Kadim değerlerin karabasanı
Tevhit dinlerinin tamamında yer alan, her dönemde gereğini ve önemini koruyan, hatta artıran kadim "sosyal değerler" var. İnsan ve toplum hayatının çürüyüp çöp olmasını engelleyen bu değerlere kısaca üst başlık olarak "güzel ahlak" diyorlar.
Dünya hayatı "iyi ahlak" sahibi olanlarla "kötü ahlak" sahibi olanların mücadeleleri ile geçmiş ve geçiyor. Sosyal, kültürel, fiziki çevre ve ortamların etkisi ile insanların bir kısmı bal şerbeti, diğer bir kısmı baldıran zehri içmeyi ve içirmeyi seçiyor.
Günümüz dünyasında, yeni bir "salgın" yahut eski hastalıklardan birinin yeni sürümü söz konusu kadim değerlerin üstüne "karabasan" gibi çökmeye başladı. Kurgusal afetlerin ana sponsoru olan şer odakları, insanlık ağacının tüm dallarına ahlaki azgınlık ve cinsel sapkınlık meyveleri aşıladı.
Özellikle kültür sanat ürünlerinde bu anlayışı ve yaşayışı telkin eden, özendiren paylaşımlar görüyoruz. "Cinsiyetsiz insan, ailesiz toplum" çalışmaları için büyük bütçeler ayrılarak kadrolar ve kurumlar oluşturulduğunu, filimler ve diziler çekildiğini, sosyal ve siyasal yapıların manipüle edildiğini biliyoruz.
Bu amaçla kurulan derneklerde ve dayanışma platformlarında, buluşma evlerinde ve kültür merkezlerinde hızlı artışlar var. Eylemler yaparak, etkinlikler düzenleyerek, basılı - sesli - görüntülü materyallerle mesajlar yayarak sosyal, psikolojik ve hukuki meşruiyet zemini oluşturmaya çalışıyorlar.
LGBT örgütlerinin, sözüm ona dindar - muhafazakâr temsilcileri bile oluşturuldu. Yıllardır kamu, özel sektör ve sivil toplum sahalarına serpiştirilen sızıntılar, bulanık suları, duru denizlere taşıyan kanallarda buluşturuldu.
Sadece ülkemiz ve toplumumuz için değil, dünyamız ve insanlık âlemi için büyük bir tehlike "ben geliyorum" diye bağırıyor. Aklı ve izanı, ilmi ve irfanı, kalbi ve vicdanı, inancı ve ahlakı olan herkesi acil ve etkili bir şekilde vaziyet almaya çağırıyor.
Yangınlardan ve depremlerden, kuraklıklardan ve sellerden, savaşlardan ve kitlesel göçlerden, kıtlıklardan ve salgın hastalıklardan daha büyük bir felaket, yeni yüzyılın ortak derdi ve davası oldu. Bütün değerleri ve doğruları silip süpürecek, alıp götürecek bir yanlış neredeyse her kapıyı çalacak hale geldi.
İfrata ve tefrite düşmeden, durum değerlendirmesi yapmamız gerekir. Devlet - millet iş birliği içinde "umumi seferberlik" ilan edilmelidir.
İki ucu da kirli olan bu değneği, elimize yüzümüze bulaştırmadan ustaca tutmalıyız. Çok yönlü bir "uzmanlık alanı" haline getirip isabetli teşhisler yapmalıyız.
Sonucu değiştirmenin yolu sebepleri ortadan kaldırmaktır. Sağlık sektöründe ve sistematiğinde olduğu gibi koruyucu hekimlik, ilaçla tedavi, ameliyatla tedavi anlayışı ve işleyişi içinde tedbir almaktır.
Biraz daha gecikir ihmal edersek "doktor ne yerse yesin dedi." Noktasına geleceğiz. Atın hasta olduğunu kabul edip tedavi sürecini başlatmazsak, ölümüne rıza gösterip arkasından ağlamak zorunda kalacağız.
Dünden bugüne gelinen noktayı, bugünden yarına gidilen rotayı, bir kıssa ile özetleyelim. Alacağımız vaziyeti, takınacağımız tavrı, ona göre belirleyelim.
Su, ateş, ahlâk arkadaş olup birlikte uzun bir yola ve yolculuğa çıkmışlar. Birbirlerini tamamlayıp takviye etmek üzere kader birliği yapmışlar.
Derken, bir konuda tedbir alma ihtiyacı duyulmuş. "İçimizden biri kaybolursa, onu nasıl buluruz?" sorusu sorulmuş.
Su kendisini arayanlar için işaret olabilecek şeyi hatırlatıp "Ben bazen şırıl şırıl, bazen gürül gürül akarak ses çıkarırım." Demiş. Eğer kaybederlerse sesin geldiği yere bakmalarını söylemiş.
Ateş benzeri bir ipucu verip "duman çıkarma" özelliğine vurgu yapmış. Dumanın yükseldiği yere doğru giderlerse, kendisini bulabileceklerini hatırlatmış.
Ahlak diğerlerinden farklı bir cevap vermiş.Telafisi mümkün olmayan bir sonuç üzerinde durmuş.
"Beni kaybederseniz boşuna aramayın, bulamazsınız." Demiş. Yolun da, yolculuğun da sona ereceğini söylemiş.
Cinsel kimlik ya da kimliksizlik ekseninde yürütülen organize operasyonlar, kültür ve medeniyet binasının harcı olan ahlaki değerleri yıpratıp yok ediyor. Ülkeler ve toplumlar, fireni patlamış araba gibi ahlaksızlık uçurumuna doğru gidiyor.
Bütün cephelerden saldırıya geçen bir savaşın içindeyiz. Gafil avlanma riskinin çok yüksek olduğu bir tehlikenin eşiğindeyiz.
Kadim değerlerin üstüne çullanan karabasandan kurtulmak için, uyanmalı ve uyandırmalıyız. Kendi evlerimizden ve ailelerimizden başlayıp ülkeler ve toplumlar düzeyinde vaziyet alarak, "fıtrat" çizgisini ve çerçevesini esas alan, yeni bir dünya düzeni kurmalıyız.
Görünen o ki birilerinin bilinçli olarak estirdikleri bu rüzgârda, savrulan savrulacak. Kökü sağlam olan ağaçlar ayakta kalacak.
Eğer istersek bilgili ve bilinçli bir karşı koyuşla bu rüzgârı fırtınaya dönüşmeden kontrol altına alabiliriz. Yurdumuzun ve yuvamızın emniyetini sağlayıp, savaşın kahramanları olabiliriz.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.