Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Şubat 16, 2021
Evrimin sorunsalı/problematiği -III-
Sesli dinlemek için tıklayınız.

r) 1- Her bir canlının, örgütlenişindeki karmaşıklık seviyesi arttıkca, daha bir belirginleşen kimliğini, türünün ana-örneğinden edindiğine göre, onun aslı esâsı, soyaçekiminde, başka deyişle soy geçmişinde aranmalı.

2- Şu durumda bir canlı incelenirken, ilk bakışta doğrudan bağlantılı gözükmeyen bir yığın etkeni dahî hesaba katacak sistemli araştırmaya girişilir. Bu cümleden olmak üzre öncelikle örgütlenişindeki karmaşıklık seviyesi arttıkca şu bellibaşlı etkenlerin göz önüne alınmaları zorunlu görünüyor: Canlının bireysel soyaçekimi:[1] Soyoluş, kalıtım, genetik; gelişimi: Bireyoluş, embriyogenes ile büyüme; işleyişleri: Fizyoloji; biçimlenişleri: Anatomi ile morfoloji; korunması: Bağışıklık düzeni, savunma; beslenmesi: Metabolisma; nıhâyet soyunu sürdürmesi: Cinsiyetsiz ile cinsiyetli üremeler.

3- Bu sıralanan etkenlerden soyoluş en temel olandır. Bütün ötekiler, soyoluş etkenine dayanarak gerçekleşebilirler. Bundan dolayı, ele alınan bir hâlihazır canlı bireyinin yahut topluluğunun soyoluşu, dolayısıyla da soyaçekimi dıkkattan uzak tutulduğu takdirde, o canlılar bilimi araştırması eksik ve güdük kalmağa hükümlüdür. Soyoluşu yahut soyaçekimi ilk ağızda gerektirmeyen araştırma alanları, yalnızca, son derece mevzî morfoloji ile fizyoloji irdelemelerine ilişkindir. Bunlar da nıhâyet belirli bir organcıkla, doku ve organla ilgili olduklarından, canlı bireyinin sistemli bütünlüğünü aydınlatamazlar. İşte bu sebeple soyoluş süreçlerinin hem türden türe değişebilen özgül hem de, varsa, genel yasalılıkları ile kurallarını araştırma konusu kılan evrim araştırmaları yer almaksızın canlılar bilimi çalışmaları kuşatıcı tutumla yürütülemezler.

4- Böylece doğayı inceleyen insan, kendine has olduğunu sandığı bir temel sorunla canlıların araştırılmasında dahî karşılaşıyor: Geçmişi ele alınmadan bir sistemli bütünlük olarak canlı varolanın şimdisi gerektiğince ve yeterince anlaşılamaz.

s) Evrim esâsta geçmişe yönelik tesbitlerde bulunmakla, tarihle ortak yöntem kullanır. Bu ikisinden birine 'bilimsel değil' dersek, ötekisiçin de aynı şeyi söylememizin gerekeceği âşikârdır. Geçmişe uzanan araştırmaların iki temel payandası yahut mahreci var: Geçmişte olup bitmiş olaylardan şimdiye ulaşmış dolaylı yahut dolaysız belgeler ile şimdilerde olup bitenlerin tesbiti.[2]

Şimdilerde olup bitenleri kişisel geçmiş bilgilerimizin ışığında tekrarlata tekrarlata öğrenerek biliriz.[3] Geçmişte olup bitmişleriyse, şimdilerin olup bitenlerine ilişkin bilgilerimizden geriye doğru yaptığımız yansıtmalarla anlamağa çalışırız. Görüldüğü gibi, geçmişe uzanan araştırmalarda anlama ile bilme birlikte iş görürler. Anlamada, dizginleri aklın tuttuğu keskin bir duyuş; bilmedeyse, sıkı gidimli bir düşünüş iş başındadır.

Bu yöntemin en açık ve düzgün örneklerinden birini bize Yeniçağ evrim biliminin belirleyicisi Charles Darwin vermektedir: "İşte şu merhaleden itibâren türler ile sıkıca belirlenmiş çeşitler arasındaki fark, ikincilerin, birbirleriyle değişen derecelerde bağlantılı bulunduklarını günümüzdeki tesbitler sâyesinde bilmemize, en azından bunun böyle olduğuna kanâat getirmemize karşılık, türlerin de önceleri buna benzer durum sergilemiş olduklarını düşünmemizde yatar. Önünde sonunda bunu böyle düşünmekten başka sapabileceğimiz bir yol yok... Nitekim bugün genellikle çeşitler[4] olarak kabul gören biçimlerin, bundan böyle türlerin adlarıyla techîz olunmaları pekâlâ mümkün. Bu durumda da bilim ile gündelik dil buluşup örtüşür..."[5]

Burada Darwin'in yapmak istediği, geçmişe aid olaylar olduklarından, türlerarası bağlantıları zamanımızda da pekâlâ vukû bulabilecek, dolayısıyla doğrudan doğruya tesbit edebilip bilimsel tarzda belirleyebileceğimiz 'çeşitlerarası ilintiler'den hareketle anlamağa giriştiğimizde günlük dile başvurduğumuzu imâ etmektir. 'Anlamak' ise, bilim dilinin ifâde şekline uymaz.

Şu hâlde öteki bilimler, yalnızca biçimselleştirilip anlam yükü en aza indirilmiş işâretler ile sembollerden kurulu yapma dillerle (bilim dilleri) iş görmelerine karşılık, canlılar bilimi, özellikle de evrim kolu dolayısıyla çift dilli görünüm sunmaktadır. O, bu durumuyla fizik, kimya, gökbilim, yerbilim gibi hâlis, yahut bir başka deyimle, berk bilimler ile kültür araştırma alanları arasında bir geçiş mıntıkasını andırmaktadır.

Sonuç itibârıyla,[6]

1- (i) Berk bilimlerde karşılaştığımız raddede ifâde tarzı biçimselleştirilmiş ve anlam yükü en aza indirilmiş işâretler ile remizlerden (Fr symbole) kurulu bir yapma dille konularını belirleyememesi, canlılar bilimiçin ilk bakışta çok olumsuz bir nitelik gibi görülebilir.

(ii) Ama durumu daha geniş açıdan değerlendirdiğimizde, canlılar biliminin yukarıda anılan türden bir dili geliştirememekle önünün alabildiğine açıldığını görüyoruz.

2- (i) Klasik mekanikten kaynaklanıp Onaltıncı yüzyıldan günümüze değin sürüp gelen ve insanlığın bu sürede medeniyet rehberliğini üstlenmiş Yeniçağ Avrupasının temel dünyagörüşünü oluşturan mekanikciliğin, yerini canlılar biliminden neşet edebilecek pek kuşatıcı yeni birine bırakabilir. (ii) Böyle bir dünyagörüşünün hangi metafizik ile epistemolojik şartlarda meydana getirilebileceğine ilişkin ipuçlarını bularak çalışmamızda ortaya koymak çabasındayız.

3- (i) Varolma şartlarınca, yapılarınca ve biçimleri bakımından birbirlerinden bunca farklı olan canlıların hepsi, canlılık ıstılahı altında toplanan büyüme, kımıltı, irkilme, metabolisma, etkileşme, üreme gibi özelliklerin farklı biçimlere bürünmüş belirtilerini dış ortam denilen bir mekânda gösterirler.

(ii) Dış ortama yansıyan söz konusu görünür belirtiler, hep iç diye nitelenen ortamda yürüyen işleyişlerce belirlenip yönlendirilirler.

(iii) Canlılık ıstılahının dile getirdiği bütün görünür belirtiler, macrophenomenelerdir. Bu belirtilere yol açıp yönlendiren işleyişlerse, microcausalitelerdir.

4- (i) İşte bilim olarak canlılar biliminin kollarından kimisi bu macrophenomeneleri tek tek tecrid olmuş hâllerinde; kimileri de canlı ile canlı-olmayan çevrelerle aralarındaki ilişkileri; öbür bir kısmıysa bunların tek tek microcausal karşılıklarını, her zaman görünürlük bağlamında incelerler.

(ii) Biyolojinin bilim teorisi, bu birbirlerinden pek değişik phenomenologique seviyelerde yapılan araştırmaların görünürlükötesi (Fr metaphenomenal) düzlemdeki ifâdelerini teker teker biçimsel ile anlamsal bakımlardan inceleyip benzerlikler ile farkları ve bunların nedenlerini tesbite çalışır. İmdi microcausalitelerden macrophenomenelere uzanan canlılar biliminin araştırma sahalarına koşut olarak onun bilim teorisinin alanı, 'en-az-anlam-yüklü işâret'lerden oluşmuş, sıkı örülmüş biçimsel ifâde tarzı ile çokanlamlı, muğlâk kelimelerden kurulu, mantıkca gevşek örgülü biçimselleştirilmemiş günlük dili birarada barındırır.

(iii) Microcausaliteler ile macrobiophenomenelerin birbirlerinden alabildiğine —ölçüsü daha önce çeşitli vesilelerle verildi— farklı ifâde tarzları arasında düzgün bir anlam bağını kurmak çabasını gösteren metabiyolojiyi; böyle bir bağı yanıltıcı ve düzmece şekilde kuran parabiyolojiyi, canlılar bilim araştırma verilerinden çıkan veya temelde canlı oluşu vurgulanan insanın beşerî, dirimsel ile fizik çevresiyle ilişkilerinden doğan ahlâk sorunlarını irdeleyen canlılar bilim ahlâkı ve daha başka kollar ile dalları kapsayan canlılar biliminin felsefesi insan varoluşunu temsil eden dirim—kültür alanının her yanını, yöresini araştırma konusu olarak kabul eder. Bu kapsayıcılık, kuşatıcılık iddiasıyla canlılar biliminin felsefesi, nıhâyet kurulması kaçınılmazlaşan yeni bir felsefe-bilim sisteminin de imkânca zeminini hazırlayabilir, hazırlamalıdır da.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman DURALI


[1] 'Soyaçekim': "Aynı türe mensûp canlıların, önceki kuşaklardan sonrakilere nitelikler ile özellikleri intikâl ettirme istidâdıdır. 'Gen'se, böyle bir nitelikler ile özellikler intikâlinin 'birim'idir" —Bkz: A. Godman ve E. M. F. Payne: "Longman Dictionary of Scientific Usage", 604. s., satır: TA001.

Kalıtım: "Bir ebeveynden yahut ebeveynlerden döldöşün tevârüs ettiği gizli yahut açık nitelikler ile özelliklerin tamamıdır." —Bkz: A. Godman ve E. M. F. Payne: a.g.e., 605. s., satır: TA004. —Miras: Öncelikle beşerî âlemiçin geçerli olup felsefe-bilim, fen, zanaat, sanat, iktisat, sıyâset, hukuk ve davranış gibi alanlara ilişkin, kısacası kültürel değerlerin nesillerden nesillere aktarılmasıdır.

Tevârüs etmek: "Ebeveynden, dolayısıyla da önceki kuşaklardan aktarılagelen nitelikler ile özellikleri almak. Atalardan, sözgelişi kahverengi gözler, uzağı görememe, kansızlık, renk körlüğü gibi özellikler tevârüs edilebilir" —Bkz: A. Godman ve E. M. F. Payne: a.g.e., 605. s., satır: TA008. —Kuşak: "Bir soyağacının belirli bir seviyesi. Zikrolunan ıstılah

  1. Bir ebeveynin bütün döldöşünü
  2. Doğal ayıklanma engelinden yahut süzgecinden kayırılmış hâlde çıkıp bölünerek çoğalan bir anne hücrenin yavru hücrelerini dile getirir. Melezlerin birinci kuşağında yalnızca baskın özellikler, ikinci kuşağındaysa artık baskınların yanında çekinik özellikler de yer alırlar" —Godman ve E. M. F. Payne: a.g.e., 605. s., satır: TA003.

Nesil ise, benzer yaşta olan yahut aşağı yukarı aynı zamanda (zamandaş) yaşayan insanların oluşturduğu bir sosyopsişik-intellektüel düzlemdir.

[2] Bkz: Ek 3.

[3] Krz: Stephen Jay Gould: "Evolution and the Triumph of Homology, or Why History Matters", 61., 64. — 65. syflr.; "American Scientist"te.

[4] 'Çeşit', "bir türün altöbeğidir. Altöbeğin mensûpları, aynı türün öteki altöbeklerininkilerden belirgince ayırtedilebilirler. Bir çeşidin özellikleri döldöşe intikâl ederler. Mezkûr ıstılah, bütün bitkiler ile hayvanlarda geçerlidir. Yalnız, evcil hayvanlarda çeşit yerine cins ıstılahı kullanılır. İnsanların ana öbekleri de çeşit olmakla birlikte, bunlar özel bir ıstılahla anılırlar: Irk. Belirli bir türün farklı çeşitlerine mensûp bireyler, üreyerek melez döldöş bırakabilirler" —Bkz: A. Godman ve E. M. F. Payne: "Longman Dictionary of Scientific Usage", 142. s., satır: CA005.

[5] Charles Darwin: "The Origin of Species...", 447. s.

[6] Morton O. Beckner: " The Biological Way of Thought", 818. — 821. syflr.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN