Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Ekim 14, 2020
Dünyanın ilk cinayet örgütünü kuran adam: Hasan Sabbah

Son zamanlarda Selçukluların kuruluşunu anlatan dizi büyük ilgi gördü ve Hasan Sabbah adı tekrar gündeme geldi. Kimdi Hasan Sabbah?

Hasan Sabbah'ı tanımak için önce İsmailiği (Batıniye mezhebi) tanımak gerekir.

Bilindiği gibi hilâfet (bir diğer ifadeyle) imamet konusunda, farklı görüşe sahip üç siyasi mezhep vardır: Şiilik, Haricilik ve Ehli Sünnet. Şiiler, Hz. Ali'nin, bizzat Hz. Peygamber tarafından seçilmiş imam olduğu konusunda birleşirler. Onlara göre Hz. Ali sahabenin en faziletlisidir; imamet ancak Hz. Ali'nin çocuklarına intikal eder, etmelidir.

Şia, ilk çıktığı şekliyle fazla sürmemiş ve kısa zamanda şubelere ayrılmıştır. Bunlardan sade Ehli Beyt sevgisiyle yetinmeyen ve Gulat (aşırılar) denilen bazı fırkalar, Hz. Ali'nin peygamberliğini ve hatta ulûhiyetini iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir.

Günümüzde, başta İran ve Irak olmak üzere bazı İslâm ülkelerinde mevcut olan Şiilerin ekserisi, İmamiye Fırkasının İsnaaşeriyye kolundandır. Bu mezhep mensupları imamın masum olduğuna inanırlar ve bunların sayısını 12 ile sınırlandırırlar. İmamiyenin diğer bir kolu ise İsmailiyye fırkasıdır. İsmaililer, halen çeşitli İslâm ülkelerinde dağınık vaziyette yaşamaktadırlar. Genel olarak İsnaaşeriyye mutedil şiiliği, İsmailiyye ise müfrit görüşü temsil eder.

İsmaililer, altıncı imam Cafer es Sadık'ın (ölümü 769) oğlu İsmail'e bağlanırlar. Cafer'e kadarki imamlarda İsnaaşeriyye ile hemfikirdirler. İsnaaşeriyye, Cafer'den sonra onun oğlu Musa Kâzım'ı imam kabul ederken İsmailiyye, diğer oğlu İsmail'in imam olduğunu iddia eder.

HASAN SABBAH'IN ÇIKIŞI

İsmaililer, bir ara Mısır'da yönetimi ele geçirdiler. Eyyubilere kadar Mısır ve Suriye'ye hâkim oldular (Fatımiler 909-1171).

İsmaililiğin Mısır'da yıldızının sönmeye yüz tuttuğu bir sırada Hasan Sabbah, İran'da yeni bir dinamizm kazandırmıştır. Babası İsnaaşeriyye mezhebinden olan Sabbah, genç yaşta Bâtıni davetçilerin tesiri altında kalarak Mısır'a gitmiş ve orada İsmaili olmuştur. Dönüşünde Alamut kalesine yerleşerek halkı İsmailiyye mezhebine davet etmeye başladı.

İSMAİLİLERİN GÖRÜŞLERİ

Bâtıniler İslâm toplumunda daha rahat faaliyette bulunmak ve halkı kandırmada başarılı olmak için fikir ve inançlarını Kur'an'ın içine yerleştirmek lüzumunu hissetmişlerdir. Onun için de her mertebede ayetleri çok garip bir şekilde tevil etmişlerdir. Böylece Kur'an'a dayanarak Kur'an'ı yıkmak, İslâm perdesi altında İslâm'ı yok etmek istemiş, din maskesi altında dinsizlik yapmışlardır. Bu tevillerin bazıları şunlardır:

Namaz, imamı sevmektir. Hac, imamı ziyaret etmek ve onun hizmetinde bulunmaktır. Oruç; kendini yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten değil, imamın sırrını ifşa etmekten korumaktır. Zina, kendilerinden ahit ve söz alınmayan kimselere Bâtıni sırları açıklamaktır. Recim, bunlara verilen cezadır. Zekat, Bâtıni ilmi, mezhep mensupları arasında yaymaktır. Cenabet, kemale ulaşmamış batınilere sırları öğretmektir. Gusül, verilen sözü yenilemektir. İblis, Hz. Ebu Bekir'dir. Çünkü Ali'ye secde et diye emir verildiği halde etmemiştir.

HASAN SABBAH'IN HAYATI

Sabbah, İran'da Şiiliğin kalelerinden biri olan Kum şehrinde dünyaya geldi. Öğrenmeye tutkusu vardı, din âlimi olmak istiyordu. 17 yaşındayken İsmaili bir davetçinin tesiri altına girdi. Birkaç yıl sonra da Fatımilere biat için Mısır'a gitti (m. 1078). Üç yıl ikamet etti, büyük kabul gördü.

Hasan Sabbah, Mısır'dan İran'a davetçi olarak geldi ve dokuz yıl bütün İran'ı dolaştı. Dolaşırken de Selçuklu devleti ile mücadelesini sürdürebileceği uzak ve ele geçirilmez bir kale, yeni tip bir genel karargâh bulmayı araştırıyordu. Sonunda tercihi, Kafkasların zirvesi Elburz dağ çemberinin tam ortasında, dev gibi bir kayanın zirvesinde, 1800 metreden fazla bir irtifada kurulmuş olan kale oldu. Kale, dışa kapalı ve verimli bir vadiye hâkim bulunuyordu. Uzunluğu 54 km, eni ise en geniş yerinde 5,4 km. olan bu vadiye, Alamut ırmağından, dik ve çıkıntılı kayalar arasındaki dar bir boğazdan giriliyordu. Daha sonra dar ve dolambaçlı bir yol, vadinin üzerinde, onlarca metre yükseklikte oturmuş olan kaleye ulaşıyordu. Gür sular mevcuttu.

Kaleye kartal yuvası anlamına gelen Alamut adı verildi. Çeşitli hilelerle ele geçirdiği kaleye yerleşen Hasan Sabbah, 1090'dan ölünceye kadar geçen otuz beş yıl boyunca hiç dışarı çıkmadı. Burayı ele geçirilemez ve kuşatmalara dayanacak şekilde tahkim ettirdi. Yiyeceklerin bozulmaması için depolar yaptırdı. Bundan sonra Alamut askeri ve idari merkezi oldu.

HASAN SABBAH BİLGİNDİ

Hasan Sabbah yalnızca din âlimi değildi, astronomi ve fen bilimleri de eğitimi almıştı. Alamut kalesinin akıl almaz zenginlikte olduğu söylenilen kütüphanesinden otuz beş yıl boyunca "zecri" durumların dışında çıkmadığını, gününün hemen her saatini okuyarak geçirdiğini ve fedailerini dahi bu kütüphaneden yönlendirdiği söylenir. Gayet zeki ve karizmatik bir kişiliği olduğu konusunda düşmanları dahi hemfikirdir. Düşman belledikleri yalnızca sultanlar, vezirler, valiler ve yüksek rütbeden askeri komutanlar… Büyük bir sadakatle kendisine bağlı olan fedailerini bunların üstüne salar.

HASAN SABBAH'IN SAHTE CENNETİ

İnsan öldürme olgusu aslında insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihin her döneminde, siyasî veya dinî gerekçelerle cinayet işleyenleri bulabiliriz. Fakat bunu, kurduğu bir örgütle gerçekleştirmeye çalışan ilk kişi Hasan Sabbah olmuştur.

Hasan Sabbah, taraftarlarını kendine çok bağlamıştı. Vakanüvis Arnold de Lübeck şunları yazmıştır:

"Şimdi ben bu şeyh hakkında gülünç gibi görünen, fakat güvenilir şahitler tarafından bana söylenen bazı olayları nakledeceğim. Şeyh, ülkesindeki insanların kafasını, büyüsü sayesinde öyle bulandırıyor ki, onun dışında bir Tanrı'ya ne saygı duyuyor, ne de ibadet ediyorlar. Onları öyle umutlarla ve ebedî bir cennet içindeki öyle eğlence vaadiyle kendine çekiyor ki, onlar da yaşamaktansa derhal ölmeyi tercih ediyorlar. Hatta içlerinden bir grup, onun bir emri veya basit bir işareti ile yüksek bir surun tepesinden atlamaya ve kafası parçalanarak korkunç bir şekilde ölmeye hazır vaziyettedir. İnsan kanı döken ve buna karşılık kendisi de ölümü tadan kişilerin en mutlu kimseler olduğunu ileri sürüyor. Böylece bazıları, birini hile ile öldürüp, sonra sanki cezalandırma ile ermişçesine bizzat kendilerini de telef ederek ölmeyi göze aldığı zaman, onlara âdeta bu işe mahsus olan hançerleri veriyor. Daha sonra onları, sarhoşluk ve unutkanlık halinde kendinden geçiren bir içkiyle coşturuyor. Bu sayede onlara zevk ve haz, daha doğrusu aldatma dolu bazı tuhaf rüyalar gösteriyor ve bu kabil eylemleri karşılığında onlara bu güzelliklerin sürekli sahipliğini vaat ediyor."

Meşhur seyyah Morko Polo, Alamut kalesini şöyle tasvir ediyordu:

"O, iki dağ arasında bir vadide, dünyadaki her türlü meyve ile dolu, normale göre çok büyük ve güzel olan bir bahçeyi duvarla çevirtmişti. Orada her tarafı yaldızlı ve güzel resimlerle süslü, eşi görülmemiş en güzel evler ve en güzel saraylar bulunuyordu. İçinden şarap, süt, bal ve su akan kanallar vardı. Burası her türlü müzik aleti çalmasını, çok güzel şarkı söylemesini ve seyretmesi bile başlı başına zevk olacak kadar iyi dans etmesini bilen, dünyanın en güzel kadınları ve kızlarıyla doluydu. Şeyh onları, bu bahçenin cennet olduğuna inandırıyordu. Bundan dolayı bahçeyi, cennetin Kur'an'da tasvir edildiği şekilde, şarap, süt, bal ve su kanallarıyla ve herkesin zevkine göre güzel kadınlarla dolu büyük bahçeler şeklinde düzenlemişti. Bu yörelerdeki Sarasinlerin gözünde, burası gerçek bir cennetti.

Bu bahçeye, Haşîşî yapmak istediği kimseler hariç, hiç bir kimse giremezdi. Bahçelerin girişinde, hiç kimsenin ele geçiremeyeceği kadar müstahkem ve bahçeye, ancak kendinden girilebilen bir şato vardı. Şeyh, hükümdarlık sarayında, kendisinin silahlı adamı olmak isteyen 12-20 yaş arasındaki yöre gençlerini alıkoyuyor ve onlara: Muhammed, cenneti nasıl benim size söylediğim şekilde tasvir etmiş diyordu. Onlar da bütün Sarasinlerin inandıkları gibi ona inanıyorlardı. Gençleri onlu, altılı veya dörtlü gruplar halinde birbiri ardından bu bahçelere sokuyordu. Ardından onlara, içeni derhal uyuşturacak olan bir içki içiriyor, sonra da onları bahçesine taşıyordu. Uyandıklarında ise kendilerini bahçenin içinde buluyorlardı.

Bulundukları yerde, kendilerini o kadar güzel bir durumda görüyorlardı ki, hakikaten bir cennette olduklarını düşünüyorlardı. Kadınlar ve kızlar bütün gün onların dileklerini yerine getiriyorlardı. Öyle ki her isteklerini elde ettikleri için oradan asla kendi rızalarıyla çıkmıyorlardı.

Oysa size söylediğim Şeyh Efendi, muhteşem ve büyük bir saraya kapanıp, etrafındaki basit insanları kendisinin büyük bir Peygamber olduğuna inandırıyordu. Haşîşîlerinden birini bir yere göndermek istediğinde, bahçesindeki Haşîşîlerinden herhangi birisine içkisinden verdiriyor ve onu sarayına getirtiyor. Haşîşî uyandığında, kendini cennetin dışında yani şatoda bulur; buna çok şaşırır ve durumdan pek memnun kalmaz. Şeyh onu huzuruna getirtir ve Haşîşî, onun gerçek bir Peygamber olduğuna inanmış bir kimse olarak huzurunda eğilir. Şeyh ona nereden geldiğini sorar. O da cennetten geldiğini ve cennetin Muhammed'in kendi dininde tasvir ettiği şekilde düzenlenmiş olduğunu söyler. Cenneti duyan ve fakat onu görmemiş olan kimseler, oraya gitmek için büyük arzu duyarlar ve oraya gitmek için ölmeyi isterlerdi.

Şeyh, önemli bir kimseyi öldürtmek istediğinde onlara: Gidin ve filan kimseyi öldürün; döndüğünüzde sizi meleklerim vasıtasıyla cennete göndereceğim; eğer iş başında ölecek olursanız meleklerime sizi cennete götürmelerini emredeceğim diyordu. Onları buna inandırıyordu. Onlar da tekrar cennete dönmek arzusuyla, hiç bir tehlikeden korkmaksızın onun buyruğunu yerine getiriyorlardı. Şeyh, bu şekilde onlara istediği her kişiyi öldürtüyordu. Hükümdarlar, duydukları aşırı korkudan ötürü, onunla barış ve dostluğun temini için kendisine vergi veriyorlardı.

Bu şeyh, kendisine itaat eden, her hal ve hareketine saygı gösteren iki halife seçmişti. Onlardan birini Suriye, diğerini Irak bölgesine gönderdi."

KİMLERİ FEDAİ YAPIYORLAR?

İmam-ı Gazali'ye göre; daha çok dinî kültürü zayıf, İslamiyet'in hâkim oluşundan zarar gören, çoğunluğu muhalif davranmayı prensip edinen, ashaba dil uzatmakta sakınca görmeyen, suç işlemeye eğilimli kişilere fedai yapmak için kanca atıyorlardı.

Fedailer de eylemi başkalarının görebileceği yerlerde ve hançerle gerçekleştirir. Öldürülmeyi veya yakalanmayı beklerler. Onların bu sadakati ürkütücüdür. Bu şekilde elliye yakın suikastı gerçekleştirmişlerdir.

BAZEN İHTAR EDER, KORKU SALARDI

Hasan Sabbah kendisine zarar verenleri ya da zarar vermeye eğilimli olan kişileri kimi zaman yalnızca uyarmakla yetindiği görülürdü. Böylelikle korku salar, üzerlerine gelmesini önlerdi. Selçuklu Sultanı Melikşah bir sabah uyumakta olduğu yatağından kalktığında yastığında bir mesajla karşılaşıyor. Mesaj bir hançerin kabzasına bağlıydı:

"Senden çok uzakta Alamut kayalığı üzerinde yattığım seni aldatmasın, çünkü kendine hizmet için seçmiş olduğun kimseler de benim buyruğumdadır ve bana hizmet ederler. Yatağına bu hançeri koyabilen biri, onu yumuşak kalbine de saplayabilirdi. Bu sana ihtar olsun."

SİYASİ CİNAYETLERİ VE NİZAMÜLMÜLK

Nizamülmülk Büyük Selçuklu Devleti sultanlarından Alp Arslan ve oğlu Melikşah'ın veziri, büyük devlet adamıdır. Adı Hâce Kıvâmüddîn Ebû Ali Hasan bin Ali'dir. 1018 yılında İran'ın Tûs şehrinde doğdu ve 1092 yılında Nihavend'de, Hasan Sabbah'ın fedaisi bir bâtinî tarafından şehit edildi. Nizamülmülk, vezir olduğu 1064'ten, şehit edildiği 1092 senesine kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirayet ve adâletle hizmet etti. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muharebesi hâriç, bütün Selçuklu fütuhatında bulundu.

Nizamülmülk, âlim, edip ve kadirşinas (kıymet bilir) bir zât olduğu için meclisi; ilim ve sanat adamlarının toplandığı bir yer hâline gelirdi. Büyük Selçuklu Devletine; idari, adlî, askerî, mali, sosyal ve kültürel sahada pek çok yenilikler ve değişiklikler getirdi. Siyasetname isimli eseri bugün siyaset ilmiyle uğraşanların el kitapları arasında sayılmaktadır. Nizamülmülk, Siyasetname isimli eserinde Hasan Sabbah ve Bâtıniler hakkında şöyle diyordu:

"Her devirde, her yerde asiler çıkmıştır. Fakat hiçbir Rafızî mezhep, Bâtıniler kadar kötü olamaz. Zira onların gayesi İslamiyet'i ve devleti karıştırmaktır. Bu sahtekârlar Müslümanlık iddiasında görünürler, lâkin hiçbir düşman Hz. Muhammed'in dini ve yüce Sultan'ın devleti için onlar kadar tehlikeli değildir."

Gerçekten, Nizamülmülk haklı çıktı. Onu da birçok devlet adamı ve İslâm âlimi gibi gönderdikleri fedailere öldürttüler. Hasan Sabbah, kanı o kadar seviyordu ki var olan iki oğlunu çeşitli bahanelerle katletti.

Hasan Sabbah 1124 yılında öldüğünde 92 yaşındaydı.

Selçuklu devleti Alamut kalesiyle mücadelesinde başarılı olamadı. Sonunda zalim Hülagü'nün Moğol orduları 1256'da burayı zapt etti ve Bâtınileri kılıçtan geçirdi.

İNSANLAR NİÇİN BU MEZHEBE GİRDİ?

Acaba fikirleri ve eylemleri böylesine zararlı bir cereyana insanlar niçin kendini kaptırdı, önemli devlet adamlarını öldürmeye kadar nasıl gidildi? Bunun çeşitli sebepleri vardır. Bir defa, o zamanki toplumda gelir dağılımında büyük dengesizlik vardı. İnsanların bir kısmı çok yoksullaşmış, adeta köleleşmişti. Bulundukları durumdan kurtulacak fikirlere sarılma arzusu belirmişti. İşte İsmailiyye'deki imamet ve mehdi inancı, onlara cazip geldi. Ehli Sünnet'in vazettiği çeşitli ibadetleri yapmak zorunda kalmadıkları gibi, imamın dediklerine uymakla kurtulacaklarına inanıyorlardı. Yani sadece mehdinin peşinden gitmekle sıkıntıları bertaraf etme düşüncesi, onlara kolay görünüyordu.

Haşhaşilik, dünyanın ilk cinayet örgütüdür. Bugün benzerleri sahnededir, ama daha modern şekilde. Yine sahte cennetler vaat edilmekte, genç insanlar birtakım şarlatanların peşine takılarak sahte ideolojiler için cinayet işleyebilmektedirler.

KAYNAKLAR

1- Haşişîler. Prof. Dr. Bernard Lewis. Sebil Yay.

2- İslâm'da İnanç Konuları ve İtikadi Mezhebler. Prof. Dr. Süleyman Uludağ. Marifet Yay.

3- Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı. Selçuk Yay.

4- Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı? İsmail Mutlu. Mutlu Yay.

5-Mezhepler Tarihi. Prof. M. Ebu Zehra. Birim Yay.

6- Batıniliğin İçyüzü. İmam Gazali. T. Diyanet Vakfı Yay.

7- Doğru Yolun Sapık Kolları. N.F. Kısakürek. B.Doğu Yay.

8- Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi. Tercüman Yay.

9- İslâm Ansiklopedisi. T. Diyanet Vakfı Yay.

10- Hasan Sabbah'ın Cennet Fedaileri. Ö.R.Doğrul

11- Sabbah Dağın Şeyhi. Focus Dergisi.

12- Yazılmamış Tarihimiz. 2. Seçmeler. Cemal Kutay. Aksoy Yayıncılık.

13- Haşhaşiler. Bernard Lewis. Kapı Yayınları, İstanbul, 2014.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN