Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 27, 2022
Asrımızın kutup yıldızlarından bir İslam âlimi: Yusuf el-Karadâvî

Dün öğleden sonra ajanslar, İslam camiasını ilgilendiren önemli bir haberi paylaştılar. Bu haber, Dünya Müslüman Alimler Birliği Eski Başkanı Yusuf el-Karadâvî'nin, 96 yaşında Katar'da vefat ettiğini bildirmekteydi… İslam dünyasında, özellikle yazdığı eserleriyle tanınmış bir âlim olan merhum el-Karadâvî de fani dünyadan beka âlemine göçenler kervanına dahil olmuştu anlaşılan… Rabbimizden kendisine gani gani rahmetler diler, mekânının Cennet, mertebesinin Firdevs olmasını niyaz ederiz.

Bir asra yaklaşan ömrünü, İslam dinine adeta vakfeden, doğup büyüdüğü topraklar olan Mısır'da verdiği mücadeleleri, yazdığı eserleri, fikirlerini paylaştığı konferansları, öncülük ettiği sivil toplum kuruluşları ve özellikle kuruculuğu yanında uzun süre başkanlığını da yürüttüğü Dünya Müslüman Alimler Birliği gibi teşkilatlarda üstlendiği görevleri vesilesiyle iz bırakan bir şahsiyet oldu İslam dünyasında… Birçok insanın, yazacakları yazılarda kendisinden bahsedeceği bu değerli ve büyük İslam âliminden biz de bugünkü yazımızda bahsetmeyi ona karşı bir vefâ ve vazife olarak telakki ediyoruz…

Yusuf Abdullah el-Karadâvî kimdir?

Daha ziyade Yusuf ismiyle anılan el-Karadâvî'nin hayat hikayesi, 9 Eylül 1926 tarihinde Nil Deltası'ndaki Saft Turab köyünde, fakir ama dindarlığıyla bilinen bir ailede dünyaya gözlerini açmasıyla başlar. Daha iki yaşındayken babasını kaybedince yetim kalır ve amcası tarafından büyütülür. Henüz dokuz yaşında iken Kur'an'ın tamamını ezberleyip hafız olur…

Daha sonra Tanta'daki Dinî İlimler Enstitüsü'ne kaydolur ve dokuz yıllık eğitimden sonra bu kurumdan mezun olur. Tanta'daki günlerinden birinde Müslüman Kardeşler teşkilatının kurucusu Hasan el-Benna ile ilk kez karşılaşır ve bu karşılaşma onda son derece kalıcı etkiler bırakır…

Mezuniyeti müteakip Kahire'deki el-Ezher Üniversitesi'nde İslâmî ilimler tahsiline başlayan el-Karadâvî üniversiteyi 1953 yılında tamamlar. Ardından önce Arap Dili ve Edebiyatı sonra da Usûlü'd-Din alanlarında tahsiline ve lisansüstü çalışmalara devam ederek 1960 yılında mezun olur. Bu süreç sonrasında üniversitesi tarafından Katar'da kurulan Dinî Araştırmalar Enstitüsüne başkanlık etmek üzere görevlendirilir. 1973 yılında üstün başarıyla verdiği "Zekât ve Sosyal Sorunların Çözümüne Etkisi" başlığını taşıyan Doktora tezi ona İslam dünyasında tanınan biri olmanın kapılarını da açar…

Karadâvî, Müslüman Kardeşler teşkilatıyla olan ilişkisi gerekçe gösterilerek üç kez hapse atılır ve ardından 1970 yılında Mısır vatandaşlığından çıkarılır. Bu durum onu Katar'da sürgün hayatı yaşamaya mecbur bırakır. Katar yılları el-Karadâvî için kuruluşunu gerçekleştirdiği Enstitü ve Katar Üniversitesi gibi yükseköğretim kurumlarında verdiği dersler, düzenlediği seminerler, organize ettiği ilmî toplantılar, kurduğu fetva kuruluşları ve kaleme aldığı tefsir, hadis ve fıkıh alanlardaki eserlerinin telifi gibi akademik faaliyetlerle geçer.

30 yılı aşkın bir sürgün hayatından sonra Şubat 2011'de Mısır'a dönen ve bir Cuma namazında meşhur Tahrir Meydanı'nda Mısır halkına hitab eden el-Karadâvî, bu hitabında Müslümanlara, Kıptilere ve ordu mensuplarına birlik, beraberlik ve sivil yönetim çağrısında bulunur. Ancak yaşanan gelişmeler kendisi de dahil olmak üzere Müslüman Kardeşler teşkilatının 100 üyesinin Mısır Mahkemesi tarafından idam ile yargılanmasına müncer olur. Dahası Interpol, kendisini uzunca bir süre "arananlar" listesine ekler…

Yukarıda zikrettiğimiz bilgiler, merhum el-Karadâvî'nin faaliyetlerle dopdolu bir hayatı olduğunu ortaya koymak için yeterlidir kanaatindeyiz. Şimdi konuyu şu soruyla başka bir noktaya çekelim… "Bu kadar yoğun faaliyetler içinde olan bir İslâm âlimi, sayısı 170'e ulaşan kitapları ve ilmi eserlerini nasıl kaleme alabildi?"

Evet, bir soru cümlesi içinde mevcut olan bu konunun, son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Zira kanaatimizce ülkemizde tüm akademik hayatını master ve doktora tezi, ardından doçentlik ve profesörlük takdim teziyle birlikte birkaç makale ve tebliğ sahibi olarak tamamlayan günümüz akademisyenlerini ilgilendiren bir konudur, merhum el- Karadâvî ve benzeri İslam âlimlerinin durumu ve geride bıraktıkları eserleri…

Konuyu irdelemeye şu noktadan devam etmek istiyoruz. Acaba âlim olmak ile bir konunun bileni ya da bilgini olmak aynı şeyler midir? İslam kültüründe ve medeniyetinde neden "İslâm âlimi" kavramı üzerinde duruluyor? Ayet-i kerimede üzerine vurgu yapılan âlimler (ulemâ) kimlerdir ve özellikleri nelerdir? Allah'a gerçek manada saygı duyan ve O'nun yüceliği karşısında ürperen kişilerin ulemâ yani "âlimler" olarak vasıflandırılmasındaki hikmet nedir?

Bu soruların cevabını da yine ilim, irfan ve hikmet kaynağı Kur'an-ı Kerim'de bulabileceğimizi ifade ederek sözlerimizi tamamlayalım istiyoruz. İnşâallah gelecek yazıda konuya dair Fâtır suresinin 28. Ayetini ele alarak bu sorulara cevap arayacağız. Kanaatimizce o zaman, hem hayatındaki günlerin sayısıyla, yazdığı eserlerin sayfalarını bir arada değerlendirdiğimizde hayretler içinde kaldığımız İslam âlimlerinin, hem de merhum el-Karadâvî'nin, nasıl bir "ömür ve vakit bereketi"ne nâil olduklarını fark etmiş olacağız…

Sözlerimizi şu niyazla tamamlayalım: Bir ismi de el-Alîm olan Allah'a hamdolsun… Ümmetine ilmi ve âlimi sevdiren, kendisi de bir Muallim olarak gönderilen Son Nebi'ye salât ve selâm olsun…

Sözleriyle, yazdıkları, halleri ve yaşantılarıyla ümmete örnek olan bütün İslam âlimlerine ve özellikle merhum Yusuf el-Karadâvî'ye de gani gani rahmetler olsun; kabirleri kıyamet sabahına dek nurlarla dolsun…

Mehmet Emin AY

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN