Arama

Mustafa Özcan
Mart 9, 2021
Hilafet ve adalet havzası
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Muhammed Hamidullah'ın hilafete dair görüşlerine, fikirlerine pek fazla itibar etmem, katılmam. Aktarımları da bazen pürüzlüdür. Aktarımları karşısında da dikkatli olmak gerektiğine inanırım. Bununla birlikte Hindistan'ın siyasi lideri ve sivil direnişçi Mahatma Gandi'den kayda değer bir yargı aktarmıştır. O da şudur: Bizim müstakbel hükumetimiz, Müslümanların Hulefa-i Raşidin'i gibi hareket etmelidir." Devamında Hamidullah Hoca, Mahatma Gandi'nin bizzat Hazreti Ömer (ra) hükumetini örmek olarak gösterdiğini belirtiyor (Muhammed Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, Beyan Yayınları, S: 118/119) . Mahatma Gandi'den sonra sanırım Güney Afrika'nın efsanevi lideri Mandela da benzeri görüşlere veya bakış açsına sahip olmuştur. Her din veya milletten kurucu liderlerin Hazreti Ömer adaletine vurgu yaptıklarını ve özlediklerini söyleyebiliriz. Selman gibi arayan doğrusunu bulur. Tali olarak Hazreti Ömer kadim Pers bilge ve hükümdarlarından Enuşirvan-Nuşiveran'dan farklı hareket etmiyordu. Demek ki maruf ve adalet duygusu cibillidir yani yaratılıştan gelir ve insanlar bu vasfa bigane kalamazlar, yabancı duramazlar. İslam'ın ilk devrelerinde ve özellikle de Mekke devrinde adaletleriyle maruf küresel ve evrensel değerlere ve örneklere vurgu yapılmıştır. Bu, zulüm çeperinde adaleti arama-bulma duygusundan kaynaklanmıştır. Bu da adaletin ontolojik olduğunu göstermektedir. Mekke döneminde Müslümanlar Habeş'e hicret etmişler ve burada Necaşi tarafından sevgi ve ilgiye mazhar olmuşlardır. Bugün Said Havva gibiler farklı düşünseler de bir fetret veya yarı fetret döneminden geçmekteyiz. Bu nedenle de adalet numune ve örnekleri yeniden aranır olmuştur. O, Mekke döneminde olmadığımızı ve o dönemden çıktığımızı söylüyordu.

Bugün de Müslümanlar güneyden ve kuzeyden iyi örnekleri izliyor ve tebcil ediyorlar. Güneyden Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern ve kuzeyden de Finlandiya Başbakanı Sanna Marin gibilerine özeniyorlar. Bu da fetrette olduğumuzu ve adalet örneklerine susadığımızı gösteriyor.

Azeri Türklerinden olan ve İran Milli Kurtuluş Hareketi Başkanı Mehdi Bazergan da hulefa rejimine özlemle vurguda bulunmuştur. Bu önemli bir ayrıntıdır. Konuyu daha önce kaleme aldığımız 'Panzehirin izinde' yazımız üzerinden takip edelim:

"Yanlış bir nazariye olsa da Cezayir devriminden sonra sosyalist model uygulanırken bazı Cezayirliler bunu Hazreti Ömer'e dayandırmak istemişlerdir. Humeyni, Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer'i zındıklığa mal etse de Mehdi Bazargan o konuda da hakperest olmuş ve halka dayalı yönetimle (o demokrasi diyor) İslam'ın buluştuğu tarihi havzanın, Hazreti Peygamber dönemi ile Hulefa-i Raşidin dönemi olduğunu beyan etmiştir. Burada Hazreti Ali ile Hulefa-i Raşidin dönemi arasında ayrım gözetmemiş ve raşit halifelerin istibdattan uzak bir yönetim şekli benimsediklerini ifade etmiştir (Mehdi Bazargan, Dört Makale, s: 128, naklen Muhammed Shafifar, el Üsüs elf ikriyye li's-sevreti'l İslamiyye el İraniyye, Center of civilization fort he development of Islamic thought, Beyrut, s: 193). Bu yönüyle Mehdi Bazargan hem Bediüzzaman hem de Ebu'l kelam Azad'a benzeyen fikirler serdetmiştir. Hem Bediüzzaman hem de Ebu'l kelam Azad raşid halifeleri cumhur reisleri olarak takdim etmiştir."

Tekrar Cezayir'e dönecek ya da 'yanlış bir nazariye olsa da' ifademizi açacak olursak, Bin Bella'nın Hazreti Ömer tarzı sosyalizm teorisini benimsediğini görüyoruz. Hazreti Ömer sosyalist miydi? Kella. Mustafa Sıbai, ' İştirakişyetü'l İslam/İslam Sosyalizm' kitabını yazsa da başlıktaki 'sosyalizm' ifadesinden başka içinde sosyalizme dair bir kırıntı bile yoktur. Adaletin sadece sosyalizm gölgesinde yeşereceğine şartlanmış insanların dışında kimse Hazreti Ömer'in adaletinden bir sosyalizm modeli çıkaramaz. Bu elbette aykırı bir okuma biçimidir. Hazreti Ömer Irak arazisini fatihler arasında dağıtmamış belki miri arazi yapmış yani devletleştirmiştir. Bunun gibi örneklerden yola çıkanlar bunu sosyalizm diye takdim etmişlerdir. Elbette bunu maslahat-ı amme adına yapmıştır. Lakin bunun zemininde, temelinde sosyalist nazariye yoktur.

Muhammed Tahir Abdusselam'ın tanıklığıdır: Ahmet Bin Bella daima kendilerinin Marksist veya materyalist sosyalizmi değil de sosyal adalette Hazreti Ömer sosyalizmini ve modelini izlediklerini ve temsil ettiklerini söylerdi.

Muhammed el Hadi el Haseni bir makalesinde Ahmet Bin Bella'nın Hazreti Ömer ile Ernesto "Che" Guevara sosyalizmi arasında gidip geldiğini, dolaştığını ve yatışmadığını ve birikimi ve eğitiminin yetersiz olduğunu ve heves derecesinde iktidara düşkün ve tutkun olduğunu ve sadece başkanlıkla yetinmediğini ve Cezayir'i yönettiği sırada hükümette 6 görev birden aldığını ifade etmektedir. Mesele elbette Ahmet Bin Bella'yı yerden yere çalmak, yermek değil sadece tarihi olduğu gibi aktarmak ve başarılı veya başarısız model ve deneyimlere ışık tutmaktır. Kaddafi de bir zamanlar İslam sosyalizmi söylemiyle epey sükse yapmış ve taraftar toplamıştır. Fakat bu onu kötü bir sona yuvarlanmaktan kurtaramamıştır!

Fazilet odur ki, düşmanın dahi takdir ede. Adalet cihetiyle boşluk yükseldikçe kadim adil örneklere özlem de artıyor. Raşit hilafet döneminde İslam yurdu adalet havzasına dönüşmüştür. Günümüzde Hindu gelenekten gelen Mahatma Gandi, Şii gelenekten gelen Mehdi Bazergan ve niceleri bu modele özenmekte ve vurguda bulunmakta, günümüzde de canlandırılmasını talep etmektedirler.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN