Arama

Mustafa Özcan
Şubat 28, 2021
Mesut Özil’den ne istiyorlar?

Toy mu sandılar ne, ayar üzerine ayar çekiyor, veriyorlar! Adeta şamar oğlanına çevirdiler. Özellikle de dini konularda! En son hatırladığım kadarıyla Fatih Altaylı twitter mesajında 'üslubu beyan aynıyla insan' deyimini hatırlatırcasına şunu söylemiştir: Mesut Özil futbolcu olarak mı geldi yoksa imam mı oldu? Neredeyse Almanya'dan futbolcu değil imam ithal ettiğimizi söyleyecekler! Mesut Özil Fenerbahçe'ye futbolcu mu oldu yoksa imam mı tayin edildi gibisinden soru soruyorlar. Belli ki Özil'in sosyal tercih ve dalgalandırdığı etkiler hoşlarına gitmiyor. Kendileri bilir. Dindarlığını yaptığı işle mütenasip ve uygun görmüyorlar. Burada Mesut Özil dindarlığını kişisel düzeyden şeair düzeyine taşıyor. Elbette hoşa gitmeyen yönü budur. Yani etkileşim! Bir zamanlar Zeki Alasya da sahnede toplu ve cemaatle namaz kılınmasını nümayiş olarak değerlendirmiştir. Kimileri dünya görüşüne göre dini şiarları görünür kılmaktan hoşlanmıyor. Elbette renkler ve zevkler tartışılmaz deyimi gereği Altaylı'nın tercihlerini tartışacak değiliz. Ama Mesut Özil'in tercihlerini de kendisine bıraksın. Bunu gösteri seviyesinde yaptığını düşünüyorsa elbette münasip bir dille meseleyi ele alabilir. Bundan gocunmayız. Ama futbol yaparken dindarlığını sorguluyorsa sadet dışı bir şey yaptığını söyleyebiliriz. Elbette futbolu dini duygulara karıştırdığını hatta coşturduğunu söyleyebilir. Bunu bilemeyiz Özil'in kalbini yarmış da değiliz. Lakin imam üzerinden yapılan atıf veya benzetme hoş olmamıştır. Her namaz kılan imam değildir. Namaz görevi imamla sınırlı değildir. İslam'da din adamı yoktur dini mükellef vardır ve imam da me'mum(cemaat) da aynı düzeydedir. Herkes bu daire içindedir. Burada futbol ile imameti birleştirerek 'futbol imamı' tabirini de kullanabilirler. Bir ara İstanbul belediye başkanlığı makamı için İstanbul imamlığı tabiri de kullanılmıştır. İstanbul dukalığı oluyor da imamlığı niye olmasın? Fatih Altaylı laiklik zaviyesinden Mesut Özil'i paylamıştır. Sorgulamanın doğruluğu veya yanlışlığı biryana sorgulama bizatihi hakkıdır. Lakin doğru ve yanlışlığı ayrıca tartışılmalıdır.

Mesut Özil'i laiklik zaviye ve zemininden sorgulayanlar olduğu gibi ikinci kademede dini zeminden de sorgulayanlar çıkmıştır. Zira atmış olduğu bir twitter mesajı, Hilmi Demir hocanın hoşuna gitmemiş. Bu mesaj üzerinden Vehhabiliğe övgü düzdüğün zehabına kapılmıştır. Zira ilgili mesajında Özil, İbni Teymiye'nin talebesi İbnü'l Kayyım el Cevziye'ye atıfta bulunuyor. Bu meseleye nasıl bakmak lazım? Özil bu paylaşımında İbni Kayyım el-Cevziyye'nin "İmanın iki yarısı vardır, bir yarısı sabır diğer yarısı şükürdür" sözüne yer veriyor. Bu sözün neresi yanlış? Sözü analiz ettiğimizde; bu gibi durumlarda meseleye iki şıklı olarak bakılır. Önce lafa bakarım laf mı diye, ardından bir de söyleyene bakarım adam mı diye! Lafa baktığımızda dört dörtlük bir sözdür. Sözgelimi Karl Marks'tan bile sadır olsa değerli bir sözdür. Söyleyene baktığımızda İbnü'l Kayyım el Cevziyye'den menkul bulunmaktadır. İbni Teymiye'nin talebesi olduğu için eserleri genellikle Ehli Sünnetin ana akımı tarafından mülahaza hanesi açık olarak değerlendirilmiştir. Kendisine mücessime veya müşebbihe isnadı yapılmıştır. Bununla birlikte İbnü'l Kayyım ahlaki alanda çok derin birisidir. Değme alimler eline su dökemez. Ed Dau ve'd Deva/Hastalık ve İlaç gibi kitapları bu alandaki derinliğini ortaya koyar. Gazali ve Abdullah El Ensari gibi tasavvuf ehlinden etkilenmiş ve yararlanmıştır. Allah'ın isim ve haberi sıfatlarını anlama yönteminde elbette ki farklı olabilir. Bunun yanında İbni Teymiye'ye atfedildiği gibi talebesi İbnü'l Kayyım'a da 'fena'un nar' yani cehennemin sonluluğu nazariyesi atfedilmiştir. Çağdaş fikir adamlarından Adnan İbrahim'e de bu çeşit fikirler isnat edilmektedir. Burada Adnan İbrahim'i İbnü'l Kayyım'dan ayırmak gerekir. Adnan İbrahim şarlatan biridir ve siyaseten Buti'ye daha yakın durmaktadır. Mer'a Yusuf en Hanbeli gibi müellifler hem İbni Teymiye ve hem de talebesi İbnü'l Kayyım'ı bu gibi isnatlardan aklamışlardır. Tevkif el Ferikayni Ala Huludi Ehli'd Dareyni kitabı ile birlikte aynı sahadaki paralel ve benzeri bir eser de Bağdatlı Ebül Berekat Hayrüddin Numan b. Mahmud el Alusi'nin Cilaül Ayneyn fi Muhakemetil Ahmedeyn adlı eseridir ki, İbni Teymiye'ye yüklenen İbni Hacer el Heytemi'ye reddiye makamındadır.

Bir çırpıda bir kalem darbesiyle kitapları yasaklamak doğru değildir. Zarar önlendiği oranda muhtemel faydaları da engellenebilir. Yasaklama veya daha doğrusu sınırlama, kısıtlama şeklinde olmalıdır. Erbabı her kitabı okuyabilir. Erbabı olmayan da her kitaba dokunmaz ve seviyesini aşanlardan uzak durur aksi halde fitneye düçar olur. Gazali'nin nokta-i nazarı da böyledir. Kısıtlama ve sınırlamada birçok makam vardır. Aksi takdirde, yasak katı olursa ucu kitap yakmaya kadar varır. Nitekim, İbni Hazm'ın birçok kitabı Endülüs'te yakılmıştır. Keza bir zamanlar Fas'ta da Gazali'nin kitapları yakıldığı mervidir.2013 tarihinden itibaren Sisi idaresi altında Mısır'da Hasan el Benna ve Seyyid Kutup'un kitapları da ateşe verilmiştir. Genel olarak kitaplar yemek gibidir özel olarak da ilaç gibidir, bu tür kitaplara herkesin uzanması, ulaşması tavsiye edilmemiştir. İlaçların prospektüsünde genellikle 'çocukların erişebileceği yerlerden uzak tutun' diye bir ibare yer alır. Prof. Hilmi Demir, Özil'in paylaşımıyla ilgili, şu yorumu yapmıştı:

Mesut Özil arkasına Osmanlı-Türk camisini alırken keşke İbn Teymiyye çizgisinden bir alimi değil de arkasına aldığı manzaraya uygun bir geleneği referans alsaydı. Yazık olmuş.

Kısıtlama skala ve ale'd deracat (seviye seviye) şeklinde olmalıdır. Genel olmamalıdır. Yasak da serbesti de kitaba göre değil de okuyanların seviyesine göre tayin edilmelidir. Müptedi ve müntehi kalıplarındaki okurlar farklı hükümler alırlar.

Nitekim, Fuad el Benna Abdulkerim Zeydan'dan Muhammed Said Ramazan el Buti'nin kitaplarının okunmamasına dair bir tavsiye ya da kayıt, görüş aktarır. Buti Şam rejimi tarafından iğfal edildiğinden siyasi görüşlerine havi eserleri kafa ve gönül karıştırır ve ulusalcı anlayışla kaleme alınmışlardır. Bunlar ihtiyatla ve erbabı tarafından okunmalıdır. Buti, Şam rejimi tarafından istidracla yani kademeli olarak kandırılmıştır. Bu itibarla el Cihad adlı kitabı maksadını aşmıştır ve Abdulkerim Zeydan'ın dediği istikamettedir. Öbür ilmi geleneğe dayanan kitapları ise erbabı tarafından okunabilir. Bunda bir beis, sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. 10 yıl önce (2011 ve sonrasında) Suriye devriminin başlarında Buti'nin kitapları da yakılmıştır.

Sadece hadis kitaplarına dayanarak fıkıh tahsil etme de aynı şekilde muhataralı görülmüştür. Bu tarz kitapların okunması da müptediler için (başlangıç seviyesinde olanlar) tavsiye edilmemektedir. Zihinleri karıştırıcı nitelikte olduğu için müptedilere Şevkani'nin Neylü'l Evtar ve benzeri kitapları okumaları tavsiye edilmemiştir. Fakihlerin yoluyla değil de muhaddislerin yoluyla fıkhı talim etmek de çok isabetli bulunmamaktadır. Libya Müftüsü es Sadik el Garyani, 'el Guluvvu fi'd din/Dinde Aşırılık' adlı eserinde Neylü'l Evtar (S. 33) gibi kitapları fıkıhta başlangıç seviyesinde olanlar tarafından okunmasını 'zihinleri, akıllarını karıştıracağı' gerekçesiyle tavsiye etmemektedir. İlmin her babında, dalında böyle kısıtlamalar görülmektedir. Sözgelimi tasavvuf da çok çekici olsa da Abdulaziz Debbağ'a ait Kitabü'l İbriz gibi kitapların okunması tavsiye edilmemiştir. Bu kitapla ilgili olarak bir zamanlar Mehmet Zahit Kotku Efendi kitabı tavsiye ettiği gerekçesiyle töhmet altında bırakılmak istenmiştir. Bu tarz kitapların umuma açık bir şekilde bulundurulması, mütalaa edilmesi şayanı tavsiye sayılmamıştır. Bunlar toptan alınmayacağı gibi toptan da atılmaz. Ayıklamasını erbabı yapar.

Bunun dışında hukukta olduğu gibi ilimde de beraat-i zimmet esastır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN