Arama

Mustafa Özcan
Eylül 9, 2020
İbrahimi barış ya da yeğenlerin kaynaşması

Osmanlı sonrası kurulacak Arap rejimlerinin yönetici adaylarından birer ikişer söz alınmıştı. Ön bildirim alınmıştı. Kurulduğunda İsrail'e müzahir olacaklar, karşı çıkmayacaklardı. Arap rejimleri zamanla süreçte halkları tarafından hain olarak damgalanmak ile verdikleri söz arasında sıkışıp kaldılar. Sözlerini tutmaları zaman alacaktı. Nitekim bu kapıyı ilk olarak mağrur ve pervasız (mütehevvir) kişiliğiyle Enver Sedat açtı. Pohpohlanmaya açık bir adamdı. Karakterinin gereğini yaptı. Zamanında Ezher alimlerinden sözgelimi baş imam olarak anılan (imam el ekber) Abdurrahman Bisar gibilerden onaylayıcı, ön açıcı fetvalar aldılar. Halbuki, Nasır döneminde daha 10 bilemedin 20 yıl önce aynı Ezher hocaları İsrail'le barışa zinhar haram diyorlar ve karşı çıkıyorlardı. Camp David antlaşması ve müzakereleri sırasında Başkan Jimmy Carter İbrahim'in çocuklarından ve yeğenlerin barışından söz ediyordu. Camp David anlaşması üzerinden yaklaşık 41 yıl geçti ve hala aynı edebiyat sürdürülüyor. O zamandan günümüze aheste aheste ya da Kissinger'in tabiriyle adım adım yeğenlerin barışına doğru yol alınıyor. İbrahimi barış ve yeğenlerin kucaklaşmasından söz ediliyor. Kesat, bayat ve küflü malzemelerin pazarlanmasının bundan başka yolu bulunmuyor. Nitekim Şerif Hüseyin'in oğullarından Faysal ile bazı İngiliz siyasetçiler arasında yapılan yazışmalara Yahudilerden yeğenler olarak söz dilmesi yansımıştır. Bugün Trump yönetimi de anlaşmaya manevi bir boyut katmak için İbrahimi barış ifadesini kullanmaktadır. Bu anlamda manevi diplomasiden de söz ediliyor. Meseleyi daha ileriye götürenler de var. Ortak bir din ve karma bir din üretmek gibi. Günümüzde yegane ortak din İslam'dır. Bununla birlikte ortak karma bir din öneriliyorsa bu masonların eklektik yani mühendislik ürünü dini olacaktır. Eklektik ile otantik farkı burada ortaya çıkmaktadır. Birisi şeytan işi diğeri rahman işi. Şeytan imalat ve ifrazatında aykırı bütün parçaları bir araya getirebilirsiniz. Bu ilahi vahyin dili veya dini değil sonuçta şeytanın vahyi ve dini olacaktır. Bu buluşma şeytanın saltanatı altında gerçekleşecektir.

İçimizde bu kesat malzemenin alıcıları yok değil. Enver Sedat döneminde yaşayan Ezher hocalarının yerini bugün Abdurrahman Sudeys gibiler almıştır. Südeys Kabe'de minberde yaptığı konuşmada adeta Deccal'ın sözcülüğünü yapmıştır. Nitekim, Hazreti Peygamber bir hadisinde bir rüyasını nakletmiştir. Bu rüyasında ibni Meryem'i Kabe'yi tavaf ederken gördüğünü aynı zamanda Deccal'ı da yandaşlarıyla birlikte tavaf halinde gördüğünü arkadaşlarına aktarmıştır. Hadislerde doğrudan Deccal'ın Mekke ve Medine'ye giremeyeceği söylense de bunun Deccal'ın zuhurundan önceki dönemleri kapsamayacağı ifade edilmiştir. Vazifeli olduğu dönemde Deccal Mekke ile Medine'ye giremeyecektir. Şeytanın insan vücudunda dolaşması gibi Deccal da yeryüzünün köşelerini dolaşmaktadır. Bugün Abdurrahman Sudeys gibi hocalar konuşmalarıyla Deccal'ı temsil etmektedirler. Devlet din çizgisinden ne kadar ayrılırsa ayrılsın onlar devlet çizgisinden milim kadar sapmıyor, ayrılmıyor ve ayrılmayı da Haricilik olarak damgalıyorlar! Böylece İsrail gibi her türlü bozuk yapıya hizmet edebilecek bir karaktere bürünüyorlar. Halbuki, İbni Teymiye dolap beygiri gibi devlet çarkı etrafında dönenleri saray uleması, bozuk ulema (ulema su) olarak tanımlamaktan öte Mürcie olarak da yaftalamakta, isimlendirmektedir. Günümüzde Mürcie anlayışının alt kademelerinden birisini Camiye/Medhaliyye gibi devletçi selefi anlayışlar, akımlar temsil etmektedir. İsimleri ne olursa olsun sıfatları bunu çağrıştırmaktadır. Bunlar gözlerini kırpmadan İslam adına İsrail saflarında çarpışabilirler. Dolayısıyla bugünkü Vehhabilik aldatmaca ile iş görmektedir.

Abdurrahman Südeys ilgili hutbesinde şunları söylemiştir: " İnanç alanında yapılacak faydalı uyarılardan birisi, vela ve bera (benimseme ve reddetme tavırları) noktasında doğru kavrayış ve anlayıştan uzak olmak ve insani çıkarlar, şer'i siyasetin ve gözetilen/mer'i maksatların dikte ettiklerinden uzak durmak, kaçınmaktır. Bu kriterlerin vazettiğinin hilafına devletler arası hatta fertler arası ilişkilerde kalbi inanç ile güzel yaklaşım ve muamele hususunda meseleler birbirine karıştırılmaktadır. Gayrimüslime dini anlamda sadakat göstermemek kalbini telif ve bu dine ısındırmak için ona iyi davranmaya engel değildir. Aziz olan bu dine kazanmak için Müslümanın gayri Müslime nezdinde ürüttüğü çabalar karşılıksız kalmaz."

Böylece BAE ile İsrail arasında normalleşmeye dolaylı olarak icazet veriyor, göz kırpıyor.

Hutbesinin bir başka yerinde de şunları söylemiştir. " İslam ümmeti… Doğru inancın en önemli dayanak, göstergelerinden ve temellerinden birisi, ası ve haydut haricilerin, sapık güruhların ve hiziplerin, silahlı şiddet yanlısı hareketlerinin ve sekter yapıların yönteminin, eylemlerinin - ki onlar yöneticileri tekfir ediyor, başkaldırıyor ve kan döküyor- hilafına cemaate bağlı hareket etmek ve yöneticileri dinlemek ve itaat üzere kalmaktır. "

Osmanlı'ya başkaldıran Vehhabilerin bütün ezberleri otoriteye itaat noktasında düğümlenmektedir. Kendilerinin de itirafıyla Osmanlı'ya isyanda tek meşruiyet kaynakları başarılı olmaları ve Osmanlı ülkesinin bir kısmı üzerinde devlet kurabilmeleridir. Sonuç üzerinden meşruiyeti gitmektedirler. Bu ise arabayı atın önüne koymaktır. Yenilseler ve tarihten silinselerdi parya muamelesi görecekler ve adları ve yadları kalmayacaktı. Demek ki ilkesel bir meşruiyetleri yoktu sonuçlar üzerinden meşruiyet üretmişlerdir. Mütegallibe meşruiyeti. Sonuçlar üzerinden kendilerine bir meşruiyet devşiriyorlar. De facto bir meşruiyet söz konusu.

Lakin başkalarının da sonuçlar üzerinden aynı meşruiyeti üretmesine karşı çıkıyorlar. Tutarsızlar. Bu açıdan da şimdi ilkesel anlamda başkaldırmaya karşı çıkmalarının bir anlamı yok. Bu kendileri açısından bir çifte standart olur. Osmanlı'ya şirk isnat ederek başkaldıranlar şimdi Batı'nın ve İsrail'in güdümünde hareket ediyorlar. Dolayısıyla ne başlangıçta ne de sonda hiçbir meşruiyetleri yoktur. Bunlar İsrail'e ve sömürgecilere müzahir yapılardır. Bu husus tamamen ortaya çıkmıştır. Yöneticiler İslami değerleri muhafaza etmeyecekler ve haddi zatında esnek ve liberal olacaklar siz ise onlara karşı daima aynı çizgide kalacaksınız yani onlar liberal siz onlara karşı muhafazakar olacaksınız! Bu hangi kitapta yazıyor? Bunlar meşruiyetlerini halka karşı silah doğrultarak yani hakkı ve haklıyı bastırarak sağlıyorlar. Burada en adil olan değil en güçlü olan en meşru olmuş oluyor. Çünkü meşruiyet galebe çalmaktan geçiyor.

Bugün İbrahimi barış, kervanına katılan tuhaf insanlar var. Bunlardan birisi sufi gelenekten gelen Habib el Cifri bir diğeri de ekoller arasında cirit atan; modernist-eklektik ya da nam-ı diğer fırıldak Adnan İbrahim'den başkası değil. İbrahimi barış peşinde koşanlar bunun kökleşmesi için ortak bir din de tasavvur ediyorlar. İbrahimi barışı tamamlayan İbrahimi bir diyanet! Tarihte buna Haniflik/hunefa deniliyordu. Sadece Ceziretü'l Araba mahsus bir gelenekti. Sünnet olma gibi gelenekleri barındırıyordu. İslamiyetin zuhuruyla birlikte İslam'la bütünleşmiş ve İslam'da mündemiç olmuştur. Bundan böyle İslam'dan kopması ve müstakil bir varlık haline gelmesi mümkün değildir. Masonluk veya şeytan dini peşinden koşanlar şunu bilmiyorlar din ilahi bir ölçüye tabidir. Tevkifidir yani onu ölçüp biçmek ve mühendislik unsuru ve meselesi haline getirmek imkan dışıdır. Bu haliyle İslam hem müheymin yani ötekileri kapsayan hem de otantik yapıyı temsil etmektedir. İsteseniz de yerine başkasını ikame edemezsiniz. Kıvamını koruyamazsınız. Kıvamı ilahi menşelidir. Beşerin dahiline yer yoktur.

Ayette ifade edildiği haldedir: "Hak dine inanmayanlar servetlerini, insanları Allah'ın yolundan engellemek için harcarlar, yine harcayacaklar, sonra bu onlara yürek acısı olacak, daha sonra da yenilecekler. "

Bugün İslam dışında haniflik arayanlar yani İbrahimi barıştan sonra İbrahimi din arayanlar satanizmle buluşacaklardır. İbrahimi barış zulme teşne olması itibarıyla serap olduğu gibi İbrahimi din de arayanlar için İslamiyet'te mündemiçtir. Haricinde aranmaz ve bulunmaz! İbrahimi barış harap İbrahimi din ise seraptır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN