öksüz kalmıştık.
Bilal-i Habeşi de çok coşkun duygulara sahiptir. Mekke günleri gözlerinin önünden hiç gitmemiştir. Zamanla peygamber şehri haline gelen Medine'ye de alışmış ve onunla bütünleşmiştir. Lakin bu devre de uzun sürmemiştir. Hazreti Peygamberin irtihalinden sonra Hazreti Ömer döneminde Şam fethedilen merkezlerden birisidir. Bilal-i Habeşi'nin peygamberle ortak hatıratı olan ve sürekli onu hatırlatan, güzide hatıralarını tazeleyen bu şehre Peygamberin yokluğunda katlanması zor gelmiştir. Şam'a yerleşmiştir. Kendisine yeni bir düzen ve şehir kurmuştur. Hazreti Ömer döneminde misafir olarak bir kez daha Peygamber şehrine geri döner. Duygulu şehir ahalisi, ondan ruhlarını coşturacak peygamber dönemini hatırlatacak nostaljik bir ezan dinlemek ister. Eski şehrinin halkını kıramayarak hıçkırıklar eşliğinde yine eskide olduğu gibi eşhedu yerine eshedu çekerek şın harfini sine kalbederek, dönüştürerek okur. Duygular sel olur. Bu onun bilinen son ezanıdır. Bilal-i Habeşi Arapçayı peltek konuşan birisidir. O haliyle de kabul görmüş ve sevilmiştir.
Ahir ömrünü Şam'da geçirmiş ve burada defnedilmiştir. Kabri Şam'dadır. Abdullah Cafer-i Tayyar ile birlikte aynı hazireyi paylaşırlar. Ehl-i beyt'in efradına komşudur. Cuma günleri okul tatil olduğundan ben de Cuma namazı sonrası genellikle Babü's Sağir Mezarlığına gelir burada ehl-i beyt ve sahabe kabirlerini dolaşır bilhassa Bilal-Habeşi'nin haziresine uğrardım. Bu sayede huzur bulur ve içime dönük asude bir gün geçirirdim. Yalnız gitmeyi ve bu suretle ziyareti severdim. Bu halvetimi İranlı ziyaretçiler bozdu. İran Devriminden hemen sonra kalabalık kitleler halinde bu bölgeye akın etmeye başladılar. Saddam döneminde Irak yüzlerine kapalı olduğundan buraya dadanmışlardı. Onlar kalabalıklar halinde ve gürültülü bir biçimde ziyarette bulunuyorlardı. Böylece sayelerinde yalnızlığımı ve o asude iklimi kaybettim. Ahiret odaklı asude iklimimi gölgelediler. Onlar ziyaret yerine adeta kalabalıklar halinde mezar nümayişi/gösterisi yapıyorlardı. Bu durum mizacıma ters düşüyordu. İran Devrimi 40 kusur yıldan beri de siyasi ve dini olarak İslam dünyasının nispi asude iklimini gölgelemeye devam ediyor.
Bilal Habeşi'nin kabrine gittiğimde adeta onların yaşadıkları dönemle bütünleşiyordum.
İranlılar o iklimi güncelleştirdiler. Ben de o yıl hacca giderek adeta onlardan kurtuldum ve oradan Mısır'a intikal ettim.
Son ezan faslından son yazıya gelmek istiyorum. Bu son yazı da Mısırlı gazeteci Fehmi Huveydi'nin Ürdün'de yayınlanan es-Sebil (as-Sabeel) gazetesinde 7 yıllık kesinti ve aradan sonra yayınlanan son yazısı ile ilgili. Bana son yazısı Bilal-i Habeşi'nin son ezanını hatırlattı. Fehmi Huveydi'nin babası İhvan'dandır. Kendisi ise bağımsız bir şahsiyettir. İslami kesimlere yakındır. Yıllar yılı el Ahram'daki yazılarını takip ettim ve daha sonra yazdığı gazete ve dergilerde de yazılarını takip etmeyi sürdürdüm. Kendisi Muhammed Haseneyn Heykel'in ekolünden sayılır. Heykel, merhum dostlarımızdan Ahmet Behçet ile Fehmi Huveydi gibi isimleri matbuat hayatına kazandırmıştır. Daha doğrusu onları keşfederek el Ahram'ın yazı kadrosuna dahil etmiştir. Her ikisi de dengeli yazarlar arasında sayılırlar. Muhammed Haseneyn Heykel Nasır'ın Tanıtma Bakanı ve El Ahram başyazarı olarak görev yapmış sonraları el Cezire gibi yayın organlarında yorumlar yapmıştır. Biz de bir cihetle Ahmet Taner Kışlalı ile Mehmet Ali Kışlalı kardeşleri hatırlatır.
Fehmi Huveydi 7 yıllık inkitanın ardından Aksa Tufanı vesilesiyle görünmezliğini kırmıştır. Yeniden yazma ihtiyacı hissediyor. Geçici veya kalıcı olarak yazı hayatına geri dönüyor. Kalemi uykudan, nadastan uyanıyor. Bu inşallah Mısırlı Dalia Ziada gibilerin kerhen öngördükleri gibi İslamcılığın eski yurtlarından Gazze üzerinden ümmet çapında yeniden uyanışı ve dirilişi olur. Fehmi Huveydi'nin kalemi dirildiğine göre, kalanı ve gerisi yoldadır.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.