Arama

Prof. Uğur Derman
Mart 17, 2023
XX. Yüzyılın Fâtih Dîvânı - 1

Bu makāle çerçevesinde bahse konu edilecek olan öncelikli san'at, hüsn-i hatdır. Buna bağlı olarak, aşağıda tanıtacağımız Fâtih Dîvânı, sâir gelenekli kitab san'atlarımızın da (tezhîb, cild, ebrû, minyatür) Cumhuriyet devri için ilk hatırlanacak temsilcisi sayılmalıdır.

İstanbul'un Türkler tarafından fethinin 500. yıldönümü münâsebetiyle 1953'de yapılacak merâsimlerin dışında, bunu kutlamak üzere birçok eser neşredilmesine daha 1945'de, Hasan Âli Yücel'in (1897-1961) Maarif Vekili olduğu sıralarda karar verildi. Bu yayınları hazırlamak üzere kurulan hey'etin başkanlığına da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Türk Dili ve Edebiyatı Tarihi hocası Ord. Prof. Dr. İsmail Hikmet Ertaylan (1889-1967) getirildi. İsmail Hikmet Bey'in hat, tezhîb, cild, minyatür gibi yazma kitabların vücude gelmesinde payı bulunan san'atlara karşı eskiden beri ilgisi vardı. Bu sebeble Fâtih'in şiirlerinden -yukarda anılan san'atların desteğiyle- bir yazma eser ortaya çıkarılmasını ve bunun 500. Fetih Yıldönümü'nde neşredilmesini düşündü; Maarif Vekâleti'nin (bugünkü Millî Eğitim Bakanlığı) desteğini aldı. Bu tasavvurunu önce tezhîb san'atkârı Rikkat Kunt'a (1903-1986), sonra da mücellid Emin Barın'a (1913-1987) açtı. O esnâda, Rikkat Hanım Güzel San'atlar Akademisi'nde (G.S.A.) "kütübhâneci" olarak vazîfeliydi; kendisine ancak 1948'de "hocalık" kadrosu verilecekti. Emin Bey ise Akademi'nin henüz iki yıllık genç bir grafik muallimiydi. Birlikte kararlaştırdıkları vechile; yazı için 20,5x12 cm. eb'âdıyla belirlenmiş bir yer ayrıldı ve bu maksadla, âhârli eski kağıdlar temîn edildi. Şiirler zamanın hattatları eliyle bu kağıdlara yazılacak, hat nümûneleri başka birer zemin kâğıdına yapıştırıldıktan sonra, kitabın sırtı dışında kalan üç taraf da tezyînâta bırakılacaktı. Hüsn-i hat ıstılahıyle kıt'a olarak adlandırılan buradaki her sahîfe eb'âdı bu hâliyle 39,5x24,5 cm. tutuyordu ve ağırlık noktası önce hüsn-i hat, sonra da tezhîb ve tasvîr şeklindeki bezeme san'atları idi.

Vaktiyle Ali Emîrî Efendi (1857-1924) tarafından bulunup da onun diğer kitabları gibi Millet Kütübhânesi'nde muhâfaza edilen (Dîvânlar, 305) -Fâtih'in Avnî mahlasıyla yazdığı- dîvânın yegâne nüshası esas alındı. Buradan seçilen gazel tarzındaki şiirlerin Fâtih devrinde (1444-1446, 1451-1481) kullanılan hat nevîleriyle yazdırılması kararlaştırıldı. Ancak 1940'lı yıllardaki hat tarihi araştırmaları henüz yeterli seviyede bulunmadığı için, bu hat nevîlerinin seçiminde isâbetli davranıldığı söylenilemez. Çünkü muhakkak, reyhânî, tevkî' gibi yazılar XX. y.y.'da unutulduğu ve pek kullanılmadığı cihetle, bunları hakkıyla yazabilmek üzere, XV. y.y.'dan zamanımıza erişen hüsn-i hat eserlerinin iyice araştırılması ve incelenmesi gerekirdi. Lâkin o yıllarda -II. Cihan Harbi sonlarının hengâmesinden dolayı- bu eserleri Saray Kütübhânesi'nde görmek -neredeyse- imkânsızdı. İşte bu yüzden Dîvân'da yer alacak yazı nevîleri lâyıkıyla seçilemedi; ayrıca dîvânî ve celî dîvânî gibi ancak Sultan II. Bayezid devrinde (1481-1512) oluşup ortaya çıkan resmî maksadlı yazılar da -sanki Fâtih devrinde varmış gibi- hat çeşidlerine dâhil edildi. Buna mukābil, Dîvân'a girmesi gereken kadîm ta'lîk hattına, bizde fazla bilinmediği için yer verilmedi.

Bu çalışmalara, üstâd vasfını taşıyan hattatlardan Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer (1873-1946) sâdece iki tuğra ile katılabildi; çünkü bir yıl sonraki ölümüne sebeb olacak hastalığı başlamıştı. Yine üstad vasfına sâhib olanlardan Necmeddin Okyay (1883-1976) iki, H. Mâcid Ayral (1891-1961) onbeş, M. Halim Özyazıcı (1898-1964) ise dört kıt'a yazdılar. Hâmid Aytaç (1891-1982) nedense katılmadı, halbuki san'at hayatının en parlak yıllarını yaşıyordu. Hattat kadrosu olabildiğince geniş tutuldu: Hacı Nuri Korman (1868-1951) yaşlı hâline rağmen dört, Mehmed Kâmil Ülgen (1886-1958) dört, Abdülkādir Saynaç (1881-1967) altı, Bahaddin Ersin (1878-1959) iki, Hamdi Tezcan (1893-1954) dört, Mahmud Yazır (1895-1952) sekiz, kimliği hakkında bilgi sâhibi olamadığımız Safî iki, gençliklerinde hüsn-i hatla uğraşmış bulunan meşhur ressamlarımız Feyhaman Duran (1886-1970) iki, Şeref Akdik (1899-1972) iki, Necmeddin Okyay'dan henüz icâzetini almış genç ta'lîk-nüvîs Ali Alparslan (1925-2006) da iki kıt'ayla katıldılar.

Bütün kıt'aların tezhîbi ve bâzılarının şebih (minyatür) ile de bezenmesi husûsundaki düzenlemeyi ise Rikkat Kunt üzerine aldı. Rikkat Hanım'ın babası -Osmanlı'nın son devir kültür ve devlet erkânından- Hüseyin Kâzım Bey'in (1870-1934) on dokuz yaş küçük dayısı olan İsmail H. Ertaylan, G.S.A. müdürlüğüne vekâlet ettiği sırada (1936), küçük yeğeni Rikkat Hanım'ı burada yeni açılan Türk Tezyînâtı şûbesine talebe kaydettirerek, onun, tezhîbi meslek edinmesine vesîle olmuştu. Bundan dolayı Rikkat Hanım'ın "büyük dayılık" yakınlığı dışında, Ertaylan'a karşı, hayatına yön vermesiyle de saygısı vardı. İlk iş olarak, Akademi'deki meslekdaşları Muhsin Demironat (1907-1983) ve Feyzullah Dayıgil'in (1910-1949) de katılımıyla, bu üç san'atkâr Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi (TSMK); İstanbul Üniversitesi Nâdir Eserler Kütübhânesi (İÜNEK), Süleymaniye Kütübhânesi (SK) gibi Fâtih devri eserlerinin bulunduğu yerlerdeki yazma kitabları dikkatle incelediler; aldıkları ilhamla Fâtih'in şiirlerinin XX. yüzyıl hattatlarınca yazılmış örnekleri için yepyeni desenler hazırladılar. Bunların çiziminde karşılıklı gelen kıt'aların birbirinin aynı olarak tezhîblenmeleri hem gelenek, hem de görenek cihetinden şart olduğu için, tabiatiyle buna uyuldu. Dîvân'da yer alacak 34 kıt'a Kunt, 10 kıt'a Demironat tarafından bizzat işlendi. Feyzullah Dayıgil -rahatsızlığı sebebiyle- ancak iki kıt'anın desenini çizebildi; tezhîbini ise Ferhunde Orgun gerçekleştirdi. Bunun dışında Türk Tezyînatı şûbesi talebelerinden Şükran Baykut, Kâmuran Soyuak, Selvâ Altınanıt, Tahsin Aykutalp, Sıdkı Elçin, Fevzi Erce ve Serab Türegün hocalarının denetiminde ikişer kıt'a tezhîb ettiler.

Minyatürlü üç kıt'a Hüseyin Tāhirzâde (1889-1963), altı kıt'a da Selim Turan (1915-1994) tarafından hazırlandı. Kıt'aların etrâfının tela şeritle çevrilip birbirine bağlanmasıyla, ortaya körüklü murakkaa denilen tarzda bir albüm çıkmış; böylece, eserde yeralan 66 kıt'anın açılarak hepsinin topluca seyredilebilmesi imkânı sağlanmıştı ki, bu takdîrde boyu da 16 m.'yi aşmaktaydı. Murakkaanın üstüne de, deseni Fâtih devrine uygun olarak Rikkat Hanım tarafından çizilip klişesi aldırılan şemse kalıbı basılmak sûretiyle, klasik usûlde bir kab Emin Barın tarafından hazırlandı. Bundan dolayı 1958 Milletlerarası Brüksel Fuarı'nda bu Dîvân sergilendiği zaman, eserin tertîblenmesine vesîle olan Ertaylan'la beraber, Barın da cildi için madalyayla mükâfatlandırıldı. Bu kitabın kabı, aslına uygun olarak basılmakla berâber cildin mıkleb ve sertâb kısımları baskıya dâhil edilmemiştir.

Şimdi biz Dîvân'ın bazı kıt'alarının tanıtımına geçelim:

Kıt'a 3-4: Osmanlılar'da tahta geçen her pâdişah için yeniden tertîblenen tuğra, devlet timsâli olarak yüzyıllarca süregelmiştir. Nasıl ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni T.C. amblemi temsîl ediyorsa, Osmanlı Devleti'nin temsîlcisi de devrin pâdişahının tuğrasıdır ve bu, kendisi tahtta kaldığı sürece geçerlidir. En eski nümûnesi Orhan Gâzi'den (1324 yılı) kalan tuğra, zaman ilerledikçe ifâde ve şekil farklılıkları göstermiştir. İşte Fâtih Dîvânı'nın girişinde yer alan iki tuğra bu değişikliğe işâret etmektedir. Osmanlı'nın son tuğrakeşi İsmail Hakkı Altunbezer, sağdaki tuğrayı Fâtih devrindekilere uyan şekliyle tertîblemiş; soldakini ise Mustafa Râkım'dan (1758-1826) sonraki tuğra anlayışına göre çekmiştir. Her ikisi arasındaki fark çok belirgindir. Bu tuğraların zer-endûd (sürme altın) olarak kâğıda resmedilmesi ve kıyılarının is mürekkebiyle tahrîrlenmesi, Muhsin Demironat'ın hârikulâde fırçasıyladır. Tuğradaki harf gözleri -Fâtih zamanında olduğu gibi- mavi ve siyahla renklendirilmiştir. Devrine uygun tuğrada "Mehemmed bin Murâd Hân muzaffer dâimâ" (Resim 1. Her zaman muzaffer, Murâd Hân oğlu Mehmed), son devir üslûbuna göre çekilendeyse sol üst köşede "Ebu'l-Feth" (Feth'in babası), tuğrada da "Mehemmed Hân bin Murâd el-muzaffer dâimâ" yazılıdır. Sol alt köşede "Ketebehû Hakkı" (Bunu Hakkı yazdı) istifli imzâsı görülüyor (Resim 2). Her iki tuğranın etrâfı zer-efşân (serpme altın)'la bezenmiştir.

Kıt'a 6: Dîvân'ın ismi, Rikkat Hanım eliyle yapılan enfes tezhîbin çerçevelediği beyzî sâhaya, istifli sülüsle Mâcid Ayral tarafından yazılmış, bunun tahrirli zer-endûd uygulaması Muhsin Bey eliyle gerçekleştirilmiştir. Burada "Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Hazret-i Sultan Fâtih Mehemmed Hân, Avnî Rahimehullâh" cümlesi okunmaktadır (Resim 3).

(Yazının devamı gelecek hafta…)

Prof. Uğur Derman

Resimaltları:


Resim 1:


Resim 2:


Resim 3:

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN