Huzur Sokağı’nın Şam adresi!

Teravih namazı için gittiğim yakınlardaki Mimar Sinan Camii'nin çay ocağı ve kütüphanesine uğradım ve gayri ihtiyari elim mütevazi kütüphanesine daldı, uzandı. Huzur Sokağı romanı ilk elime gelen kitaplardan birisi oldu. Kütüphanedeki nüshası 95'inci baskıya ulaştığını gösteriyor. Kim bilir belki ötesine de geçmiştir. Bu kitabı zannederim çocukluğumda genelde yaptığım gibi Şükrü Çelikateş'ten ödünç alarak okumuş olmalıyım. Biraz sonra kütüphane ve çay ocağına hemşerimiz Abdulkadir Yürür hoca da damladı. Elimde bu kitapla karşılaştı o da hatıralara daldı, Huzur Sokağı ve benzeri romanlardan çok haz aldığını söyledi. Gençliğimizi onlar şekillendirmişti. Romantizm dönemimizi onları okuyarak geçirmiştik. Bize yaşama sevincini ve artı gölgesi olarak başkalarını da sevmeyi öğretmişti. Huzur Sokağı bir arayışın romanıdır. İyiliğin beraberce yaşandığı bir atmosferi ve ortamı tasavvur eder ve düşler. Ya da hedefi o'dur. Bediüzzaman bu ortama 'cenneti asa bahar' adını vermektedir.

İlk devre sufileri bu ortamı içlerinde hissetmişler, büyütmüşler; çevrelerine ve ortamlarına da yansıtmışlardı. Gönüllerden taşan bu cennet iklimi hava hanelere ve sokaklara da sinmiştir. Böylece huzur sokağı oluşmuştur. Karma sokaklarda ortak bir ruh yakalamıştı. İyilik ortak mekanları sarıp sarmalıyordu. Bugün maalesef bu asude iklimi, ortak alanları paylaşan kimi dindar kitleler arasında bile bulamıyoruz. Fiziki olarak ortam aynı olsa da hissettiklerimiz farklı. Herkes diğerini fark etmeden kendi dünyasında yaşıyor.

Huzur Sokağı sakinleriyle birlikte nereye gitti? Fıtratın çok uzağına düştük ve hayatımız karardı ve çok karmaşık hale geldi. Bunun için de hayattan tat tuz alamaz olduk. Vicdanı en çok rahatlatan şey iyiliktir ve paylaşmaktır. Bunu yapan insan kendini kuş gibi hafif hisseder. Hayatın tadı fıtrat çevresinde yaşamaktadır. Hamalı Muhammed el Hamid sufilerin tekrarladığı bir nakaratı tekrarlar ve şöyle der: Ehli dünya içinde bulunduğumuz manevi hali ve zevkleri bilse bunları zorla almak için kılıç kuşanır ve üzerimize gelirdi ve bu hali bizden almaya, devşirmeye çalışırdı. Ama bu haller kılıca ram olmaz. Zorbalara değil ince ve billur gibi gönül taşıyanlara nasip olur.

Bunlar maddi değil manevi zevklerdir. Tatmayan bilmez. Amelin meyveleri böyle olduğu gibi ilim de benzeri manevi bir zevk verir. Nitekim, ilim yolunda ve uğrunda gecesini gündüzüne katan Ebu Hanife'nin parlak talebelerinden Muhammed Bin Hasan önüne çıkan fıkhi meseleleri çözdükçe şöyle söylenirmiş: Sultan çocukları bu lezzetin neresinde? Bu ifadesiyle sultan çocuklarının bile bu zevkten mahrum olduklarını anlatır, dile getirir. Bununla ilim lezzetinin dünya lezzetlerinin üzerinde olduğunu anlatmak ister (*).

Huzur Sokağı'nın Şam adresi: Kaymeriye Mahallesi

Yakın tarihte kalmış huzur ortamlarından ve sokaklarından birisi de Şam'da Emevi Camii'nin arkasında yer alan Kaymeriye Mahallesi idi. Hayatımın 11 ayı burada geçti. Sanki tarihten kalma saklı bir ada idi. Arkasında Ermenilerle Rumların ve diğer azınlık Hıristiyanların yaşadığı Babu't Tuma yer alır. Burası da sosyal ve dini olarak başka çağlara açılırdı. Bazı adetleri bana garip gelse de semtin tarihi dokusu ve kokusu çok hoşuma giderdi. Mihr Ali Süleyman ile birlikte Şam'da Roma hamamlarından birine ilk defa Babu't Tuma semtinde gitmiştik. Bu ziyaretle birlikte semt bende iz bırakmıştı.

Camii Abdullah'ta kalırken ne zaman arka sokağı dönsem yani Babu't Tuma'ya uzansam, yönelsem kendimi kadim Hıristiyanların arasında bulurdum. Tarihi doku olarak da o dönemlerde yaşadığımı hissederdim. Kendimi tarihin içinde bulurdum. Kendimi tarih nehrine kaptırırdım. Bu suretle bir nebze de olsa gerçeklerin boğucu havasından, katılığından azat olur, kopardım. Şam'da beni en çok cezbeden yerlerden birisi Bilal-i Habeşi kabristanı ile Babu't Tuma idi. Buralarda tarihin farklı dönemlerine ait dehlizlerinde dolaşır, derinliklerinde kaybolurdum. Tarihe doğru zaman yolculuğuna çıkardım.

Hayyu'l Kaymeriye Emevi Camii'nin Hamidiye Çarşısına bakan yüzünün karşı tarafında ya da arka tarafında kalır. Kemerli sokaklarının altından süzülürsünüz. Galiba Mardinliler illerindeki bu gibi geçit ve dehlizlere ve evlerin altından akan, geçen yollara 'abbare' adını veriyorlar. Emevi Camii'nin arka tarafında kalan bu mahallede Fethül İslam Medresesinin eski yerleşkesi yer almaktadır. Şimdi bu yerleşke harabeye dönmüş vaziyette.

Şamlı tarihçi Muhammed Kürd Ali Hatıratında, Şamlı tüccarlardan birinin iflasın eşiğine geldiğini ve borçlarından kurtulmak için Kaymeriye Mahallesinde yer alan evini satılığa çıkardığına dair yaşanmış bir hikaye aktarır. Müflis tüccarın evini satacağı haberini duyan komşusu Abdulgani el Kuvvetli durumu sorar soruşturur ve bir hal çaresi bulmaya çalışır. Evi satmak yerine başka bir hal çaresi önerir. İki defa Suriye cumhurbaşkanlığına seçilen Şükrü Kuvvetli'nin de dedesi olan Abdulgani el Kuvvetli borçtan bunalan komşusunun imdadına yetişir ve şöyle bir teklifle karşısına çıkar: Ben para bulurum ama seni bir daha bulamam. Sen benim komşuluğumdan vazgeçmiş ve bıkmış olabilirsin lakin ben senin komşuluğundan memnunum, vazgeçmem söz konusu olamaz. Seni hiçbir şeye değişmem. Ben senin komşuluğuna talibim ve satmam.

Evini satmaktan vazgeçmesi karşılığında bir kese altın uzatır ve bununla işini görmesini tembih eder.

İşte kaybettiğimiz huzur sokağı budur. Her yerde olduğu gibi bir zamanlar Şam'da da yaşıyordu.

*Talimu'l Müteallim,Burhaneddin Zernuci, Mektebetü's Sirac, İstanbul,s: 62

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları