Mustafa Özcan
12.03.2021
Mustafa Özcan
Misyoner okulları ve Amerikan üniversiteleri
Tüm Yazıları

Misyoner okulları ve Amerikan üniversiteleri

Kuala Lumpur veya İslamabad'daki İslam üniversitelerinden birisi İstanbul'a kurulacaktır. İslam Konferansı Örgütü bu yönde bir tavsiye kararı almıştır. Uçlar yerine merkezi tercih etmiştir. Lakin süreç Kenan Evren ve 12 Eylül idaresi dönemine rastlamıştır. Evren hem mizaç olarak buna yatkın değildir hem de çağrışımlarından çekinir. İstanbul yerine tercihler Kuala Lumpur ve İslamabad'a kaydırılır. Lakin Afganlaşma ve İslamlaşma cereyanıyla birlikte bu okullardaki eğitim de sulandırılır ve İslami muhtevası seyrekleştirilir. Zaman zaman Ezher'de yapıldığı gibi.

Öteki zaviyeden baktığımızda ise ülkemizde misyoner okulların cirit attığını görmekteyiz. Amerikan üniversiteleri de gizli birer misyoner okulu hüviyetindedir. Kahire ile Beyrut'taki Amerikan üniversiteleri Hristiyan olmasa bile mustağrip yani Batılılaşmış tipler, aydınlar yetiştirmek ister. Bu Batıcı dalga kültürel anlamda İslami dalganın önünü keser. Müfredat İslam'dan ve İslam tarihinden soğutacak, koparacak cinstendir. Hristiyan medreseleri de diyebileceğimiz bu okullar kimilerinde düz etki ve kimilerinde de ters etki yapar. Bu okulların düz etki yaptığı isimlerden birisi Ahmet Cevdet Paşa'nın torunudur. Biz Tevfik Fikret'i zangoç diye aşağılar ya da oğlu Haluk'un Amerika'da Hristiyan hatta papaz olmasını mesleğinin meyvesi olarak değerlendiririz. Halbuki, Tevfik Fikret de Nazım Hikmet gibi hidayeti kararanlardan ve sönenlerdendir. Her ikisi de gençlik döneminde yani hissen Müslümandırlar. Hatta İslamcıdırlar. Çevre onları başkalaştırmıştır. Çevre faktörleri nedeniyle daha sonra fikren İslami anlayıştan koparlar. Tevfik Fikret batıcı Nazım Hikmet ise sosyalist olur. Halbuki, Nazım Hikmet gençliğinde Mevlana'ya özenmiş ve hakkında şiirler yazmıştır. Özünden kopmasaydı belki de Mehmet Akif ya da Necip Fazıl gibi bir İslamcı şair olabilirdi. Fakat hünerini başka alanda kullanmıştır.

Osmanlı'da kadın yazarların ilklerinden olan Fatma Aliye Hanım ünlü devlet adamı, tarihçi ve Mecelle hazırlama kurulu başkanı olan Ahmet Cevdet Paşa'nın kızdır. Bazı eserler kaleme almış ve bu eserler Arapça dahil başka dillere de çevrilmiştir. Kısaca, babasının kızıdır (Fatma ümmi ebiha).

Gel gör ki kızlarını misyoner okullarının pençesine kaptırmışlardır. Sonunda kızlarından biri rahibe olup çıkmış ve Haluk gibi yabancı bir memlekete yerleşmiştir. Ahmet Cevdet Paşa gibi bir şark allamesinin torunu rahibe olup çıkmıştır. Haluk'un rahip olarak çıkması çok mu? Fatma Aliye Hanım önce üçüncü kızı Nimet'i İstanbul'daki Fransız Dame De Sion Mektebine verir. Lakin Hikmet annesine şikayetle gelir ve kendisine rızası dışında burada Hristiyanlık telkini yapıldığını hatta bu uğurda saçının çekildiğini ve işkenceye maruz kaldığını anlatır. Nimet'i ikonları öpmeye zorlamaktadırlar. Kız da aldığı İslami terbiye gereği buna yanaşmamakta ve isyan etmektedir. Telkinci rahibelere direnmiş ve sonunda ipleri koparmıştır. Okulunu değiştirip Robert Kolejine verirler. Diğer kızının misyoner ağdan kurtulması Nimet kadar kolay olmayacaktır. 16 yaşında olan Zübeyde İsmet ablasının alındığı Fransız Kolejine verilir (Dame De Sion). Burada rahibeler fikirlerini yavaş yavaş enjekte ederler ve sonunda Fatma Aliye Hanım İsmet'i misyonerlerin pençesine kaptırır. Kız rahibe olup çıkar. Nimet olayında deneyim sahibi olan Fransız rahibeler Zübeyde İsmet meselesinde işi şansa bırakmazlar. Damardan girerler. karşısında daha sofistike ve ince davranırlar. Onun gönlünü çelerler. Yavaş yavaş eski muhitinden kopar ve Hristiyanlığa bağlanır. Rahibe Margaret adını alır ve izini kaybettirir. Kilise tarafından önce Paris'e ardından da Cezayir'e gönderilir. Hayat acımasızdır ve aile İsmet'i bir daha geri gelmeyecek şekilde kaybetmiştir. Ara sıra mektup vasıtasıyla annesiyle yazışır. Bununla birlikte annesiyle ölünceye kadar buluşmaktan kaçınır. Fatma Aliye Hanım ise kızını bulmak için Ahmet Cevdet Paşa'dan kalan bütün mirasını harcar. Birçok ülke gezer, dedektifler tutar ama nafile. İsmet'ine bir daha kavuşamadan 13 Temmuz 1936 tarihinde gamlı bir biçimde dar-ı bekaya irtihal eder.

Bu misyoner okullar bazen ters etki de yapıyor. Bu örneklerden birisi Sudanlı Malik Babikir Bedri'ye aittir. Ailesi Sudan'da İngilizlerle temasta olan Malik Babikir Bedri, Beyrut Amerikan Üniversitesinde eğitim görür. Burada kendisine dini mobbing uygulamakta ve bazı dersler öğrencilerin aklını çelmek için okulun bahçesine kurulu kilisede verilmektedir. İslam ile ilgili hep olumsuz örnekler öne çıkarılmaktadır. Bu da Malik Babikir Bedri'nin boş zamanlarında ilgili konuları okumak için kütüphaneye çekilmesine ve kapanmasına vesile olur. Araştırmaya iter. Araştırdıkça İslam'ı daha iyi kavrar ve onların dedikleri gibi olmadığı sonucuna varır bu da bu altyapı onu psikolojinin Gazalisi yapar. Amerikan Üniversitesi mezunu ve ardından Londra eğitimli bir psikolog olarak karşı model olarak kurulan Uluslararası Kuala Lumpur Üniversitesinde hoca olur. Nereden nereye? Felsefede nasıl Gazali filozofların bazı görüşlerini çürütmüşse Malik Babikir Bedri de Amerikan psikolojisi veya Freud'un tezlerinin ayaklarını yerden kesmiştir. Psikolojinin İslamileşmesi zemininde faydalı çabaları olur. Bu da ters etkidir.

Bir başka ters etki de Filistin mücahitlerinden Abdulkadir Hüseyni'nin hikayesinde ortaya çıkmaktadır. Musa Kazim el Hüseyni'nin oğlu olarak 1908 yılında Kudüs'te (bir diğer rivayete göre de 1907 tarihinde İstanbul'da) dünyaya gelen Abdulkadir el Hüseyni önce Kudüs okullarında eğitim görür ardından Kahire'ye gider. Burada Amerikan Üniversitesine kaydolur. Buradaki havaya ve Müslümanları Hristiyanlaştırmaya matuf çalışmalara ve niyetlere içten içe isyan etmektedir. Burada kimya okumuştur. Zar zor okulun havasına katlanır ve sonunda mezun olur. Mezuniyet töreninde bir konuşma yapar ve ezcümle insanların huzurunda şöyle konuşur: Bu üniversite öğrencilerin zihnini çelmesi ve zehirlemesi nedeniyle bir lanet ve melanet yuvasıdır… Ardından da bu hain yuvanın Mısır makamlarınca kapatılmasını ister. Bunun üzerine Üniversite Abdulkadir el Hüseyni'nin diplomasına el koyar ve iptal eder. Lakin kamuoyu baskısına dayanamaz ve diplomayı geri iade eder. 1932 yılında Kudüs'e geri döner.

İzzettin Kassam'ların izinden 7 Nisan 1848 tarihinde Kastel Çatışmasında şehit düşer. Bu dünya pek doğru adamlara yar olmaz doğru adamlar da zaten bu dünyaya göre değildir. Buluşmaları kısa ömürlü olur.

Amerikan üniversiteleri veya misyoner okullar mobbing aracılığıyla mensuplarını Hristiyanlığa ya da İslam'dan nefret etmeye yönlendirse de herkes nihayetinde kaderinin yolunu tutar.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları