Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 5, 2022
Kalp neden “Nazargâh-ı İlahi”dir?

Yazımıza başlarken, öncelikle üzerimize düşen bir vecibeyi yerine getirmek isteriz. Dün sabah aldığımız bir vefat haberiyle; merhum Ömer Tuğrul İnançer'in Rahmet-i Rahman'a kavuştuğunu öğrendik. Yaşadığı fani dünya hayatını ibadetle, ilimle, irfanla dolu dolu geçiren, sahip olduğu derin manalar yüklü kıymetli malûmatı insanlara anlatmak için çaba sarf eden ve bu dinin güzelliklerini insanlara tebliğden hiç geri durmayan; böylece mamûr kıldığı ömrünü tamamlayıp Rabbine kavuşan bu kıymetli ilim, irfan ve tefekkür ve tasavvuf ehli muhterem zâta, yüce Mevlâ'mızdan gani gani rahmetler dileriz. Bugün kılınacak cenaze namazıyla uğurlanacağı Dâr-ı Bekâ yolculuğu mübarek olsun… Rabbimiz Teâlâ (CC) makamını Cennet; mertebesini Firdevs eylesin…

Hatırlayacağınız üzere önceki yazımızda niyetin, "kalbin ameli" olduğunu ifade etmiş ve onun kalpte oluşan ve gerçekleşen bir amel olduğuna dikkat çekmiştik. Tutum ve davranışlarımıza yansıyan niyetlerimizin, işlediğimiz amelleri iyi veya kötü hale getiren bir güce ve kuvvete sahip olduğunu şimdiden belirtmek isteriz. Kanaatimizce niyetin kalple olan bağını iyi bilmek, bu bağın taşıdığı şifrelere vâkıf olmak, kişiyi Allah Teâlâ (CC) ile olan iletişiminde "değerli" kılacağı gibi insanlarla ve çevresiyle olan ilişkilerinde de "başarılı" kılacaktır. Dilerseniz niyetin oluştuğu ve gerçekleştiği kalbin, İslam inancında "nazargâh-ı ilahi" olarak kabul edilişine ve bu son derece değerli organımızın bizim için ne denli önemli olduğuna dair sözlerimize bu noktadan itibaren devam edelim.

Kalp neden "Nazargâh-ı İlahi"dir?

Kur'an-ı Kerim'e kısa bir göz atış, "kalb" kelimesinin bu mübarek ve mukaddes kitapta tekil ve çoğul olarak (kalp/kalpler) tam 121 kez geçtiğini görme imkanı verecektir bizlere… Şüphesiz her bir ayet, kalbi tanıma, onda oluşanı ve olup biteni çözme adına çok değerli bilgiler sunacaktır, öğrenmek ve bilmek isteyene… Ancak son derece derin ve muhtevalı bir konu olan bu meseleye girmeyeceğiz. Bize sadece İslam dininin temel kaynaklarından biri olan Kur'an-ı Kerim'de kendisinden bu kadar sıklıkla ve önemle bahsedilen kalbin, aynı zamanda ilahî nazarlara mazhar olan yönüne işaret buyuran Sevgili Peygamberimizin (SAV) insanlar arasında iyi bilenen hadis-i şerifine değineceğiz bugün.

Konuyla ilgili olarak Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor: "Şüphesiz ki Allah, sizin dış görünüşlerinize ve sahip olduğunuz mallarınıza nazar etmez (bakmaz/değer vermez). Lâkin O, kalplerinize ve amellerinize (yaptığınız işlere) nazar eder (bakar/değer verir)"

İslam kültüründe kalbin "Nazargâh-ı İlâhi" olarak kabul edilmesinde en büyük âmilin, bu hadis-i şerif olduğu söylenebilir. İşte gerek ayet-i kerimelerde ve gerekse bu ve benzeri hadis-i şeriflerde işaret buyurulan hakikat, kalbi diğer organlardan farklı bir konuma yükseltmiş ve onu yüceltmiştir. Belki bu sebepten olsa gerek Ahlak ve Tasavvuf ilimleri hep kalbe yönelmiş ve ondaki gizli sırları çözme, onu bilme ve anlama konusunda çaba sarf etmişlerdir. Çünkü Kurân'ın ifadesiyle o, bir gören "göz" ve bir anlayış gücüdür. Yine kalp, Kutlu Nebi'nin (SAV) dilinde "takvânın mekân tuttuğu" yerdir… O, "salih" ve "iyi" olduğunda, artık beden ve ruh olarak tüm vücudun iyilik kaynağıdır… İşte niyet, bahsini ettiğimiz bu iyilikler ve güzellikler yurdunda oluşan bir durumdur.

Dilerseniz, amellerin kalpteki niyete göre değer kazandığına dair hadis-i şerifin bize söylemek istediği hakikati anlama adına, hadis-i şerif üzerine yapılan şerhlerdeki şu kıssa ile konuya devam edelim...

Atıyla yolculuk eden bir kişi, güzergahı üzerindeki bir ağaç gölgeliğinde istirahat etmek üzere mola verir. Ancak atını bağlayacağı uygun bir dal bulamaz. Ağaca tırmanıp kestiği bir dalı kazık haline getirerek yere çakar ve atını oraya bağlar. Bu zahmete onu teşvik eden niyeti, kendisinden sonra gelen kişilere atlarını rahatlıkla bağlayacakları bir imkan oluşturmaktır. Aynı yere bir başka kişi geceleyin ulaşır ve bir süre burada dinlenmek ister. Ancak karanlıkta göremediği kazığa ayağı çarpar ve yere düşer. Bu kez o da bir çaba sarf ederek kendisine zarar veren bu kazığı yerden çıkarır. Niyeti ise yine güzeldir: Bir başkası takılıp düşmesin diye… Velhâsıl birinin çaktığı, diğerinin çıkardığı bir kazık, niyetlerinin güzelliği sebebiyle ikisini de sevaba nail kılmıştır. Çünkü, ameller, niyetlere göre değer kazanır… Hatta kişi işlemeyi düşündüğü bir kötülüğü, daha niyet aşamasında iptal ederek vazgeçtiği takdirde bile bu tercih ve inisiyatifi; aldığı bu vazgeçme kararı sebebiyle sevaba nâil olmaktadır. İşte İslam, niyetin dinimizde bu kadar önemli bir konuma sahip olduğunu çeşitli vesilelerle hatırlatmaktadır bizlere…

Buraya kadar, kalbin ameli olan niyetin sahih ve iyi oluşuyla insana neler kazandıracağına dair örnekler aktarmaya çalıştık. Ancak niyeti bozuk ve kötü olmak da insan denilen varlık için söz konusu olan bir durum... Bir hadis-i şerifinde "…Eğer kalp fasid (kötü/bozuk) olursa bütün vücut fesada uğrar, kötüleşir (kötü düşünce ve davranışlar gerçekleşir)" uyarısında bulunan Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz, bu önemli konuya dikkatimizi çekmektedir. Kalbinin, kötü / bozuk niyetine ev sahipliği yaptığı kişilerin başına gelebilecek durumu çok açık ve yalın bir biçimde ortaya koyduğu bir hadisinde, ümmetini, verdiği bu son derece önemli örneklerle ikaz etmektedir.

İmam Müslim'in sahih bir hadis olarak aktardığı bu hadis-i şeriften, mahşer günü yaşanacak olaylar çerçevesinde, kendisini şehid, âlim ve hayır sahibi olarak düşünen kimselerin, Allah Teâlâ (CC) tarafından sorguya çekilerek gerçek niyetlerinin onların yüzüne söyleneceğini ve bu kimselerin cehenneme gönderileceğini öğrenmekteyiz. Çünkü onlardan ilki "kendisi için "ne kahraman bir adam" desinler diye çarpışmış; diğeri, onun için "ne âlim insan" desinler diye ilim öğrenmiş; zengin kişi ise "ona, "ne cömert bir kişi" desinler diye malını sarfetmiştir. (Bkz. Müslim, İmâre 152).

Şehitlik gibi yüce bir mertebeyi kazanmak, âlim olmak ve insanlara Kur'an'ı okuyan kişi derecesine ulaşmak; yine sahip olduğu malını Allah için harcamak erdemine ulaşmak… Bütün bunlar, dünya hayatının en değerli kazancı, ahiret yurdunun ise en kıymetli ve geçerli sermayesi iken, büyük kaybın ve hüsranın bir tek sebebi vardır: Niyetin kötülüğü ve bozukluğu. İşte bu sebeple niyet ve kalp, mümin için üzerinde çokça durması ve düşünmesi gereken hususlardır. Çünkü bunlar, kişinin amelini kıymetlendirip ahirete ulaştıran ya da değersiz kılarak tamamen boşa çıkaran ve sahibini hüsrana uğratan unsurlardır, vesselâm…

Hayır ve bereket dolu bir hafta geçirmeniz temennisiyle sağlıcakla kalınız efendim.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN