Arama

Zekeriya Erdim
Ağustos 18, 2022
Bukalemunlar, hermafroditler, münafıklar

Âlemde var edilmiş, hayat denklemi içinde yer verilmiş her mahlûkun adı, sıfatı ve kimliği bulunur. Ötekilerden ayırt edebilmek için; bu özellikleriyle tarif edilir, tanımlanır, tanış olunur.

Ancak, genel gidişata aykırı olarak; "çift kimlikli" yahut "çok kimlikli" varlıklara da rastlarız. Onları "normal dışı" özel isimlerle, sıfatlarla tanımlarız. Hayvanlar âleminde "çok kimlikli" bir sürüngen türü var. Bulundukları çevre ve ortamlara uyum sağlayıp kendilerini gizleyebilmek için deri renklerini değiştirebilen, ciltlerinde benekler ve çizgiler oluşturabilen bu türe tabiat bilimcileri, "bukalemun" diyorlar.

Dilleri uzun, hızlı, hareketli ve yapışkan olup; ihtiyaç halinde, silah gibi kullanılabiliyor. Gözleri, birbirlerinden bağımsız olarak farklı yönlere bakabiliyor; ayakları ve kuyrukları, dalları kavrayıp tutabiliyor.

İnsanlar âleminde; "çift cinsiyetlilik" denilen bir hastalığın olduğunu biliyoruz. Böyle kimselerde; kadın ve erkek özelliklerinin, farklı oranlarda ama bir arada bulunduklarını görüyoruz.

Bilim adamları, bu insanlara; "hermafrodit" adını vermişler. Eski Yunan mitolojisindeki tanrı Hermes ile tanrıça Afrodit'ten ilham almış; iki ismi birleştirmişler.

Hastalığın tedavisi ile sağlık dünyası ilgileniyor. Bunun için muhtelif metotlar, usuller, teknikler deneniyor.

Dinler tarihinde de buna benzer bir durum var. İnanışları ve yaşayışları bakımından, "mümin" ya da "kâfir" olmayıp arada kalan kimselere; "münafık" diyorlar.

Kaynaklarda, onlar için "tarla faresi" benzetmesi yapılıyor. Tehlike anında, "çok delikli" yuvanın bir tarafından girip öteki tarafından çıktıkları anlatılıyor.

Toplum içinde; "beyaz" alan ile "siyah" alan arasındaki "gri" bölgede bulunmayı tercih ederler. Hangi taraf güç ve imkân sahibi ise, o tarafa yaklaşır; onlardan olduklarını söylerler.

Kur'an-ı Kerim'de, müstakil bir sureye; "münâfikûn" adı verilmiş. Muhtelif surelerde ve ayetlerde; bu "çift kimlikli ve kişilikli" güruhun, temel özellikleri belirtilmiş.

Müminlerle bir araya geldiklerinde; "inandık, iman ettik" dedikleri ve diyecekleri tespiti var. Şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise; "biz onlarla alay ettik, aslında sizinle beraberiz" sözünü tekrar ediyorlar.

Nisa suresi ayet 142'de; "Allah'a oyun etmeye kalkıştıkları ama oyunlarının kendi başlarına çevrildiği" belirtilmiş. Aynı surenin 143. ayetinde ise; "arada bocalayıp durdukları, bir o yana bir bu yana savruldukları" ifade edilmiş.

Peygamber Efendimiz (SAV), Sahih-i Müslim'in Münafıkların Sıfatları bölümünde geçen bir hadisinde; "iki sürü arasında gidip gelen şaşkın koyunlar gibi" olduklarını söylüyor. Sahih-i Buhari'nin İman bölümünde geçen bir başka hadiste ise; "Dört huy vardır ki, bunlar kimde varsa o kişi tam münafık olur. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman ona ihanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünden döner, düşmanlıkta haddi aşıp haksızlık yapar" diyor.

Dilimizde, "suret-i haktan görünmek" diye bir deyim geliştirilmiş. Sabit değerleri olmayan, helal dairesi içinde kalmayan, safını belli edip sağlam durmayan kimselere "omurgasız" sıfatı yakıştırılmış.

Hayatın bütün alanlarında böyle kimliksiz kişilere rastlıyoruz. Onları gördüğümüzde; önümüzü, arkamızı, sağımızı, solumuzu kollayıp emniyet tedbiri almak zorunda kalıyoruz.

Hıristiyan ile Hıristiyan, Müslüman ile Müslüman oluyorlar. Kilisede günah çıkarıp, camide namaz kılıyorlar.

İşlerinin ve ilişkilerinin belirleyici unsuru, kişisel menfaatleri ve maslahatları oluyor. Nimete giderken önden koşuyor, külfete giderken arkada kalıyor.

İktidara açıktan, muhalefete gizliden yakınlık gösterdiklerini görüyoruz. Makam sahibi iken övdükleri kişilere ve kurumlara; makamlarını kaybedince sövdüklerini biliyoruz.

Her devrin adamı, her olayın ve ortamın kahramanı gibiler. Birden fazla yüzleri yahut maskeleri olduğu için, muhataba uygun olanları giyerler.

Haktan görünüp, batılın değirmenine su taşırlar. Karanlıkta vampir, aydınlıkta insan kisvesinde yaşarlar.

Bulanık suda, balıklar arasına karışmış yılanlar gibi. Bir bakarsın şifa iksiri, bir bakarsın ölüm zehri.

Bunları teşhis etmek için; "gece görüşlü dürbün" gibi gözler ve gönüller gerekir. Sahih iman, sâlih amel, sağlam duruş sahibi olanlar "bal" ile "katran" arasındaki farkı kolayca fark edebilir.

Aydınlık bölgelerin ışığını artırır, sınırlarını genişletirsek; gri bölgeler de aydınlanır. Beyaz ile siyah arasında gölge alanlar oluşturup, iki tarafa iki ayrı yüzle bakan bukalemunlar, hermafroditler, münafıklar; o zaman, kuytu karanlıklara çekilip saklanmak zorunda kalır.

Ulaşabildiğimiz her yere, konuşabildiğimiz herkese; hakkın ve hakikatin meşalesini götürmeliyiz. Karanlık dünyaların "kara şövalyeler" topluluğuna karşı; aydınlanma seferberliğinin "güneş yolcuları" konumunda olanlara omuz vermeliyiz.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN