Arama

İsmail Güleç
Temmuz 10, 2021
Haberi alan Eşrefoğlu kim?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

8 Temmuz 2021 Perşembe günü, eskilerin deyimi ile ajanslara bir haber düştü:

Tuncelili halk ozanlarından Hozatlı Ahmet Yurt Dede hayatını kaybetti.

Allah rahmet eylesin. Haberi okuyunca aklıma hemen Ahmet Yurd Dede'nin okuduğu "Eşrefoğlu al haberi" isimli meşhur deyiş geldi. Bu deyişin sahibi Hasan Dede (ö. 1603-1604), Nejat Birdoğan'ın ifadesine göre, Horasan'dan Karaman'a, oradan şimdiki Kırıkkale'nin Hasan Dede beldesine gelip yerleşmiş bir halk ozanıdır. Onun hakkında anlatılanlar zaman içinde efsaneye dönüşmüş ve ne kadarının gerçek olduğu pek anlaşılmıyor. Ama bildiğimiz gerçek, Hasan Dede halkın muhayyilesinde sadece bir ozan olarak değil, aynı zamanda bir eren olarak da önemli bir yere sahiptir.

Söz konusu deyişin sözleri şöyle:

Eşrefoğlu al haberi
Bahçe biziz gül bizdedir
Biz de Mevla'nın kuluyuz
Yetmiş iki dil bizdedir

Erlik midir eri yormak
Irak yoldan haber sormak
Cennette on sekiz ırmak
Coşkun akan sel bizdedir

Adam vardır cismi semiz
Abdest alır olmaz temiz
Halkı tan eylemek nemiz
Bilcümle vebal bizdedir

Kimi sofu kimi hacı.
Cümlemiz hakka duacı.
Resul-i Ekrem'in tacı,
Aba hırka, şal bizdedir.

Erenler gerçeğiyiz
Has bahçenin çiçeğiyiz
Köçeği Hacıbektaş'ın
Edep erkan yol bizdedir

Arı vardır uçup gezer
Teni tenden seçip gezer
O can bizden kaçıp gezer
Arı biziz bal bizdedir

Hasan Dede'm kuldur
Manayı söyleyen dildir
Elif Hakk'a doğru yoldur
Cim ararsan dal bizdedir

Eşrefoğlu kim?

Hasan Dede'nin "al haberi" dediği Eşrefoğlu'nun kim olduğu sorusu sorulmuş yıllarca. Akla da en meşhur Eşrefoğlu, Eşrefoğlu Rûmî (ö. 1470?) gelmiş. Birileri Hasan Dede'nin bu deyişini, Eşrefoğlu'nun Kasîde-i Hayrân isimli eserine cevap olarak yazdığını düşünmüş. Eşrefoğlu vefat ettiğinde henüz hayatta olmayan Hasan Dede'nin bu şiirini Eşrefoğlu'na cevaben yazdığını iddia etmek bana o kadar makul gelmiyor.

Her şeyden önce, Eşrefoğlu'nun Kasîde-i Hayrân isimli şiirini okuyunca, mensubiyetini ve meşrebini bildiğimiz Hasan Dede'nin o şiirde dile getirilen inanç ve düşüncelerine karşı çıkmak şöyle dursun savunduğunu ve benzer düşüncelere sahip olduğunu hemen fark ederiz. Ayrıca, Eşrefoğlu'nun, meşhur eseri Tarikâtnâme'ye göz attığımızda onun koyu bir ehl-i beyit muhibbi olduğunu ve tasavvuf anlayışında ehl-i beytin önemli bir rolü olduğunu görürüz. Alevlik ve Bektaşilik üzerine yaptığı çalışmalarıyla bildiğimiz ve tanıdığımız Rıza Yıldırım, Tarîkatnâme'nin, Alevilerin adeta kutsal kitabı gibi önemli gördükleri Menakıb-ı Evliyâ'ya çok yakın bir metin olduğunu örnekler vererek açıklar.

Hasan Dede'nin muhatabı olan Eşrefoğlu'nun bizim Eşrefoğlu Rumî olmadığını düşünmememin gerekçesi budur.

Pek o zaman Eşrefoğlu kim?

Nejat Birdoğan, makalesinde Hasan Dede'nin soyundan gelen Halil Demirhan, Hasan Dede'nin bu şiiri, Eşrefoğlu lakabıyla tanınan devrin Ankara vâlisine hitâben söylemiş olma ihtimâlini daha yüksek olduğunu nakleder.

16. asrın ikinci yarısında Eşrefoğlu adında bir Ankara valisi olup olmadığını bilmiyorum. Ancak sathî bir araştırma ile Ankara'nın 1354'te ahiler tarafından kurulan bir sancak olduğunu ve 1841 yılında Anadolu vilâyetinin kaldırılması ile 1864'te vilayet olduğu bilgisine ulaştım. Eşrefoğlu, vali gibi üst düzey bürokrat olsa, atadığı küçük bir memur için bile kayıt tutan Osmanlı arşivlerinde ve kaynaklarda mutlaka onun hakkında bilgi bulunurdu. Muhtemelen Eşrefoğlu vali değildi. Yerel bir yönetici veya eşraftan zengin bir ağa. Belki de hatta en kuvvetli ihtimal, yörenin ham sofu hocalarından biri. XVI. yüzyılın ikinci yarısında cereyan eden Celâlî isyanlarını da düşündüğümüzde kim olabileceğine dair görüşler daha da karışık bir hale gelmekte.

Vali olamayacağına göre Eşrefoğlu'nun kim olduğu konusunda elimizde başvurulacak yegâne eser Hasan Dede'nin şiiri oluyor. Hasan Dede şiirine "Eşrefoğlu al haberi" dizesiyle başlıyor. Buradaki haber almak, sıradan bilgi almak gibi değil. Dede, işin doğrusunu, aslını hakikatini benden öğren, şimdi sana anlatıyorum, diyor. Bahçe biziz, gül bizdedir derken kastettiği ise tarikatı. Tarikatını bahçeye, pirini ve erenleri güle benzetiyor. Biz de Mevla'nın kuluyuz, derken haklarında ileri sürülen bir iddiaya cevap veriyor olmalı. Yetmiş iki dil bizdedir, derken meşrebinin genişliğine, hoşgörüsüne ve anlayışına atıfta bulunmakta.

"Eri yormak" derken kastettiği nafile ibadet ve zikirlerle Hakk'a ulaşmayı usul kabul eden tarikatlardaki uygulamaları kastediyor olmalı. Hakk'a nafile ibadetler, riyazat ile, günde şu kadar kez zikir çekmekle ulaşılamayacağını, bunlarla ancak müridin yorulacağına işaret etmekte. Irak yerden haber sorması ise Hakk'ı ve cenneti öte dünyaya bırakan zâhir ulemâsına verdiği cevap mâhiyetinde. Cennette akan on sekiz ırmağı, varlığın on sekiz mertebesine ve o mertebelerin beslediği ana ırmağın kendi tariklerinde olduğunu ifade etmekte.

Cevaba, eleştiriler ile devam eden Hasan Dede, cismi semiz yani tipi düzgün ve sağlıklı birinin, amelinin sağlam ve kendisinin günahsız olduğunu düşünen birinin aldığı abdestin onu temizlemediğini söylerken bunun sebebini de açıklar: Halkı kınaması, daha doğrusu kendi gibi olmayanları adamdan saymaması. Hasan Dede ise kimseyi hor görmemektedir. Sofu da hacı da derviş de hepsi birden Hakk'a dua eder. Ama Resul-i Ekrem'in emânetleri aba, hırka ve şal bizdedir, derken Bektaşî dervişi için çok değerli ve önemli olan üç nesneye dikkat çeker. Onlar için aba, hırka ve şal sıradan giysiler olmadığını bize hatırlatır.

Bir sonraki dörtlükte Hasan Dede kendini anlatmaya başlar. Hacı Bektaş yolunu has bahçeye benzetir ve kendisinin o bahçenin genç hizmetkarı olduğunu söyler. Bektaşiliğin adap ve erkândan ibâret olduğunu da ilave eder. Nasîbini aramak için çiçek çiçek dolaşan arılara benzettiği diğer tarîklerin dervişlerine seslenir bu defa. Onların Bektaşi çiçeğine konmaktan kaçınmakla neler kaybettiklerini, arının da balın da o çiçekte olduğunu ancak fark edemediklerini dile getirir. Son dörtlükte ise gittiği yolu anlatır. Hasan Dede Hakk'ın kuludur, hizmetkarıdır. Kainâtın manasını gönlünden gelen ilhamları diliyle söyler. Elif, ince uzundur, kişiyi Hakk'a ulaştıran sırât-ı müstakimdir. İstikâmet üzere olan insanı da simgeler. Cim ise dünyevi ihtiyacımız olan havâyic-i beşeriye dediğimiz üç şeyi simgeler: Me'vâ, gıdâ ve nisâ. Bu üç şeye sahip olmak insan olmak için yetmez. Bunlar tüm canlılarda vardır çünkü. Cimi, mime bağlamak gerekir. Bu başka bir konu olduğu için hemen dal harfine geçeceğim. Dal, anâsır-ı erbaayı simgeler, yani tenimiz, bedenimizdir. O da terfi ettiğinde kırk olur ve erenler arasına girer. Terfi için ise dört kapıdan geçmesi gerekir. Sıradan bir canlı iken eşref-i mahlûkât olmanın ve ermenin anahtarı bizdedir, demek istemekte.

Kanaâtimce Hasan Dede'nin seslendiği Eşrefoğlu, bir devlet adamından daha çok zâhir ulemasıdır. Hasan Dede'nin yaşantısını ve inançlarını eleştiren bu softaya Hasan Dede şiiriyle cevap vermekte.

Biz yine de doğrusunu Allah bilir, diyelim. Ahmet Yurt Dede'ye bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN