Mustafa Özcan
10.10.2022
Mustafa Özcan
Berberdeki boş koltuk
Tüm Yazıları

Berberdeki boş koltuk

Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş. Bizde de sosyal ve insani ilişkilerden geriye tatlı hatıralar kalıyor. Gençken hatıra topluyor yaşlı iken bunlarla avunuyoruz. Geri kalanı toprak oluyor. 'Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer' demişler. Gerçekten de öyle.

Son Sakarya ziyaretlerimden birinde yine berber Fikri Çelikateş'in dükkanının önünden geçiyordum, mekanı metruk vaziyette gördüm. İçeride hareket yoktu. İçeride olsaydı uğrayacak ve bir kaç kelam edecektim. Garip bir şekilde küçük berber dükkanını metruk vaziyette gördüm.Sordum, soruşturdum Fikri'nin berberliği bıraktığını söylediler. Fikri'nin eski tabakhane üzerindeki berber dükkanı bana Yenibosna'da köy içindeki tek kişilik berber dükkanını hatırlatır. Yenibosna köy içindeki berber dükkanı zemin ile bitişik idi ve hiç orada tıraş olmasam da yapısı ve şirin görünüşü ilgimi, dikkatimi çekerdi. Lakin yol üzerindeki tadilatlar nedeniyle ya da artık arkaik kaldığından kepenklerini indirmişti. Bir zaman sonra yerinde yeller estiğini gördüm. Fikri'nin küçük dükkanı ise diğer dükkanlara bitişik olsa da hacmi gereği bana Yenibosna'daki bahse konu dükkanı hatırlatırdı. Şimdi ikisi de aynı kaderi paylaşıyor. Sakarya'ya vardığımda Berber Fikri'de ya tıraş olurdum ya da birlikte sohbet ederdik. Şimdi ikisinden de mahrum kaldım. Berber dükkanını boş gördükten sonra çok geçmeden biraderim İbrahim'in telefonuyla acı haberi aldım. Tabakhane'nin sevimli berberi Fikri Hakk'a yürümüştü. Demek ki dükkanı bunun için boşlamıştı. Küçük kardeşi Fikret gibi kalp krizi geçirmiş lakin Fikret kadar şanslı olamamıştı (belki de bize göre şanssız) ve Hakk'a yürümüştü. Birader İbrahim cenazenin hemen kalkacağını haber verdi. Taziye için abisi ve çocukluk arkadaşım Şükrü Çelikateş'in telefonunu verdi. Ben de hemen arayarak taziyede bulundum.

2022 yazı olmalı Sakarya'ya gittiğimde çocukluk arkadaşım Şükrü'nün işlettiği çay ocağına giderek biraz sohbet etmiştik. Çay ocağını, Patates Hali civarında oturan Bahçelievler Camii'nin yanık sesli merhum müezzini Nizamettin Eren'in semtinde işletiyordu*. Bende okuma alışkanlığını kazandıran Şükrü Çelikateş olmuştur. Ona bu nedenle medyun-u şükranım. Ortaokul döneminde olmalı Şükrü Çelikateş özellikle macera ve tarih kitaplarına meraklıydı. Kitap piyasasını iyi takip ederdi adeta kitap kurduydu. Benden sadece bir iki yaş büyük olmasına rağmen yeni kitapları dikkatli bir şekilde takip ederdi. Aldığımız kitapları değiş tokuş ederek okurduk. Bunlar arasında Şule Yüksel Şenler'in Huzur Sokağı kitabını da hatırlıyorum. Aynı mahallede ikamet ederdik. Onun ötesinde yakın köylüydük. Şükrü ve kardeşleri hatırşinas kimselerdi. Küçükten büyüğe doğru Fikri, Fikret ve Şükrü isimlerini taşıyorlardı. Fikret ile birlikte Abant'a gezmeye de gitmiştik. Tatlı bir anı olarak kaldı. Bu münasebetle 'Erenler'den Erenler'e' başlıklı bir yazı da kaleme almıştım.

Artık Sakarya'ya her geldiğimde berber dükkanının önünden geçerken Fikri'nin boş koltuğuna bakıp geçeceğim. Silüetini özlesem de, gözlerim arasa da göremeyeceğim. Belki de mekan tadilatıyla Fikri'nin yerinde başkaları olacak. Dünya gözüyle sohbet imkanını kaybettik. Bizden genç olmasına rağmen önden gidenler kervanına katıldı. Allah'ın rahmeti yarı ve yaveri olsun.

Vefayat/kayıplar zümresinden ve cümlesinden öteye uğurladığımız bir başka dostumuz da Mustafa Türk oldu. Yine kadirşinas dostumuz Bekir Uysal hocamız haber saldı, haberdar etti. Bu haberler sayede de insanlığımızı hatırlıyoruz. Sayesinde Sakarya'daki vefayat haberlerini sektirmeden devşiriyoruz. Ortak dostumuz, yar-ı garımız merhum hafız ve imam Mehmet Türk'ün mahdumu Mustafa Türk'ün vefat ettiğini haber verdi. Babası için taziyesine gidemedik, kaçırdık, nasip değilmiş. Bilahare kendisinin de ölüm haberini aldık. Hocam Küçük Hafız Mehmet Topal, Mehmet Türk, Tepekum Yeşil Camii'nin sabık imamlarından Mustafa Hoca hem akrandılar hem de Arapçaya meraklıydılar. Pek ortamını bulamamışlar dolayısıyla Arapçalarını gerektiği kadar ilerletememişlerdi. Bir nebze eksik kalmıştı. Zannederim hocam Küçük Hafız akranları arasında en faik olanı idi.

Boynuz kulağı geçermiş sahiden Mustafa Türk de Arapçada babında babası Mehmet Türk'ü geride bırakmıştı. Elbette babası da bu yönüyle oğluyla iftihar ederdi. Mustafa Türk ince ve zarif bir çocuktu. Ne zaman serpildi, büyüdü ve öldü farkına bile varamadık. Eceli, Fikri Çelikateş gibi erkenden yokladı. Lösemi illetine yakalanmıştı ve bu vesile ile de rahmete kavuştu. Hem rahmete hem de önden gönderdiği babasına.

Ben ne zaman abimiz Mehmet Türk'ü anarsam hanım bana önemli bir münasebeti hatırlatır. Babamın da tanıdıklarından olan merhum Mehmet Türk eşimle benim nikahımızı kıymıştı.

Bazen araya fiziki engeller giriyor ve dostlarla ve yaranla eskisi gibi buluşamıyoruz. Lakin ister dünyada isterse ahirette olsunlar, dostlarımız manevi varlıklarımız ve içimizden birer parçalar. Hayatın anlamı onlarla ve hatıralarıyla kaim. Önden gidenlere rahmet, kalanlara selamet olsun.

*Nizamettin Eren hocanın ismini tam olarak hatırlayamamıştım, Bahçeli Camiinin dershane bölümünde sık bir araya geldiğimiz eski dostum Rüstem Güven'e sordum ve o vesileyle malumat tazelemiş olduk.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları